İstifa Eden Oramiral'in Olay Yaratacak Röportajı (I.Bölüm)

İSTİFASI DEPREM YARATAN KOMUTANIN YAYINLANMAYAN RÖPORTAJI

TSK'nın en önemli görevlerinden biri olan Donanma Komutanlığından askerliğin en yüksek rütbesi Oramirallik zirvesinde iken istifa eden Nusret Güner'in, istifasının ardından yaptığı ama korku ülkesi haline getirilen Türkiye Medyasının yayınlayamadığı röportajı, Haber Artı Türk'ten okuyacaksınız. Nazım Hikmet'in ünlü şiirinde emekçilere aften söylediği "Zincirlerinden Başka Kaybedecekleri Yoktu" sözüne uygun olarak, hiç bir siyasi misyon ve iktidara göbek bağımız, ihalemiz,borcumuz ya da tetikçiliğimiz olmadığından, röportajı görür görmez yayınlamaya karar verdik. Oramiral Nusret Güner'in 8 sayfa süren röportajını bölümler halinde, bir kaç günde sürmanşetten duyurarak yayınlayacağız.

Tarihin daha demokratik günleri geldiğinde, bu günün Türkiye'sinin neler yaşadığına ve üstelik adına iktidar tarafından nasıl demokrasi adı verildiğine ışık tutacak, önemli bir röportaj olduğuna inanıyoruz Emekli Amiralin anlattıklarını. Anlatılanlardan bu ülkede yargının, siyasetin, iktidar baskısının nerelere kadar geldiğini ibretle okuyacaksınız. Baskıcı rejimlerin kendi gelecekleri ve iktidar bekaları için, 14 yaşında bir çocuğu dahi savcı ile korkutabileceğini, başbakanlık makamında oturan erk sahibinin, Amiralin İstifasını vermemesi için Saraya çağırtıp, tıpkı eski genelkurmay başkanı Büyükanıt ile yaptığı gibi nasıl pazarlık yaptığını ibretle göreceksiniz. 

İşte her paragrafı geleceğe ibretle kalacak olan o röportajın ilk bölümü.


İSTİFA KARARINI BALYOZ KARARLARI AÇIKLANDIĞI GÜN ALDIM
 
Bu davaların başından beri, iddiaların doğru olmadığını ben ve benim gibi işin içindeki tüm subaylar biliyordu. Ama yine de devlet adabı neyi gerektiriyorsa onu yaptık. Bunu yargıya güvendiğimiz için yaptık. Ama zaman geçtikçe gördük ki, yargıya nerede güveneceksin? Adamlar savunma yapıyor. Yargıç başka tarafa bakıyor. Yargıya nasıl güveneceksin? Benim için kırılma noktasi 21 Eylül 2012 tarihidir. Ne oldu o gün? Mahkeme karar verdi. Benim 160 tane pırıl pırıl silah arkadaşımı 18 yıla mahkum etti. Ben hamaset yapmıyorum. Ben bu denizcileri tanıyorum. Yüzde 90′ı ile beraber çalıştım. Ben bu insanları tanıyorum. Bu insanlar pırıl pırıldır. Bunlara 18 yıl hapis cezası veriyorsun. Olacak şey değil. Çıldırdım. O an benin kırılma anımdır.i
 
İSTİFAMI BİR HAFTA BEKLETTİM
 
Balyoz kararlarının verildiği 21 Eylül 2012 günü, istifa etme kararını verdim. Ancak kendi kendime dedim ki, “Nusret bir hafta bekle. Demesinler ki, hemen feveran ediyor.” Bir hafta sonra da 28 Eylül günü istifamı verdim.
 
SİVİL OLARAK MÜCADELE ETMEK DE GÖREVİM
 
Sivil olarak mücadele etmek de benim görevim. Ben Oramiral oldum. Harbe hazırlıktan sorumlu insanlardan birisiydim. Türk Silahli Kuvvetlerinin harbe hazırlığından sorumlu 14 Orgeneral/ Oramiralden biriydim artık. Ben öyle hissediyordum. Ama bir baktım ki, Deniz Kuvvetleri büyük bir zaaf içine düşürülmüş. Bu da kimsenin umurunda değil. Bunun böyle olduğunu gördüm. Kimsenin umurunda değil, kimse sesini çıkartmıyor. 160 tane pırıl pırıl insan gitmiş. Ben bunları Yüksek Askeri Şura’da anlattım. Sorumlu olan insanlara bunu anlattım. Hani beni kale almadıysalar, ben de onları kale almadığım için istifamı verdim. Beni kale almıyorsa, ben onun emrinde nasıl çalışabilirim? Saygımı yitirdiğim anda da çekip giderim. Ben saygımı yitirdim. Bir dakika bile duramazdım artık.
 
GENELKURMAY BAŞKANI’NA ÜZÜLÜYORUM
 
Hani diyor ya şimdi Başbakan, Cumhurbaşkanı “Necdet Özel arkadaşlarını savunuyor bize” diyor. Ben çok üzüldüm, Genelkurmay Başkanı için. Sözü dinlenmiyor demek ki. Ben o sonucu çıkartıyorum. Arkadaşlarını savunacak argumanları söylüyor. Ama takmıyorlar. Ben de Donanma Komutanı olarak arkadaşlarımın suçsuzluğunu anlattım. Beni takmıyorsanız, Allahaısmarladık dedim. Ben seninle sorumluluğu niye paylaşayım ki? Türk milletine şu mesajı vermek istedim: “Ey Türk milleti uyanın. Bunlar böyledir. Benim hiçbir beklentim yok.”
 
DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANI’NIN İSTİFA EDECEĞİNİ DÜŞÜNDÜM
 
Balyoz kararlarının açıklanmasından sonra, Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın istifa edeceğini düşündüm. Ondan önce istifamı verip, onu ezerim diye endişe taşıdım. Kendisi Karamürsel’e geldi. Geldiğinde görüştük. İstifa etmeyeceğini anladım. Dilekçemi o gün verdim.
 
İSTİFADAN VAZGEÇİRMEYE ÇALIŞTILAR
 
Ankara’ya çağırdılar. Deniz Kuvvetleri Komutanı çağırdı. Genelkurmay Başkanı çağırdı. Beni istifadan vazgeçirmeye çalıştılar. Orada onlara da söyledim. Beni istifadan vazgeçirmeye çalışmanız benim ela gözüme aşık olmanızdan değil, Hükümeti düşündüğünüzden benim istifa etmemi istemiyorsunuz. Açık açık söyledim bunları.
 
BU MİLLET ARTIK BİZE GÜVENMİYOR
 
“Bu millet artık bize güvenmiyor” diyorum. “Nereden çıkartıyorsun bunu" diyorlar. “Ben demiyorum ortaya çıkan Büyük Resim bunu diyor” dedim. Mahkemeler Türk milleti adına karar veriyor. Beni Türk milleti mahkum etmiş, 160 tane pırıl pırıl insanımızı Türk milleti mahkum etmiş, bir kısmı da sırada bekliyor. “Bakın” dedim; “istifamı geciktirdiğiniz her gün bu şebekeler benim hakkımda da birtakım tasarruflar yapacaklar” dedim. Bunu özelikle Deniz Kuvvetleri Komutanı’na söyledim. “Olur mu canım öyle şey?” dedi. Bak oldu sonunda, gördünüz mü?
 
MERCEDES YERİNE RENAULT’A BİNDİM. AMİRAL RÜTBESİYLE ALBAY KATLARINDA KALDIM
 
İstifa dilekçeniz, yasal olarak Temmuz Ağustos veya Ocak Şubat aylarinda yürürlüğe girebiliyor. Onun dışında, Kuvvet Komutanı isterse istifanızı kabul etmez. Benim istifamı yürürlüğe sokmadıklar için 1 Ocak 2013 tarihine kadar bekledim. Bu arada, rutin çalışmalar için, 3-4 defa Ankara’ya gittim. Kuvvet Komutanına her seferinde “Ocak ayından sonra ben yokum, planlamalarınızı ona göre yapın” dedim. Ankara’ya bu gidişlerimde Orduevi’nde general katlarında kalmadım. Albay katlarında kaldım. Mercedes makam arabamı bıraktım. Bu millet bana bunu layık görmüyor dedim. Renault otomobile bindim. Ama ben tepkimi başka nasıl gösterecektim? Basına gidip konuşamazdım ki.
 
ASKERİ ŞURADA KONUŞTUM
 
30 Kasım 2012. Yüksek Askeri Şura toplantısı. Şöyle dedim; “Sayın Başbakanım, Sayın Milli Savunma Bakanım, Donanma Komutanı’nız Deniz Kuvvetleri’nin düşürülmüş olduğu durum hakkında ne düşünüyor bilmek istersiniz” diyerek konuşmaya başladım. Olanı biteni ve düşüncelerimi söyledim. Özgürlükse özgürlük. Ben komutanlarıma düşüncemi anlatırım. Dinleyen dinler, dinlemeyen dinlemez. Ben komutanlarımın verdiği emri son dakikaya kadar uygularım yine. Baktım ki saygımı yitirdi, çeker giderim. Ocak ayını beklememin şu yararı oldu. Milli Savunma Bakanı ve Başbakan beni dinlemiş oldu. Diyemezler ki, biz bu anlatılanları bilmiyorduk.
 
KIZIM ÜZERİNDEN MESAJ VERDİLER
 
Yüksek Askeri Şura cuma günü geç saatte bitti. Cumartesi günü Gölcük’e döndüm. Pazartesi sabahı da gemilerimizle seyre çıktım. Küçük çaplı eğitimler de olsa personelime moral vermek istedim. Seyirdeyken, pazartesi öğleden sonra, bir de öğreniyorum ki, 16 yaşındaki kızımı savcılığa çağırıyorlar. Neymiş, mağdurmuş. Çıldırdım. Bana şu mesajı veriyorlar; “Ey Nusret Güner, sen istifanı madem geri almadin. Biz de sana bunu yaparız.” Bu, bu kadar açık.

 

KIZIMA BİRŞEY OLURSA KENDİ HESABIMI KENDİM GÖRÜRÜM
 
Çıldırdım, ama kendime hakim oldum. Dişlerimi sıktım. Ankara’dan telefonlar geldi. “Benim kızım gidecek savcılığa” dedim. “Beni kimseye borçlu bırakmayın” dedim. Benim kızım 16 yaşında. Bu olay meydana geldiğinde 14 yaşında, kızımın 14 yaşındayken odasına güya kamera koymuşlar. Görüntüler vb. Bir de benim tüm faaliyetlerimi rapor etmişler. Bugün şunla görüştü vb. Güya benim astsubaylarım yapmış bunları. İddianamede böyle yazıyor. Kuvvet Komutanına dedim ki, “Kızıma bir şey olursa dağıtırım ortalığı. Kendi hesabımı kendim görürüm. Ben 5 yaşından 60 yaşına kadar idealist yaşadım."
 
İSTİFA ETMEYEYİM DİYE DAVA AÇMAYACAKLARDI

 
22 Ocak 2013 tarihinde, yani İzmir’deki, önceleri kamuoyunda Askeri Casusluk diye bilinen Gizli Bilgi Temin Etme/ Bulundurma davası iddianamesi çıktığında istifamı tekrar verdim. 1 Ocak’tan sonra iddianamenin çıkışını beklemiştim. Bakalım ne olacak diye. İnanıyorum ki, sırf ben istifa etmeyeyim diye Casusluk davasını ortadan kaldıracaklardı. Ama içerde uzun zamandır tutuklu olan 40-50 kişi vardı. Onlara ne diyeceklerdi? Tutukluluklarının hesabını nasıl vereceklerdi? Bunun için davayı açmaya mecbur kaldılar. Bunlar benim değerlendirmelerim.
 
İSTİFAMI TEK ŞARTLA GERİ ALIRDIM
 
Bana dediler ki, bizden ne istiyorsun dilekçeni geri almak için. Bunu bana Kuvvet Komutanı söylüyor, ama eminim ki bunu bana daha yukarılardan soruyorlar. “İstifadan vazgeçmek için ne istersin” diyorlar. Çünkü, bu; hükümet içinde ve özellikle TSK’nın içinde çatlak gibi düşünülüyor. Bakın dedim, bütün yargılananlar tutuksuz yargılanacak diyeceksiniz. Hayır. Hepsini af edeceğiz, af çıkaracağız diyeceksiniz. Hayır. Bir tek şey diyeceksiniz: Biz hata yapmışız. Bütün davalar düşecek.

2. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ 
KORKUNÇ İFTİRA

Önceki ve Sonraki Yazılar