İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

BİR HALK DÜŞMANI

 

Ondokuzuncu yüzyılın çığır açan önemli bir oyun yazarıdır Henrik İbsen. Norveçlidir, Norveç’in milli gururudur ama, daha çok Almanya’da icra etmiştir sanatını. Ondokuzuncu yüzyılda romantizm akımından gerçekçi tiyatroya ve edebiyata geçişte çok önemli bir rol oynamıştır. Yapıtları klâsik tiyatro yapıtlarındandır. Bugünün tiyatro anlayışına göre uzun, didaktik, hatta sıkıcı bulunabilir.

Genellikle iki, üç saat süren iki üç perdelik oyunlar yazar ve yönetirdi. Ancak tiyatronun gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur ve işlediği konuların içeriği her dönemde canlı ve geçerlidir. İbsen’in yapıtları günümüzde de sık sık sahnelenir veya çoklukla da günümüz tiyatro anlayışına adapte edilerek önemli tiyatro deneyimlerine yol açar.

Henrik İbsen’in önemli oyunlarından birinin adı “Bir Hâlk Düşmanı”dır. Oyunun konusu kısaca, herkesin kullandığı ve yörenin önemli gelir kaynağı olan şehrin kaplıcasındaki suda sağlığa zararlı maddelerin olduğunu tesbit eden bir doktorun halk sağlığı uğruna verdiği savaşı anlatır. Belediyenin sorumlu olduğu kaplıca suyu şifa yerine hastalık dağıtmaktadır. Doktorun karşısındaki kişi ise kendi kardeşi olan belediye başkanıdır. İronik olan ise yanlış yönlendirmeler sonucunda hâlk düşmanı ilân edilenin,aslında hâlk kahramanı olan Dr. Thomas Stockmann olarak belirlenmesidir. Bu da oyunun temel dramatik yapısını oluşturur. Seyirci verir kararını, yani Dr. Thomas’ bir halk düşmanı olmadığını, tam tersine bir halk kahramanı olduğunu. Oyun zamanın gerçekçi tiyatro akımı biçemine uygun olarak bireyler arasıda sanki aile içi ve yerel bir sorunmuş gibi işler konuyu ancak, aslında çok önemli bir genel toplumsal soruna gönderme yapar. Kaplıca ne pahasına olursa olsun işletmeye açık kalmalıdır, çünkü önemli bir gelir kaynağıdır. Kardeş belediye başkanının en önemli politik kozudur.

 

Çağının daha tam palazlanmamış liberalizm anlayışına ciddi bir eleştiri vardır oyunda ve çıkar ilişkileri işlenir. Bu yönüyle adeta vahşi kapitalizmin sinyallerini de verir Henrik İbsen. Bu oyun Yılmaz Onay tarafından yapılan çevirisiyle geçtiğimiz yıllarda Ankara Sanat Tiyatrosunda sahnelenmiş ve daha sonra Devlet Tiyatrosu tarafından da sahnelenmişti. Ancak, sanırım tam da oynanması gereken zaman şimdi. Neden mi? İşte cevabı.

Son üç gündür Ankara’daydım. Ankara’da herkes hasta. Hastahaneler acil vakalarla dolup taşıyor. Halsizlik, baş ağrısı, kusma ve ağır ishal. Dağ gibi insanlar yıkılıp gidiyor günlerce hastahanede kalıyor. Anlaşılamayan cilt hastalıkları da görülüyor. Konuk kaldığım ev sahibi haftada bir kendini hastahaneye atıyormuş. Aylardır tam düzelememiş. Hemen hemen şikayet etmeyen kimse yok. Şehir suyunu yalnız duş alırken kullanıyorum, gene de hastalıktan kurtulamıyorum dedi. Musluk suyunu kullanmamaya çalışıyor herkes Pet ve damacana su satışları tavan yapmış, meyve sebze bile musluk suyuyla yıkanmıyor. Millet duşu bile bakkaldan su alıp yapıyor. Konuk kaldığım üç günde dişimi bile fırçalamadım, duş almadım. Dönüş yolunda yanımda oturanı rahatsız etmiyeyim diye otobüse binmeden neredeyse bir şişe kolonyayı başımdan aşağı döktüm ve eve döner dönmez kendimi duşa attım.

Ankara’da musluğu açar açmaz burnunuza bir koku geliyor. Mikrobu arıtarak ve klor basarak halledebilirsin ama, bu su neden kullanılamaz kalitede, neden Ankara’nın adına içme suyu dedikleri şehir suyu insanları içmedikleri halde hasta ediyor? Çünkü, sırf çirkef yüklü. Çünkü sırf racon bozulmasın, ters propoganda yapılmasın, pembe gözlük bulanmasın, insanlar başkaldırmasın diye gerçekte su sıkıntısı varken, kısıntıya gidilmiyor ve Kızılırmak suyu şehre pompalanıyor. Kızılırmak suyu ise ağır metal dolu ve arıtılamayacak, klorla temizlenemeyecek kadar pis. Ilk başlarda bu bir söylentiydi ama, o kadar çok vaka oldu ki, söylentiyi geçti. Bazı deneyler yapıldı ve sosyal medyada dolaşıyor. İnsanlar devamlı hastalanıyor. Ve yetkililerden tık yok. Ağır metal çok tehlikelidir. Zararı yıllar sonra çıkar. Kitlesel ölümlere neden olur. Oysa Ankara suyunda o kadar yüksek ki, artık anında beliriyor etkileri. Kızılırmak büyük şehirlerden geçiyor. Mesela Çorum’dan, sanayii oldukça ilerledi Çorum’da. Hele bir Kayseri var ki, yalnızca Organize Sanayii Bölgesi yeter. Milyonlarca metrekare, ucu bucağı yok. Ovadan taa Erciyes eteklerine yaslanmış. Bir o kadar sanayii de Sanayii bölgesi dışında var. Arıtması yalnızca biyolojik arıtma yapıyor. Kırıkkale’de bırakın sanayii, rafinerinin dibinden geçiyor Kızılırmak. Sanayii atığının zehirli maddelerin arıtması yapılmıyor. Yapılamaz da. Çok zor, çok pahalı. Bu kadar sanayii şehrinin pisliğini nasıl temizleyeceksin.. AKP yönetimi halkın herşeyine bulaştı, şimdi ise halkın sağlığı ile oynuyor. İnsanın canı dahi önemli değil onlar için. Olay ısrarla sorgulanıyor. Hiçbir cevap, hiçbir açıklama yok.

Ortada çok ağır bir suç var, insan canına kasıt var. Bu şimdiye kadar işlenen hırsızlık ve faşizm eğilimlerinden, hatta öldürmelerden daha büyük bir suç. Şimdi soruyorum Halk düşmanı kim? AKP mi?.. Onun Belediye Başkanı Melih mi?. Melihi tekrar başa getiren cahil seçmen mi?.. En az AKP kadar dışa bağımlılığı ve ne denirse yapan pısırık haliyle Kemâl Kılıçdaroğlu (K K)mu?. Yoksa kırk yıldır debelenip duran, halkı aydınlatmayı başaramayan biz kifayetsiz solcular mı?.

Önceki ve Sonraki Yazılar