Erdoğan mı, Gülen Cemaati mi Kazanır ?

Bir iktidarın, desteğini kaybettiğini nereden anlarız? İşte başlıklar.


Serinin ilk yazısı “Erdoğan İşte Bu yüzden Gidecek” çok ilgi gördü.

Binlerce kişi okudu sayısız mesaj ve posta aldım. İlk bölüm de söylemiştim, hazır bir dizi değil bu. Gündem belirleyecek gidişatı. Bu yazının başlığını da haliyle gündem belirlemiş oldu.

II. Bölüme girmeden önce I. Bölümde, eksik kalan bir noktayı aydınlatmakta yarar var diye düşündüm. Eksiği ise gelen mesajlardan, postalardan anladım. Doğrusunu isterseniz çok fazla eleştiri almadı. Övgüleri zaten geçiyorum. Ama epeyce bir okurun sorusunu yanıtlamak da elzem oldu.

Yanıtlanması gereken ve ortak anlam verebildiğim soru şuydu kısaca. “İyi güzelde öngörünüzü dayandırdığınız, Erdoğan’ın gitmesine neden olacak bu destek kaybı iddianızı neye dayandırıyorsunuz?” diyordu okur. Mantıklı soru.

Aslında I. Bölümde kısaca değinmiştim nedenlere. Zaten benim öngörüm bir histen ibaret değildi. Şimdi biraz daha fazla açayım.
 
Bir iktidarın, desteğini kaybettiğini nereden anlarız? İşte başlıklar.
 
Kendi ülkesinde yalnızlaşma ve artan halk tepkileri;Halk desteğini kaybeden lider fark etmez ama önce kendi ülkesinde yalnızlaşmaya başlar. Siyasi liderlerin bunu çabuk anlayamamalarının temel sebebi ise, kendi çevresindekilerdir.

Erdoğan, uzun zamandır öylesine koruma zırhı ve soylu ekip ile çevrilidir ki, yönettiği halkın, seçmeninin pazar yerinde ki, kahvede ki, tarlada ki halinden, artık habersizdir. Ona bu konuya dair her şeyi, yakın çevresi ve kendisinin güvenip oluşturduğu yakın ekip arkadaşları anlatmaktadırlar. Medyayı bile onlar okuyup, özet yorumlar çıkarıp nakletmektedirler.

Aslında bu durum tüm siyasetçiler için geçerledir. Misyon liderlerinin de farkı yoktur aynıdır. Liderlerin yakın çevresi ise, asla kötü haber vermek istemezler. Bu yüzden tarihte, gerçeklerden "bil haber" kalıp, iktidarı kaptırmış o kadar çok lider vardır ki!

Uzun yıllar Romanya’yı dikta ile yöneten Nikolay Çavuşesku, kendisini kurşuna dizen kendi muhafız alayına, delik deşik edilmekten saniyeler önce şöyle seslenmiştir. “ Ne yapıyorsunuz, ben sizin babanızım?”
Bu konuda örnekleri sizde çoğaltabilirsiniz. Kaddafi, Saddam, Hitler, Musollini v.b gibi. Hiç biri Chavez gibi uğurlanma olanağı bulamadı.
Halkın tepkisi önemlidir. Hele ki 600 yıl devletini, inancı ile eş tutan Osmanlı tebaası bir halk genetiğinin devamı olan, Türk insanın tepkisini asla küçümseyemezsiniz.
 
Özetle Gezi Direnişi önemli bir emaredir, Erdoğan’ın halk desteğinin ne kadar kaldığına. Ve Gezi Direnişi de bitmemiştir. Medya hala saklıyor gizliyor ama Türkiye’nin her yerinde, direnişten etkilenen kitleler her türlü isyanlarını sokaklarda dile getirmekteler.

Elektiriği yıllardır kesilip duran Dargeçitliler, Katı atık tesisine direnen Göreliler 1-2 gün öncenin örgütsüz direniş örnekleridir. Erdoğan ve etrafını saran duvarda bunları biliyor ama görmezden gelmeye devam ediyorlar. Bu gerçeği 2 gün önce Sabah’ta ki köşesinde en büyük destekçilerinden biri olan Mehmet Barlas bile yazdı. “Gezi direnişinin bittiğini düşünmüyorum” diyor baş yazıda. 

Kısaca Erdoğan’ın arkasında I. Bölümde de yazdığım gibi, büyük bir halk desteği yoktur artık. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar bilirler. Osman Bölükbaşı diye müthiş hatip bir siyasetçi vardı. Bu günün MHP’sinin ideolojik önderlerinden biri sayılır. Bölükbaşı hangi meydana çıksa inanılmaz bir kalabalık toplanır, müthiş bir alkış ve destek alırdı. Ama seçimlerde Osman Bölükbaşı’ya o halk, asla oy vermezdi. Sırrı ise yüzyılın başında, Sosyal Psikolojinin kurucusu Le BON çözdü. Özeti şuydu. “Kalabalıklar kum tanelerine benzer, rüzgar nereden eserse oraya savrulurlar”

Dış desteğin kaybedilmesi;Aslında bu konuyu hiç uzatmaya gerek yok. En az takip edenimiz dahil, Erdoğan’ın dış ülkeler itibarını önemli ölçüde yitirdiğini bilmeyen yok. Bu konuda kendi destekçisi olan yazarları bile okusanız kuşkunuz kalmaz.

Nedeni ise çok basittir. Hiçbir devlet, kendi halkının desteğini kaybetmiş bir lidere (Padişah bile olsa) itibar etmez. Ne bindiği uçağın büyüklüğü, ne servetin şaşası bu önemli değildir. Çünkü yabancı devletler, diğer devletlerin halkı ile barışık olmak zorundadır. Eğer bir ülke, başka bir ülkenin halkının nefretini kazandıysa, o ülkeden hiçbir menfati olamaz.

Bu nedenle ülkesinin hükümeti ile ters düşmüş ama arkasında halk desteği olanlara diğer devletler sahip çıkar kapılarını açarlar. (Humeyni gibi. Şah kovdu onu yıllarca sürgün olarak Fransa da yaşadı, sonra iktidar oldu. İlk ticari anlaşmayı da Fransa ile yaptı Humeyni.)

Kaybetmiş olanları ise,kimse ülkesine almak istemez. Örnek mi? En yakın örnek Hüsnü Mubarektir. Kaçacak ülke bulamamıştır kendisine. Ülkeler neden halk desteği ararlar peki? Çünkü ticaret, diğer ülkenin devleti ile değil, tüketicisi halk ile yapılır. İtalya’da Abdullah Öcal’nın durumunu hatırlayın. Türk halkı İtalyan mallarını boykota başlayınca ülke dışına attılar. Öcalan sığınacak tek bir ülke bulamadı. En sonunda Yunan Büyükelçiliğine sığındı. Oradan da atılınca, havaalanı yolunda, Kenya’da yakalandı.

Sonuçta , Erdoğan’ın sadece 4-5 ay içerisinde geldiği nokta şudur. Artık onun hiçbir inadına, hiçbir ülkenin ,(Arap ülkeleri İslam konferansı bile) destek vermemesi işte bu yüzdendir. Biz uyuruz ama başka ülke devletleri uyumazlar.
 
Ekonomik belirtiler; Ülke ekonomileri siyasetin barometresidir. Ekonomide istikrar kayboluyorsa o ülkenin ekonomisinde sorunlar başlar. Ekonomi öylesine anlık tepkiler verir ki bir anda her şey altüst olabilir. Hele ki bizim gibi cari açığı, (dış gelirin giderlerden az olması) işsizlik rakamları, ithalata dayalı sanayi üretimi, plansız yatırımları olan ülkelerde, daha da hassas bir barometredir ekonomi.

Ekonominin aktörleri vardır. Ve bunların dayandığı önemli değerler. Reel sektöre, Para piyasalarına ve siyasi istikrar ve güvenin sağladığı Moral değerlere dayanır. Herhangi bir nesnenin 2 ayak üzerinde duramayacağı gibi, ekonomi de 2 ayak üzerinde duramaz. Bu değerlerden birini yitirdiğinde ise çöküşe doğru yol alır.

Ekonominin, siyasi erk değerini yitirmesi halinde aktörleri, kendini korumaya geçer. Önce borsa çakılır, ardından da, döviz yükselir (yabancı para) peşinden enflasyon, faizlerde artış ve nihayet çöküşün en kötü belirtisi, işsizlik hızla artar. Sonuç borç içerisinde olan devletin yükü artar, tüketim azalır, üretim işletmeleri durur ve felaket böyle gelir.

Durumu kötüye giden ülkelerin Merkez Bankaları, para politikaları ile piyasaya müdahale ederek durumu kurtarma çabasına girerler. Tıpkı bizim Merkez bankamız gibi piyasaya yüklü dövizler satarak ateşi düşürme, fazi hadlerini dengede tutma çabasında olurlar. İşte Erdoğan’ın arkasında ki desteklerin teker teker erdiğini gören ekonominin verdiği tepki budur. Sonuçta sadece bir buçuk, iki ayda Merkez bankası yaklaşık 7.5 milyar dolar rezervini böyle eritmiştir. Bu gün bir analiz yayınladık(TIKLAYIN). Borsa hala çöküşte. Siyasi çözülme başladığından beri kaybı ise %20 lere dayanmış durumda.

Cemaat mi Erdoğan mı Kazanır;  Aslında II. Bölümün konusu, gündemde çok merak uyandıran Erdoğan ve kamuoyunda cemaat olarak adlandırılan, Fethullah Gülen Hareketi arasında gittikçe şiddetlenen çatışma görüntüleriydi. Önce nedenleri başlıklar halinde irdeleyecek, geldiği noktayı tespit edecek, ardında da nereye varacağını tahmin edecektik. Ama şu ana kadar geldiğimiz nokta ve çetrefilli bir konu daha, siz cin okurlarıma bile ağır gelebilir. Bu nedenle II. Bölümde sadece başlıkları verip, içlerini açmayı III: bölüme bırakmakta fayda var. Bu konuda bir haberimiz vardı. (TIKLAYIN)
 
Farkındaysanız çatışmanın tarafları olarak sadece Başbakan Erdoğan (yakın ekibi dediğim AKP soylusu takım dahil) ile Cemaat ’den söz ettim. Çünkü aslında Cemaat ile AKP tabanı arasında, bir çatışma söz konusu asla değildir. AKP tabanı olup bitenlerden, havada uçuşan tehdit ve uyarılardan şaşkınlık içerisinde bir anlam çıkarmaya çalışmaktadır. Çünkü hem onlar, hem de diğer yurttaşlar için tam bir kaos olan bu çatışmanın, gerçek nedenleri bilinememektedir. Çünkü taraflar şu ana kadar hiçbir şekilde, “Arkadaş nedir bizim derdimiz, oturup bir konuşalım hele" dememişlerdir. Bence önce bunun nedenini sorgulamakta büyük yarar vardır, bir noktaya varabilmemiz için.
 
Taraflar adına şimdilik, küçük kılıçlarını çekmiş birbirlerini ağır biçimde yaralamaya çalışan yazarların bazıları da bunu sormaktadırlar aslında. Ama bence 2007 de başlayarak, her geçen gün artan çatlağın, bir türlü onarılmamasının temel nedeni tarafların bir araya gelmemesi nedenleri ile aynıdır. Yoksa ne vardır, Akit Yazarının dün yazdığı gibi. “Bir telefon bile etmek çok mu zordur”  
Hem de her iki tarafında en korktuğu nokta olan, ortaklık misyonunun dağılıp parçalanmasını bile göze almaya değen neden nedir?

Çatışan tarafların, sahip oldukları cilalı köşelerden birbirlerini taşlayarak, vücut dili kullanarak, bu saatten sonra bir uzlaşma umudu var mıdır? Erdoğan, onlar içinde artık yolun sonuna mı gelmiştir. Erdoğan’ın, telafisi imkansız hataları, barışla sağlanacak yeni bir yapılanma ile tamir edilemez mi?
 
III. Bölümde bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağız. Bu sefer çok ara vermeyeceğim merak etmeyin. 1-2 güne hazır bende ahkamlar.

Peki, yeniden bir uzlaşma olabilir mi, olmaz ise kim kazanır? Takibe devam!



https://twitter.com/CumaHikmet

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar