Bülent Esinoğlu

Bülent Esinoğlu

Müşteri devlet!

 

Batı’da, bilhassa da, Amerika’da bizim gibi devletlere müşteri devlet diyorlar.

Neyin müşterisi olduğumuza gelince, onlar para basıp, para satıyorlar, biz de, bu paraları satın aldığımız için müşteri oluyoruz.

Kapalı kapıların arkasında, müşteri devlet dediklerine, resmi âlemde,  emerging market ifadesini kullanıyorlar.

Gelişmekte olan ülke, yani daha fazla para satın alma potansiyeli taşıyan ülke.

Ortaçağ ekonomik anlamı ile söylersek; onlar tefeci, biz onların topraklarını işleyen çiftçileriz.

Bir müşteri devletin, müşteri haline getirilmesi, o kadar kolay olmuyor.

Para satıp, sattığı para üzerinden sömürüyü sürdürmesi için sömürücünün yapması gereken şeyler oluyor.

Bağımsız bir devleti, savaşsız müşteri devlete dönüştürmek, yeni anlayış, yeni finans kurumları, yeni kurumlar yeni ilişkiler istiyor.

Bunların yapılabilmesi için de, öncelikle, politik sızmanın gerçekleştirilmesi öncelik kazanıyor.

Sivil toplum kuruluşları, politik sızmanın araçları olarak kullanılıyor.

Sivil toplum örgütleri, halkı siyasal dönüşüme hazırlama mekanizması gibi çalışırken, yerli sermayenin ithalatçılarından oluşan, yerli-yabancı firmalar var oluyor.

İthal edilen ürünün, bayiler zinciri oluşmakta, bu bayiler, sömürücüden gelen ürünü satmakla kalmıyor, etrafı ve eşrafı, bu ithalat düzeninin parçası haline geliyor. Eğitilmiş çocukları da, bankalarda para ithalatçısı oluyor.

Siyasi sızma derinleştikçe, sızan siyaset dini inanışla bütünleşiyor ve artık çıkarın savunulması, bu siyasetin savunulması demek oluyor.

Eğer sömürücüler, finansal olarak güçlendirilmiş sivil toplum örgütlerini ve içerdeki ekonomik işbirlikçilerini kullandığı halde, halktan hala bir direnişle karşılaşıyorlarsa, devreye gizli servilerinin operasyonel faaliyetleri giriyor.

Sonunda, manipüle edilmiş secimler, bu seçimlerden, sömürücüler için seçilmiş diktatörler çıkıyor.

Diktatörler, sömürü düzeninin, derinleştirilmesi ve sürdürülmesi için olmazsa olmaz durumuna geliyor.

Sömürü derinleştikçe, düzenin gereği olarak, diktatör ihtiyacı daha bir elzem hale geliyor.

Çünkü yukarıda açıklamaya çalıştığım düzenin, haksız hukuksuzluğu gittikçe daha bir görünür hale bürünüyor.

Halkın farkındalığı şu veya bu şekilde artıkça, kurulmuş sömürü düzeninin siyaseti ve o siyasetin arkasındaki çıkar guruplarının korkusu artıyor.

Bu korku, diktatörde kendini daha fazla gösterir oluyor.

Yaşanan öfke sadece diktatöre ait bir öfke değildir. Kurumsal bir öfkedir.

Sömürünün sürdürülmesi zorlaşmıştır.

Talep daralmış, işsizlik artmış, gelir dağılımı çok bozulmuş, memnuniyetsizlik dalga daga iktidara çarpmaya başlamıştır.

Bir gün bir yerde bir miting, bir nümayiş, bir açılış töreni, bir yerde çıkan bir kavga veya protesto öfkenin artmasına vesile olmuştur.

Seçimlerin kazanılmış olması, halkın hayatından memnun ve mutlu olduğu anlamına gelmez.

Böyle bir düzende, muhalefet partisi başkanı diktatörün yardımcısı durumundadır.

Edepsizler failinin arkasından, Cumhurbaşkanı ve muhalefet partisi başkanı da çıkıyorsa, bunların her ikisi de diktatörün yardımcısı makamındalar.

Hele hele muhalefet partisinin dış işleri sözcüsü de, edepsizler failini haklı gören beyanat veriyorsa (Faruk Loğoğlu), oda Amerika’nın Türkiye büyükelçisi makamını hak etmektedir.

Böylece müşteri devletin tüm makamları tamamlanmış olur.

 [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar