Mustafa Yıldırım

Mustafa Yıldırım

755 Yıllık Camiyi Kimler Yıkmadı ki ?

755 YILLIK CAMİYİ KİMLER YIKMADI Kİ!

Denizli’de Ulu Cami’nin 1976 depreminde duvarları çatladı; ancak Selçuklu minaresi dimdik ayaktaydı. Cami yıllarca bakımsız kaldı. Her gördüğümde içim sızladı. 2001’de Denizli Lisesi’nin salonunda konuşmamı bitirdiğimde alkış koptu. İrkildim; çünkü iki saat boyunca yurdumu parçalamaya çalışan şebekeleri, Türkleri Anadolu’dan silmeye girişen Doğu-Batı’dan saldırıları anlatmıştım. Alkışlanacak ne vardı? Salonun ön sırasında ilin devlet ricali ve komutanlarından bazıları vardı. Öne eğilip sesimi yükseltmiştim:


“Beni neden alkışlıyorsunuz? Türklerin tapusu, Denizli Kuvayı Milliyesi'nin yadigârı Ulu Cami yıkılmak üzere! Şimdi kalkıp gidin oraya ve camiyi-minaresini kurtarmak için işe koyulun!”

Siyasal ayrım gözetmeden Denizlilileri uyarma çabalarından sonuç yoktu.  Ulu Cami’nin bahçe parmaklıklarına da “Ulu Cami Yaptırma Cemiyeti” levhası asılıydı. Anlaşıldı ki kendiliğinden yıkılsın diye bekliyorlardı.

14 Haziran 2002 sabahı caminin değerini ve bir an önce kurtarılması gerektiğinden söz eden yazıyı internetten ilk gazeteye yolladım. Üç dakika geçmeden telefonum çaldı: Ulu Cami’yi geceleyin yıkmışlardı.

Öfkemi bastırıp minareyi kurtarmak için işe koyuldum; telefonla fakslarla odaları, dernekleri uyarmaya çalıştım. Saatler geçiyordu. Bursa, Tokat’a ve birçok kentteki kişi ya da kuruluşları yardıma çağırdım. Cami yeniden aslına uygun yapılabilirdi; ancak minarenin tuğlaları bir daha bulunamazdı…

Bir gün sonra, 15 Haziran 2002 telefonum yine çaldı: Geceleyin minareyi de yıkmışlar; yıkıntılarını kamyona yükleyip uzaklarda bir yere dökmüşlerdi.

Hemen o gün aşağıdaki yazıyı yazdım. Günlük gazetelerde yayınlandı. 2 Temmuz 2002’de Müdafaa-i Hukuk Dergisi 15 Haziran 2002’de yazdığım yazıyı yayınlamıştı. “İbret-i âlem” için belge olarak kalsın diye aşağıya alıyorum:


 ULU CAMİ YERLE BİR!

1206-1207: Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'in görevlendirdiği Mehmet Gazi ve Server Gazi, Leodekeia'yı aldılar. Leodekeia yüzyılı aşkın savaşlarda iyice yıkıma uğramıştı. 891 yıl önce, 1211'de Türkler, yepyeni bir kent (bugünkü Denizli) kurmaya başladılar.

Önce bir Kale; onun hemen altına da evler yapıldı. Ve bundan 755 yıl öncesinde, 1247’de Ulu Cami'nin inşaatı bitirildi.

Sayısız depremlere dayandı kırmızı tuğlayla örülmüş minaresi. 1899 depreminde ana binası içine girilmeyecek denli yıkıma uğradı. Savaş yıllarında onarılamadı.


15 Mayıs 1919 öğlen Denizli: Müftü Ahmet Hulusi Efendi –sonradan Denizli Mudafaai Hukuk Reisi- yıkık camiden aldığı sancakla yürüdü Bayramyeri’ne. Gür sesiyle konuşmaya başladı:"Bu işgale karşı durmak ve düşmanın saldırısına karşılık vermek lazımdır! Fetva veriyorum, silah ve cephane azlığı veya yokluğu hiçbir zaman mücadeleye engel değildir. Elinizde hiçbir silahınız olmasa dahi, üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka fiili olarak karşılık veriniz!"

Denizli Kuvayı Milliyesi Mustafa Kemal'e bağlandı, hiç tereddüt etmeden!

Türklerin Ege’deki tapusu Ulu Cami yeniden onarıldı ve 16-18 yaşlarındaki gençler 1922’de uğurlandı son büyük savaşa.

13-14 Haziran 2002, Perşembeyi Cumaya bağlayan gecenin sabahı: Ulu Cami artık yerinde yoktu! Karanlıkta gelenler, makineleriyle yıkmışlardı onu! (...)14-15 Haziran, Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan gece: Yassı kırmızı kiremitle örülmüş, depremlere direnmiş minare de yerle bir edildi.

1985 yılında, Anıtlar Y. Kurulu (İzmir) çürük raporu vermiş. Vakıflar Bölge Müdürlüğü (Aydın) onaylamış…

1986’da belediye yeni cami yapılsın demiş. Koruma Kurulu Başkanı Ali Aygören’miş.)

Denizli’de önce Cumhuriyetin yadigârlarını (Başta tarım çiftliğini, sokakları, evleri, konakları yıktılar! Yakınlarda meslek lisesini… Halk Kütüphanesi de McDonalds oldu) yok ettiler…

15 Haziran 2002'yi siz unutsanız, tarih sizi unutmayacak! Torunlarınız asla bağışlamayacak!.. Ulu Cami'nin taşını toprağını, tuğlasını, kiremidini geri getirin! Geri getirin ki, mezar kazıcıları utansın! Yenilirseniz yılmayın! Yemin edin, ‘Bir gün gelecek biz camiyi de minaresini de yeniden yapacağı!’ deyin. O güne dek her gün Ulu Cami'nin yerine yapılacak olan çarşıya, dükkâna gidin, dua edin, çiçek koyun, bir ay yıldızlı bayrak dikin! Yoksa atasözüdür: Yuva yıkanın yuvasını yıkarlar! 2 Temmuz 2002 >>

Çeşitli iletilerle, telefonla tepkilerle üzüntülerini bildirenler oldu. Avrupa’dan, Amerika’dan da iletiler geldi. İçlerinden biri Asya şivesiyle yazılan bir ağıttı: “Vay benim Alparslan Babam, Oğuz Atam! Vay benim Mustafa Kemal Atatürk Babam” diye başlıyor ve “Şimdi” diyordu, “Oralardaki Türk oğulları, o minarenin taşlarını, tuğlalarını, en küçük kırıntılarını eski yerine getirsinler ve insan eli değmeyecek biçimde korusunlar!”

Bu konu 2004’te Sivil Örümceğin Ağında kitabında yer aldı. Sonraki yıllarda da aralıklarla basılı ya da elektronik yayınlarda yayınlandı.


11 YIL SONRA

Son yıllarda yıkım haberleri geliyordu. Ulu Caminin değerini ve yıkım öyküsünü yeniden yayımladım.  “755 Yıllık Camiyi Kim Yıktı?” başlıklı yazıdan genellemeler çıkarılsın diye ve duyarlılığı ölçmek için bu kez yıkım tarihini belirtmedim.

İlk tepkiler hemen geldi: Birisi, araştırmacılığıma hakaret ederek “Kemalistler ne zaman din yazsa dikkat etmeli” diyor ve AKP’den söz ediyordu. Oysa yazıda siyasal örgüt ya da partiden, din fetvalarından söz edilmiyordu. Demek ki kişileri Türklerin tapusu caminin yıkımı değil, kimin yıktığı çok ilgilendiriyordu. Yarası olan gocunur, desek yeridir.

Bir başkası, camileri CHP’nin yıktığını yazıyordu. Yandaşı olduğu parti ya da oluşumları koruma, kollama kaygısı!

Yazıyı eleştirenler tarihsel köklerin, toprağa kök salmış tapuların yok edilişinden söz etmiyorlardı.

Ulu Cami’yi resmi görevlilerin emriyle, iş makineleriyle yıkmışlardı; ama Denizli’deki Türklerin tümü - siyasal hattı ne olursa olsun- caminin ve daha önemlisi 755 yıllık minaresinin yıkımını önlemeye çalışmamıştı.


2002’de Denizli Valisi Yusuf Ziya Göksu’ydu; şimdi kendileri TOBB Koordinatör… 

1986’nın Koruma Kurulu Başkanı Ali Aygören de 2002’de Belediye Başkanıydı.

Ancak bu kişilerin payının önemi yok! Caminin yıkımı Ankara’dan emirle değil, yerinde kararlaştırılmış; geceleyin belediye ekipleri işi bitirmişti. Cami yaptırmaya çalışanlar başta olmak üzere yıkımı engellemeyen Türklerin payı daha da büyüktür. Atanmış, seçilmiş görevlilerin hatasıydı, deyip kendimizi kurtaramayız!

Denizli’deki Türkler de 28 yıl önünden geçtikleri, her geçen gün eriyip giden camiyi görmezden gelmişlerdi. Yıkımdan bu yana 11 yıl geçti ve olaylar birbirini izledi. O zamanların Belediye Başkanı Sayın Ali Aygören’in bir yıl önceki sözleri gelişmeleri ve değişimi özetliyor:


“1950 yıllarında Adnan Menderes'in başlattığı bu yol Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ile devam ediyor. Türkiye her geçen gün daha demokratik bir ülke haline geliyor. Darbelerle hesaplaşan bir partiye katılmaktan dolayı çok memnunum. Bundan sonra AK Parti'nin bir neferi olarak görev yapacağım.”


Türklüğün önemi yok sayılırken Selçukluların minaresinin yıkımı da olağandır. Yazıya tepki gösteren ön yargılılar artık rahat edebilirler. 

Önceki ve Sonraki Yazılar