İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

YAVUZ HIRSIZ ALMANYA

 

Kim yaptı, kim başladı bir kenara bırakın. Sen beni kestin, ben de tedbir aldım lafını da unutun. Öyle oldu böyle oldu, techir oldu. Techir zorunlu göç demektir. Arapca hcr kökünden gelir, hicret gibi. Techir sırasında da kayıplar oldu. Bu kayıplar önlenebilir miydi? O zamanın şartlarında önlenmeye çalışılmış. Bu belgelerle sabit. Ama tam becerilememiş, bu da bir vak’a. Yeterli tedbiri almayanlar mahkûm edilmiş, idam edilmiş bu da sabit. Belli Ermeni teşkilatlarının özellikle Taşnakların katliamları da belgelerle ortada, Ermenileri hangi devletlerin kışkırttığı, nasıl yem olarak kullandığı da. Osmanlı’nın yeterince koruyamadığı Ermenilerin kayıpları da abartılar hariç biliniyor. Toplu katledilen Türk ve Kürtler de. Sayısız Ermeni’nin Türkler tarafından korunduğunun belgeleri de.

En önemlisi de techir, yani zorunlu göç yalnızca Osmanlı tarafından Ermenilere yapılmış birşey değil. Techir bir tür savaş uygulaması. Amerikan Kızılderilileri en ağır şekilde techir edilen bir ulus, bir etnik topluluk olma ötesinde topluca bir ırk. Üstelik öyle bir techir ki, ordan oraya değil, verimsiz bölgelere tıpkı toplama kampı niteliğinde rezerv alanlarına sıkıştırılmış, adeta yok edilmiş bir ırk. Öncesinde de sistemli öldürülmüş, neredeyse tüketilmiş bir ırk. Bugünse artık yok denilecek sayıda bir ırk. Bir devletleri de yok. Kimse buna soykırım demiyor. Sovyetlerin Ahıska Türklerini techiri de İkinci Dünya Savaşından bu yana halledilememiş bir konudur. Savaş şartları ve kendi açılarından bakıldığında Sovyet yönetimi açısından gerekçesi olan bir techirdir. Tıpkı Ermeni techiri gibi. Ama bu güne kadar halledilmemiştir. Gene İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika, Japon asıllı kendi Amerikan vatandaşlarını değil techir, bir kampta toplamış esir muamelesi uygulamıştır.

Ermeni techiri savaş şartlarında, bir savaş gereği olarak Osmanlı Savaş hükûmeti ve Genel Kurmayı tarafından alınmış bir karardır. Bilinen bir gerçektir ki, Osmanlı savaş yönetimi malesef bağımsız değildi. Gerek Hükûmet, gerek Erkânı Harbiye yani, Genel Kurmay Alman patronajı altındaydı. Von Schellendorf  büyük patrondu. Osmanlı ordusunun Genel Kurmay Başkanıydı. Çanakkale’nin komutanı da Liman von Sanders idi. Ve Çanakkale kara muharebeleri hiç de iyi gitmiyordu. İşte en kritik anda Miralay Mustafa Kemâl Limon von Sanders’in karşı çıkmasına rağmen neredeyse zorla, büyük bir ısrarla Anafartalar Grup komutanlığını almış ve savaşın kaderini değiştirmiştir. Kutlamakta olduğumuz zafer bu ısrar ve insiyatif almanın sonucudur. Almanlara kalsaydı acaba…

Ve Ermeni techiri bir Alman önerisi olarak gündeme gelmiştir. Tıpkı başarısız Kanal Harekâtı gibi. Üstelik almanlar, bizzat von Schellendorf insanî kaygıları bir yana bırakın, techiri bir an evel en sert şekilde yapın diye ısrarcı olmuştur. Buna rağmen Osmanlı elinden geldiğince dikkatli davranmıştır.

Ermeni diasporası soykırım iddialarını yıllardır plânlı bir şekilde tırmandırarak yüzüncü yılında doruğa taşıdı. Ve Papa’yı da işin içine sokmayı başardı. Papa’nın soykırım demesinden sonra fitili ateşlenmiş dinamit gibi peşpeşe başta Avrupa Birliği olmak üzere soykırım demeçleri bombaları patladı. Yapılan programlı propoganda sonucu dünya siyasetinin ve hükûmetlerinin taraf kılınıldığı göz önüne alınırsa bu bir bakıma anlaşılabilir. Çünkü Türkiye tarafının bu konuda lafazanlığın ve inkârın ötesinde hiçbir çabası, hiçbir başarısı olmamıştır.

Şimdi söyleyeceklerimin Yahudi soykırımıyla hiçbir ilgisi yok, kimse oraya çekmesin. Onunla kıyaslamasın. O ayrı bir konu. Yalnızca Ermeni techiri konusunda bakalım meseleye. Almanya’yı alalım ele.  Alman Cumhurbaşkanı’nın soykırım demecine ne demeli?.. Şurası kesin ki, Ermeni Techiri için soykırım tanımlaması yapacak son ülke Almanya, son kişi Almanya’yı temsil eden Alman Cumhurbaşkanı olmalı. En son kişi bile değil, hiçbir zaman söyleyemeyecek kişi. Bu tam anlamıyla bir “Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır” yüzsüzlüğüdür.

Bu demecinden dolayı bir ulusun temsilcisi olduğu için Alman Cumhurbaşkanına aklımdan geçen sıfatları saymak istemiyorum. Ama bu bir, ben yapmadım Miki yaptı hatta, vallahi haberim bile yok tavrıdır, hiçbir ulusun temsilcisine yakışmaz.

Ermeni dostlarım var. Amacım onların yarasını kanatmak değil. Ermenilerce katledilmiş Türklerin de acısını deşmek istemem. Bu konuda intikam ve inat ise hiç düşünmediğim şeyler. Hiçbirimizin düşünmemesi gerekir.

Dilerim bu inatlaşma biter. Bu yazımı Hırant Dink’i saygıyla anarak yazdım. O sağ olsaydı bugün ne derdi acaba?.. Kuşkusuz Ermeni’nin de Türk’ün de, Diaspora’nın da, dünya siyasetinin de ufkunu açardı. Hepimizin aklına ve yüreğine dokunurdu.

Duymak isteyene tabii ki.. Aklı ve yüreği olana besbelli ki..

Önceki ve Sonraki Yazılar