Mustafa Yıldırım

Mustafa Yıldırım

TÜRKLER KAN UYKULARDA BOĞULDU

 

 1979-1981 döneminde İran'da yapıldığı gibi önce eğitim, sonra polis güçleri İslamlaştırıldı, yeni bir Anayasa ile İslamcı bir devlet kurmak için kararlı adımlar atıldı. Ordunun her kuvvet biriminden ve her rütbeden subayları, Cumhuriyeti savunma olasılığı yüksek yazarlar, gazeteciler hapse atıldılar.

1964 sonrasında Türkçüleri MTTB'den tasfiye edenlerin çoğu milletvekili, hatta bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı, TBMM başkanı oldular.

Türkiye'de gelişmelerin İran'da yaşananlardan farkı da vardı. Orada İslamcı dikta kurulduğunun farkına varan muhalefet partileri, örgütleri direnmişlerdi. Türkiye'nin önde gelen muhalefet partileri tam tersini yaparak Hizbullahileri, Kürt-Arap şeyhlerinin ardıllarını içlerine alarak, ulusal eğitimde, adalet kurumlaşmasında geriye gidişe "ılımlı" karşı çıkışlarla rejimin değişmesine yol açtılar.

İlköğretim okulları imam okullarına dönüştürülürken yeni mollalar kuşağı yetiştirilmeye başlandı.

Sonunda "Başkanlık" denilerek, Padişahların yetkilerinin de üstüne çıkan bir tür Arap krallığıyla İran'daki Rehber İmamlık karışımı "modern" görünümlü, ancak aslında molla adaletiyle yönetilen düzene doğru adımlar atıldı.

Cumhuriyeti ve Türk egemenliğini savunanları yıldırmak, Kürdistan'ın kuruluşunu, özerk eyaletleşmeyi kolaylaştırmak için yüzlerce kişi hapse atıldı. Tutuklananların bazıları hapiste hastalandı, sağlık hizmeti geciktirilerek ölmeleri beklendi.

Ordunun seçkin subayları da suikastçılık, casusluk, hatta "fuhuş" iftiralarıyla aşağılanarak hapse atıldılar. Onların da bazıları tutukluyken hastalanarak öldü. Bir Albay, polisler evinin kapısına dayanınca, alçaltılmayı onuruyla bağdaştıramadığından kendini vurdu. Böylece ordudaki seçkin subayların Kuvvet Komutanlıklarında ve Genel Kurmay'da görev almaları engellendi.

Basın, yayın, konuşma, toplanma özgürlüğü giderek kısıtlandı. Medyanın hemen hemen tüm organları İslam inkılabının hizmetine girdi.

İslam inkılapçılarının yöntemi ülkeden ülkeye değişmiyor ve Hindistan'ın Kuzeydoğusundaki Upraşt eyaletindeki Luknov ilinin Kintur Kasabasından Ahmed Hindi'nin [Hintli Ahmed'in] torunu, İran'ın Humeyn Köyünden Ruhullah Mustafavi Hindi'nin sözleri Türkiye'de yaşanları özetliyor:

"Her ihtilalden sonra bu bozukların birkaç bini açık alanlarda idam edilir, yakılır ve hikâye de böylece kapanır.

Bu gibilerin gazete yayınlamaları yasaktır…

Doğru yolda olan bir-iki parti dışında bütün partileri kapatacağız…

Hepimizin hataları oldu. Biz insanlarla uğraştığımızı sanıyorduk. Açıktır ki böyle değilmiş. Vahşi hayvanlarla uğraşıyormuşuz. Bundan böyle onlara izin vermeyeceğiz."

 

İran'da Ayetullahlar diktası 37. yılını dolduruyor. Türkiye'de 1909'da başlayan İslamcı kalkışma, 100 yıllık sabırlı ve örgütlü savaşımın sonunda başarıya ulaşıyor. Batı'dan, doğudan, kuzeyden, güneyden, iç-dış destekle açılan sınırlardan içeri alınan milyonlarca Arap mülteci öncelikle Güney Anadolu sınırlarındaki kentlere yerleştiriliyor; yeni bir etnik sorun yaratılıyor.

Ulusal devletin sınırları karada ve denizde içe çekilerek 1918'e dönülüyor.

İran'daki gibi kurumsallaşan yeni düzenle birlikte Türkiye, bir tür Rehber İmamlık rejimine, federe İslam devletine dönüşüyor; yüzlerce yıllık Türk egemenliği de artık zifiri karanlıkta yıkımın kıyısındadır.

19 Mayıs 2016

Zifiri Karanlıkta, UDY, 2016, 2. Cildin Sonu>>

 

Önceki ve Sonraki Yazılar