İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

HODRİMEYDAN, KAPATAMAZSIN!

Manastırlı Hamdi ve Telgraf Memuru Ali

Bu hamiyetli ve cesur Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı İstanbul’da geçen bu acı olayları öğrenmek için, kim bilir ne zamana kadar bekleyip duracaktık. İstanbul’da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve teşkilatımız adamları içinden, bir kişinin çıkıp da, zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki hepsini heyecan ve çarpıntı kaplamıştı. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş oldukları yargısına varmak, bilmem ki doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan Ankara’ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü, burada açıkça söylemeyi millî ve vatan görevlerinden sayarım.

—Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk

Tarih onaltı Mart bindokuzyüzyirmi. İngilizer sömürgelerden topladıkları köle askerlerin başındaki asil İngiliz subaylarıyla İstanbul’u işgale başlamışlardır. Hadi askerlerin çoğu ilkel kabilelerden alınan köleler de, başlarında asil İngiliz subayları var. Bir İngiliz müfrezesi Şehzadebaşı karakoluna ulaşır ve orayı silahlarını ateşleyerek ele geçiri. Ee, savaştır silah ateşlenir diyeceksiniz ama önemli bir ayrıntı var. Şahzadebaşı karakolu yalnızca ismiyle karakoldur. Aslında orası yanıbaşındaki Harbiye Nezareti’nin (Bugün İstanbul Üniversitesi ana binası) bando takımının konuşlandığı yerdir. Asil İngiliz subaylarının emrindeki İngiliz sömürge takımı buraya silahlarını ateşleyerek girer. Sonuç mu? Sonucu Sirkeci’deki Merkez Postahaneden Telgrafçı Manastırlı Hamdi bildiriyor. Kime?   Telin öbür ucundaki Mustafa Kemâl Paşa’ya. İstanbul’da yer yerinden oynarken onca Paşa, onca Nazır suspus. Bir telgraf memuru vazife üstleniyor.

“Bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’nu İngilizler bastı. Oradaki askerlerle çarpışarak neticede şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgi için arz olunur. Manastırlı Hamdi.”

Soyadı kanunu çıkınca Atatürk tarafından yaptığı bu önemli iş  nedeniyle “Martonaltı” soyadı verilen Manastırlı Hamdi hattı sık sık kesilse de, bilgi aktarmaya devam ediyor.

Bir ara devreye Harbiye telgrafhanesinden telgraf memuru Ali devreye giriyor (Bu Ali acaba adına bakarsak alevi miydi?..) ve Mustafa Kemal Paşa’ya bilgi vermeye devam ediyor. Ancak öyle bir an gelir ki telgraf manuplesine son dokunuşlarını yapar ve tel kesilir.“Sabahki İngilizlerin baskınında altı şehit ve on beş yaralı var. Nezarete giriyorlar. Nizamiye kapısına... Teli kes. İngilizler buradalar.”

Teli kes buradalar. Öğreniyoruz ki, o gün Şehzadebaşı’nda altı şehit vermişiz. Bu şehitler belki ünüformalıydılar ama aslında birer müzisyendiler. Harbiye Nezareti’nin mızka takımındandılar. Bir numaralı Askeri orkestra yani. İlkel kabilelerden toplanan köleler, başlarında batı medeniyetinin asil İngiliz subayları ile altı müzisyeni katletmişlerdi.

Akibet İstanbul işgal edildi ve herşey işgal kuvvetlerinin kontrolüne geçti. Ancak Manastırlı Hamdi, Sirkeci Merkez Postahanesi’ndeki telgrafının başında tepesinde dikili İngiliz muhiblerine rağmen ne yapıp edip Mustafa Kemâl’e bilgi geçmeye deam etti. Günün birinde yakalandı, acele Anadolu’ya geçti ve o devrin en ileri iletişim görevlisi olarak telgraf memurluğuna Ankara Merkez Telgrafhanesi’nde devam etti. İstanbul’da ise telgraf susmadı. Başka vatansever telgraf memurları Sirkeci Merkez Postahane’de kurdukları gizli düzeneklerle Ankara’yı her daim haberdar ettiler.

Adamın biri buyurmuş. Youtube’u ve Facebook’u kapatacağım demiş. Tanrısı akıl fikir versin. Bunu demekle en büyük ikrarı, en büyük itirafı yapmış oluyor. Sanırım ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Dün de Eskişehir mitinginde dili mi sürtçmüş ne “Evlatlarıma helâl lokma yedirtmediğim halde” demiş. Beyefendi yoruldunuz, artık kendinizi bile kontrol edemiyorsunuz. Bunun psikiatrideki adı”Freudishe Fehlleistung” dur. Terim ünlü doktor Freud tarafından tanımlanmıştır. Türkçeye tam tercüme edemeyiz, başka dillere tercümesi de zordur. Bu nedenle bütün  dillerde bu terimle anılır. Mealen Freudik iş kaybı veya daha doğrusu kontrol kaybı diyebiliriz. Ama güzel türkçemizde tam tercümesi değilse de bu hali anlatan  muhteşem bir deyim vardır. “Dervişin fikri neyse zikri o dur” derler. Geçmiş olsun.

Hodri meydan, kapatamazsın!.

Birincisi hukuken kapatamazsın. Senin hukukun değil, başedemiyeceğin uluslararası guguk olmamış hukuk nedeniyle kapatamazsın. Kapatmaya kalkarsan Youtube ve Facebook’un altında ezilirsin. İkincisi teknik olarak kapatamazsın. Aklın erer mi bilmem ama, bu telgraf hattı gibi bakır tele bağlı birşey değil. Bütün evreni dolaşan yumuşacık sanal bir bulut. Ucu bucağı yok, kapatacak musluğu da yok. İnanmazsan bir bilene, meselâ Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden bir uzmana sor. Öyle hocaya falan da gerek yok, herhangi bir öğrenciye sorsan sana söyler. Üçüncüsü artık ister beğenelim, ister beğenmiyelim bu sanal dünya nefes aldığımız hava gibi birşey oldu günümüzde. Bunları kapatacağım demek hava almayı yasaklayacağım demek kadar komik yani, olmayacak, olamayacak saçma birşey. Hem unutma en çok kullananlardan biri de yoldaşın Melih Gökçek ve Cumhurbaşkanı atadığın Aptullah Gül. Sen sen ol da bunları doğru kullanmayı öğren, sen de yararlan. Doğru derken doğru sözle inandırıcı demek istiyorum. Yoksa taraftar bulamazsın.

Sık bakalım, sık bakalım,

Lafı döndür dolandır at bakalım,

İnterneti yasakla, kes bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar