"Torba" yasa olur mu?

Yasanın hazırlanması uzmanlık isteyen teknik bir konudur. Bu nedenle tüm bakanlıklar, kuruluş ve görev yasaları uyarınca, kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda ilk yasa taslağı çalışmasını yaparlar. Bu çalışma tüm bakanlıklara ve ilgili kuruluşlara gönderilerek görüş sorulur.

6495 sayılı “torba yasa” (Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun) 2 Ağustos 2013 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Tatile çıkmadan önce Yasa’yı çıkarmak zorunda bırakılan milletvekilleri 10 gün boyunca sabahlara değin çalışmıştır. Genel Kurula geldiğinde 76 madde olan teklif, 12 Temmuz 2013 günü 3 geçici maddeyle birlikte 107 madde olarak yasalaşmıştır.

Kadir Sev’in 2 Ağustos 2013 günlü Sol gazetesindeki köşesinde belirttiğine göre, Temel Yasa olarak görüşülen bu torba yasa ile 140’ın üzerinde yasada değişiklik yapılmıştır. Yanlış okumadığınızı vurgulamak için bir kez daha altını çizmek gerekir ki, bir yasayla tam 140’tan fazla yasada değişiklik yapılmıştır.

Peki, böyle bir “torba”ya yasa denilebilir mi, onu açıklamaya çalışalım.

Erkler ayrılığı ilkesine dayanan tüm parlamenter demokrasilerde olduğu gibi Anayasamızda da “yasa yapmak, değiştirmek ve kaldırmak” görev ve yetkisi yasama organına, yani TBMM’ne verilmiştir. (m. 7 ve 87)

Yasa önermeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. (m.88)

TBMM çalışmalarını kendi yaptığı İçtüzük kurallarına göre yürütür. (m.95) TBMM İçtüzüğü TBMM Genel Kurulu’nca kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. “Kanunların Yapılmasına” ilişkin kurallar, İçtüzüğün dördüncü bölümünde düzenlenmiştir.
İçtüzük’te, Bakanlar Kurulu’nca hazırlanan yasa önerisi “yasa tasarısı”; milletvekillerince hazırlananlar ise “yasa teklifi” diye nitelendirilmektedir. (m.73 ve 74)

Yasa tasarısı
Yasanın hazırlanması uzmanlık isteyen teknik bir konudur. Bu nedenle tüm bakanlıklar, kuruluş ve görev yasaları uyarınca, kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda ilk yasa taslağı çalışmasını yaparlar. Bu çalışma tüm bakanlıklara ve ilgili kuruluşlara gönderilerek görüş sorulur.

Tüm kamu kurum ve kuruluşlarından gelen görüşler de dikkate alınarak taslağa son biçimi verilir ve bu yasa tasarı taslağı Bakanlar Kurulu’na gönderilir. Kurul’da görüşülüp kabul edilen taslak bakanların imzasına açılır ve imzalar tamamlandıktan sonra oluşan “yasa tasarısı”, gerekçesiyle birlikte TBMM Başkanlığı’na sunulur.

Bu ön çalışmadan da anlaşılacağı üzere her bağımsız konunun ayrı yasa tasarısı olarak TBMM’ne getirilmesi yazılı kurallar gereğidir. Evrensel hukuk öğretisi de bunu gerektirir. Ayrıca bu, çağdaş parlamenter demokratik düzenin gereğidir. Çünkü ancak bu sayede yasayı kabul edecek olan parlamenterler, yasayı anlayıp, üzerinde görüş üretip bilinçli ve bilgili biçimde oy kullanabilirler.

Görüldüğü gibi demokratik hukuk devleti ilkesini benimsemiş devletlerde “torba” yasaya yer olamaz. Bunun örneğini görmek de olanaksızdır. Ancak birbiriyle ilgili konulardaki yasa tasarıları birleştirilip görüşülebilir. Örneğin tüm kurumların personeline ilişkin özlük haklarında aynı nitelikte iyileştirme yapılırken; ya da tüm bakanlıklarda aynı birim kurulurken bu yol izlenebilir.

Yasa teklifi
Kuşkusuz milletvekillerinin de yasa teklifi yapma yetkisi vardır. Ancak bunun belli ve sınırlı konularda olması, yukarıda yapılan açıklama karşısında işin doğası gereğidir.

Her şeyin yazılı kurallarda aranması, geleneği olmayan ve bu geleneğe sahip çıkma bilgi ve birikiminden yoksun ülkelerin özelliğidir. İngiltere gibi demokrasinin beşiği ülkede yazılı bir anayasanın olmadığını, buna karşın tüm çalışmaların geleneklerin ışığında karmaşa yaratmadan sürdürüldüğünü bir kez daha anımsatmak gerekir. Kimse de “canım gelenekleri de bir kez askıya alalım” diye düşünmez. “Anayasa’yı bir kez delmekten bir zarar gelmez” anlayışı geri kalmış, demokrasiden yoksun ülkelerin anlayışıdır. Bizdeki milletvekillerinin yasa teklif yetkisinin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir.

Yasa tasarı ve tekliflerinin TBMM’de görüşülmesi
Meclis’teki işleyiş de bunu kanıtlamaktadır. İçtüzüğe göre, TBMM Başkanı, kendisine gelen yasa tasarılarını doğrudan ilgili komisyonlara havale ederken; yasa tekliflerini tüm komisyonlara havale etmekle yükümlüdür. (m. 73 ve 74)

Tasarıların yalnızca ilgili komisyonlara havale edilmeleri, onların hazırlık evresinde zaten teknik görüşler alınıp ona göre hazırlanmasındandır. Oysa teklifler, bir ya da birden çok milletvekili tarafından sunuldukları için üzerlerinde yeterli çalışma yapılmamıştır ve yalnızca önerenlerin görüşlerini içermektedir. Bu nedenledir ki, İçtüzük’te, komisyonlara, koşullara uymayan yasa tekliflerini sahiplerine tamamlatma yetkisi verilmiştir.

Durum böyle olunca, ayrıntılı teknik konuların, üstelik yüzlerce yasada değişiklik yapılmasını öngören yasa çalışmalarının, teklif biçiminde olmasını kabul etmek olanaksızdır.

Son 6495 sayılı torba yasaya bakıldığında, bunun 100 milletvekili tarafından yapılan öneri ile Bakanlar Kurulu’nca gönderilen bir yasa tasarısının, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda birleştirilmesinden oluştuğu görülmektedir.

Ne var ki, Bakanlar Kurulu tasarısı, 657 sayı Devlet Memurları Yasası’nda yapılacak bir değişiklik ile meslek dışı büyükelçiliğe atananların Merkeze döndüklerinde Dışişleri Bakanlığı üst düzey yöneticiliğine atanabilmesine olanak sağlanması, türban nedeniyle kamu görevinden atılanlara af getirilmesi, ÖSYM ile ilgili bir konu ve Anayasa Mahkemesi’nce 6223 sayı yetki yasası kapsamına girmediği için KHK ile düzenlenmesi uygun bulunmayan konuların yasayla düzenlenmesinden ibarettir.
Bu bile kendi içinde birden çok konuyu içermesi yönünden “torba” yasa niteliğindedir.

Bunun dışında 140’dan fazla yasada yapılan değişikliklerin milletvekilleri tarafından verilen yasa teklifinde yer aldığı saptanmaktadır. Böylece ortaya bir “katmerli torba yasa” çıkmıştır.

Hukuk devleti niteliği bulunan bir devlette, bunca uzmanlık isteyen konunun bir yasa önerisinde birleştirilmesi, en hafif söyleyişle yasama organına saygısızlıktır; onu hafife almak, önemsememektir.  Yasama organının da yetkisini aşmasıdır. Milletvekillerine “Sizin anlamanıza gerek yok, oy kullanın yeter” denilmektedir.

Bu yönüyle de “torba yasanın” Anayasa’yla, İçtüzükle ve hukuk devleti anlayışıyla bir ilgisi bulunmamaktadır
.
Korsan maddeler
Torba yasalara gece yarısı operasyonuyla konulan maddeler ise ayrı bir hukuksal garabettir. Kuşkusuz milletvekillerinin bir madde görüşülürken değişiklik önerme yetkileri vardır. Ancak bu önerilerin, görüşülen yasa tasarısı ya da teklifinin maddelerindeki düzenlemelerle ilgili olması gerekmektedir. Apayrı bir konuyu düzenleyen bir madde önerilmesi, İçtüzükle bağdaşmaz.

Gerçi İçtüzük’te, Genel Kurul’da görüşülen bir tasarı ya da teklif metnine ek ya da geçici madde eklenmesi için önerge verilebileceği yazılıdır. Ancak bu önerinin Yine İçtüzük gereği görüşülen tasarı ve teklifle ilgili olması gerekmektedir. Çünkü İçtüzüğün 87. maddesi, “Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair konularda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz” buyurucu kuralını içermektedir.

Öte yandan, yasa tekliflerinin komisyonlarda görüşülme düzeneği de Genel Kurul’daki görüşmelerde bunun dışına çıkılmasını engellemektedir.

İçtüzüğe göre komisyonlar, bir yasa tasarı ya da teklifini incelerken öncelikle Anayasa’ya aykırılık incelemesi yapar;  ilgili kamu kurumlarından ya da dışarıdan uzman çağırıp dinleyebilir, ilgili bakanlıklardan bilgi isteyebilirler. Teklif derhal Başbakanlığa gönderilir. Başbakanlık teklif hakkında görüşünü bildirir. Ayrıntılı incelemeden sonra aynen ya da değişikliklerle kabul edilen teklif metni bir raporla Genel Kurula gönderilir. Genel Kurul’da esas komisyon raporu görüşmelere esas alınır. (M.23, 30, 34, 35, 38, 40, 41)

Bir yasa tasarı ya da teklife Genel Kurul’da görüşülürken, metinle ilgili olmayan bir ekleme yapılmasının bu işleyişle bağdaşmasına olanak yoktur. Çünkü verilen önerge ile tüm bu düzenek atlanarak bir metin yasalaştırılmaktadır.
Sonuç olarak, “torba yasa”yı ve yasa tasarı ve tekliflerine gece yarısı operasyonuyla eklenen “korsan maddeleri” hukuksal normlarla bağdaştırmak olanaklı değildir.

“Ben yaptım oldu” faşist yöntemiyle İçtüzüğe aykırı olarak kabul edilen bu yasalar ve maddeler, “İçtüzük değişikliği niteliğinde” olduğundan, biçimsel yönden Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bağlıdır.

Ne var ki Yeni Anayasa Mahkemesi’nin bu tür RTE yasalarını biçimsel yönden böyle bir incelemeye bağlı tutacağını sanmak, boş bir hayaldir.

Önceki ve Sonraki Yazılar