İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

Dört büyük itiraf

Son günlerde soruşturmaya bile gerek kalmadan bizi ilgilendiren dört büyük itiraf arka arkaya geldi. İkisi bizden, ikisi yurt dışından.

Doğruluktan çıkıp alengirli işler yapmaya başladınız mı, zor bir  durumda kalırsınız. Yaptığınız çarpıtma ve katakullileri devamlı kollamanız, gerçeğin hilâfında söylediğiniz şeyler konusunda gaf yapmamanız, ağzınızdan laf kaçırmamanız gerekir. Her an tetikte bulunmalısınızdır, ayağınızın çarşafa dolanmamasına dikkat etmelisinizdir. Zor bir iştir. İnsanı yıpratır. Ayrıca, müminler için önemli bir yanı daha vardır ki, gerçeği çarpıtmak yani yalan söylemek günahtır. Bir şey daha vardır. Dünya’da hiçbir yalan yerinde kalmamıştır. Er veya geç ortaya çıkar. Bazen binlerce yıl sonra bile olsa ortaya çıkar. Üçbin yıl önce ölen Mısır firavunu Tutenkamun’un bir cinayet sonucu katledildiği yirminci yüzyılın sonunda bile olsa ortaya çıktı. Bazı yalanlar sabaha kalmaz yıkılır, yani yalancının mumu tatsıya kadar yanar. Yeter ki, siz yalanın takipçisi olup, boşvermeyin.
 
Burada önemli olan bir yan da yalana veya masum gibi görünen çarpıtmalara muhatap olanın işin peşini bırakmaması gereğidir. Uyanık olmak gerekir. Sizi ilgilendiren yalanı boşverirseniz, o yalan alır başını gider. Artık ortaya çıkması tarihe kalır. Aldatmacanın pirim yapması daha çok boşvermiş, işi kadere bırakmış ve balık hafızalı toplum ve kişiler nedeniyle zemin bulur. Ama dikkatli olun. Özellikle söylenenlerin satır aralarını iyi takip ederseniz sizi aldatmaya çalışanların foyasını çabuk yakalarsınız. Bazen de gerçeği çarpıtanlar öylesine boş bulunurlar ki, satır aralarını kurcalamanıza bile gerek yoktur. Ağızlarından çıkan söz çarşafı ayaklarına dolar. Bazen de çaresizlik içinde söylediklerini tevil edeyim derken acı bir itirafta bulunmuş olurlar. Söz ağızdan çıktıktan sonra belki yaptıkları itirafın farkına varıp şoka bile girerler ama, artık iş işten geçmiştir, itiraf ortaya düşmüştür. Bu açmaza düşürme ortamı en çok polis dedektiflerince kullanılır. Bir zamanlar hepimizi televizyon karşısına dizen Komiser Kolombo dizisini hatırlayın. O soruşturma yapmaz, sohbet ederdi ve lafı suçlunun ağzından alırdı.
 
Son günlerde soruşturmaya bile gerek kalmadan bizi ilgilendiren dört büyük itiraf arka arkaya geldi. İkisi bizden, ikisi yurt dışından. Aslında itiraf bir dolu, bu dördü en tazeleri, daha dumanı üstünde.
 
Amerika’nın Türkiye elçisi sempatik Riccardone, Hakan Fidan’la çalışmak bir ayrıcalıktır, demiş. Demek ki, beraber çalışıyorlarmış, ya da çalışmışlar. Yok canım ne biz, ne de İsrail onu yemek niyetinde değiliz gibi birşeyler de demiş. Bu sözler üzerinde durulmalı. Bence bu sözler Hakan Fidan bizim adamımız demek gibi birşey, sanki bir itiraf.
 
Füze ihalesinin Çin’e verilmesi üzerine ortalık karıştı, batılı devletler önce cin çarpmışa döndüler, sonrasında ağır baskı yaptılar. Son olarak da ihaleyi kaybeden batılı firmalar Ankara’ya akın edip, yeniden teklif verelim, anlaşabiliriz diye çırpınıyor, kapıları aşındırıyorlarmış. Bu çırpınmaları, bugüne kadar siz uyuyordunuz, biz size silah satarken hep kazık attık, teknolojimizi de vermedik ama, madem artık uyandınız, gelin makul ölçülerde anlaşalım demektir. Büyük bir itirafın resmidir. F 16 yapıyorduk ama elektronik şifresini vermiyorlardı bize. İsrail’den satın alıyorduk. Anahtarı da bizde değildi. Gencecik dahi mühendislerimiz bize özgü yazılımlar çalıştılar, tam başarıyorlardı ki, ard arda şüpheli ölümlerle kaybettik onları. Türk tarafının bu Çin füzesi çıkışı ya kendiliğinden gelişti, ya da önceden planlı politik bir manevraydı. Politik bir manevraysa şayet, başarılı bir manevra. Umarım arkası gelir. Ama en önemlisi batılıların aman tehdit var, savunmanızı yenileyin  haa, yok Sovyetler, yok İran diye paranoyalar yaratıp, yıllarca bizi sögüşlediklerinin ve bizi kıskıvrak bağladıklarının bir itirafıdır bu çırpınışları.
 
İçişleri Bakanlığı, teşkilatına bir genelge yayınlamış ve artık çok gerekmedikçe biber gazı kullanılmayacak, TOMAlardaki sulara da katkı maddesi katılmayacak buyurmuş. Çok gerekmedikçenin kıstası ne belli değil. Ancak hatırlayın, şiddetle inkâr etmişlerdi suya birşey katmıyoruz vallahi diye. Demek ki, orantısız biber gazı atılmış ve TOMAlardan sıkılan sularda sağlığa zararlı katkı maddeleri varmış. E tabii ki, bu o suyun içine kendiliğinden dolmadı, kasıtlı konuldu. Tam anlamıyla bir insanlık suçu yani...
 
Terör ve açılım konularından sorumlu başbakan yardımcısı Sayın Beşir Atalay ki, kendileri içişleri eski bakanıdır, ileri adım aşamalarının gerçekleşmesi için silahların bırakılmasının ve PKKlıların çıkışlarının tamamlanmasının gerektiğini söylemiş.. En büyük itiraf da bu. Hani PKKlılar sınır dışına çıkmışlardı, silahlı militan kalmamıştı…
 
Bunlar kendiliğinden gelen itiraflar, satıraralarını biraz irdelerseniz daha nelerle karşılaşırsınız. Galiba dört bir taraftan, içten dıştan kandırılıyoruz.
 
Aman gözünüzü dört açın, dimağınızı her daim açık tutun. Söyleneni, edileni yapılanı iyi izleyin, İyi yorumlayın, boşvermeyin, hemen unutmayın. İşin aslını kaçırmayın, her gün bir yenisi yaratılan çakma gündemlere kapılmayın.
 
Balık hafızalı olmayın.
 
 
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar