Sevgililer Günü ve Demir Yüzük

Hiç uzaktan bir şeyi sevdiniz mi?.

ve hiç ulaşılmazı solukladınız mı?.

 

Kanatlarınız vardı da, uçamazlığı tattınız mı siz?

Ve hiç bir şövalyenin ruhunu taşıyan, teneke bacakların sahipliğini sindirebildiniz mi içinize?.

 

Aktörü oldunuz mu, ışıksız sahnelerin, yıldız oyuncusu olarak?.

Her kalabalığın bakılanı oldunuz mu peki, her sessizliğin gürültüsü, akarsuyun saman çöpü,

yüksekleri başarmış damlanın denizi?

 

Bu soruları sordu simyacı kendisine.

 

Hangi sihir anlatırdı ki yüreğinde kurulu, dilinde eksik sevdasını. İşi simya, yüreği sevda şarkıları söylemin deydi.

İşini seviyordu ama sevdasına tutukluydu. Birde anlatabilmeliydi sevdasını, hak etmiş sahibine.

 

Cam borulardan geçirdiği sıvılara yüklenmiş, siyah gözler akıyordu ellerinden.

ateşte bir yürek taşıyordu bin beş yüz santigrat kızılı, her geçen gün maviye dönüşen.

Ve kanatlı saçların rüzgar fısıltısından formülleri, kuş olup uçuyordu .

 

Ve simyacı, bir türlü çözemediği dilinin yerine geçirebileceği bir yol bulmalıydı sevdiğine.

Belkide kırmızı anlatırdı bir tek, dilinin söyleyemediği, gözü ile göremediği tutkusunu sevdiğine.

 

Ve karar verdi simyacı. Güneşin her günden daha sıcak parladığını sandığı bir günde.

Ya da ayın tam yuvarlak olma geç kalmışlığını, ona yeniden hatırlattığı bir gecenin ertesinde.

 

Bir miktar kanını çekti damarlarından, cam bir kabın içerisine simyacı.

Ve dolaştırdı sonra, camdan ince boruların uzun ve sıcak yollarında hayat kırmızısını.

Bir küçük kapta soğuttu önce kanı ve sonra ince cam borularda, yeniden ısıttı kırmızı soluk suyunu.

 

Yolunu uzattı kırmızının, sonra. tekrar ısıttı ve tekrar soğuttu.

Süzdü sabırla gelecek günlerinin içerisinden, ince kalmış bir çizgide kanının özünü.

 

Ve simyanın sihrini de kattı çabasına bilebildiğince. Yazdı ezberinden formülünü kara tahtasına,

titrek çizgilerle. Ve o ilk günün ürünü kanından, bir gram demirdi o günün sonunda avucunda kalan.

 

Ve simyacı, her günün tekrarı bir gram,kan özü demiri biriktirdi günlerce.

Ama sevdiği kadını çok çalışıyor olmasına yordu, gittikçe grileşen gözlerinde ki donuklaşan rengi.

Simyanın sihri, simyacının kırmızı kanı ve özü her gram demir birikti yavaş, yavaş.

 

Her günün güneşi yorulup, kızıl ufuklara saklandığı günlerin artık tüketildi sanıldığı, o güne kadar.

 

Kan karanlıkta da kırmızı, özünden her gram demir, aydınlıkta da siyahtı nedense.

Simyacı her geçen gün soluklaştı ve demir her geçen gün daha fazla karardı.

 

Günü geldiğinde simyacı, gövdesini ve sevdasını üzerinde taşıyan bacaklarına son kez yüklendi.

 

Yüreği, gövdesinde pek az kalmış kanı pompalamanın boşunalığında, bacakları ateşine su serpilmiş ocağın, soğukluğun daydılar o gün.

 

Son gram demirde damıtıldı, son çekilen sevda kanından. Ve simyacı, artık gözlerini kamaştırmayan, belkide artık acıtmayan ateşin mavi alevinde eritti, kanından damıttığı on gram demiri.

 

Ondan, bir yüzük halka yaptı mat ve siyah. gösterişsiz, belkide özensiz kara bir yüzük.

İpek bir parça beze sardı kanının özünü sonra, kırmızı bir ipek beze. sonra, haftalardır hiç dinlenmemiş gibi oturup bekledi.

 

Sevdiği, kadını gelecekti o gün.

 

Kadını geldi. Simyacı kalkmak istedi önce. Ama elindeki yüzük ağır çekti olmadı. Gözlerinde simyanın zaferi, yüzünde tükenmişliği. Yorgun ve solmuş yüzüne, renkleri kaybolmuş gözlerine baktı kadın, simyacının.

 

"Çok çalışıyorsun" dedi ona.

"Nasılda zayıflamış, bitkin düşmüşsün".

 

Simyacı son bir gayretle doğruldu bacaklarının üzerinde. Yaklaştı sevdiğine.

Ellerini tuttu, parmaklarını tek tek aradı sevdiğinin, sanki hiç yerlerinde olmamışlar gibi.

 

Avucunda kırmızıya sarılı, siyah demir halkayı çıkardı sonra.

 

Sana , bir şey vereceğim." dedi.

 

Sevgili heyecanla bekledi verilecek olanı. Simyacı, titreyen eller ile taktı demir halkayı, sevdasının parmağına.

Kullandığı son gücüydü belki, ya da değil. Ama yaşlanmış bir ağaç gibi çöktü dibine sonra.

 

Simyacı nereye ve neden gitti kimse bilemedi sonra.

Sevgili de, demir halkanın gerçekteki değerini.

 

10 gram sevdanın paslı bir hikayesiydi parmaklarında ki halkanın, damarlarından ona sadece izi kalan.

 

Bilinmez, belki hak ettiyse simyacı ve sihirinden arta kalanı.

 

Ve Sengor 4 yüz yıl önce şu sözleri sıraladı sevdanın ticaretine dair.

 

" Sana bir şey vereceğim.

Hep akılda kalmak istediğimden değil,

seni unutmak istediğimden hiç değil.

 

Ben kimim ? Ve sen nesin benim için ?

 

Bunu anlatmaktır dileğim "

 

Cuma Hikmet

Önceki ve Sonraki Yazılar