İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

BİR EFSANE NURHAN KARADAĞ

Uzun zamandan beri yazmıyorum. Yarın gene seçim var. Bu seçim gecesinde günlük olayların saçmalığına düşmeden  önemli bir kaybımızı gecikmiş olarak anmak istiyorum. Son zamanlarda hiçbir konu üzerinde yazmak gelmiyor içimden. Nedeni bedbinlik, bezginlik ya da umutsuzluktan pes etmekten değil, bunca akıl dışı, bunca saçmalığa akıl sağlığımı korumak adına bulaşmak istemediğim için. Bunları yazmanın hiçbir kimseye bir yararı olmayacağından. Hatta, sinirleri yerinden zıplatıp zarar vereceğinden bir şey yazmıyorum.. Bu seçim gecesinde, mutlaka oy vermeye gidin bile demeden sözü bambaşka bir ortamda, sosyal ve kültürel gelişimle ilgili bir konuya, bu konuda büyük işler yapmış olan ve aramızdan beklenmedik bir anda ayrılan  önemli bir kişiye getirmek istiyorum. Dünyayı ve memleketi, insanları gönendirmek isteyen bir kültür ve sanat adamından, bir kahramandan söz etmek istiyorum.  Belki yarınki oylamaya başka bir anlamla katılırsınız.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Tiyatro Bölümünün efsanevi bölüm başkanı Sevda Şener’den sonra bölüm başkanlığını yürütmüş olan başka bir efsane Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ı kaybettik geçenlerde. Işıklar içinde yatsın.
Sevgili Nurhan benim sınıf arkadaşımdı, onu çok iyi bilenlerden biriyim. Yetmişli yıllar boyunca onunla birlikte çok önemli araştırmalar ve uygulamalar yapmıştık. Sonra ben İzmir’e kurulma aşamasında olan Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sinema bölümüne asistan gittim, Nurhan, Anadolu köy seyirlik oyunları üzerine yaptığı muhteşem bir doktora teziyle DTCF Tiyatro Kürsüsüne asistan oldu. Anadolu köy seyirlik oyunlarını ve Anadolu’da dramatik öğeler içeren birçok folklorik yapıyı 1965 – 75 arası birlikte araştırmış, incelemiş ve uygulamıştık. Nurhan kısıtlı memur maaşıyla kırıp döküp aldığı o zamanların en iyisi olan makaralı profesyonel portatif NAGRA ses kayıt cihazıyla, ben boynumda iki fotoğraf makinesi ve Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nden yalvar yakar ödünç aldığım kurmalı 16mm BELL&HOWELL film kamerasıyla düşmüştük köy yollarına. Bu araştırmayı bilimsel bir merakla yapıyorduk. Başlangıçta bunun bir estetik biçimin temeli olabileceğini düşünmemiştik bile. İkimiz de kısa bir süre önce bir hafta arayla yeni evlenmiştik ama, karılarımızı bırakıp kısıtlı paramızla hiç kimseden, hiçbir kurumdan en ufak bir yardım ve destek almadan attık kendimizi Anadolu’ya. Acelemiz vardı. Çünkü televizyon denen bir aptal makinesi köylere kadar  yayılmaya başlamıştı. Ve özellikle uzun kış gecelerinin meşgalesi ve eğlencesi olan seyirlik oyunlar, deyişler, ve sohbetlerin, oturum oturmalarının yerini aptal kutusu alıyordu.
Topladığımız veriler ilgiyle karşılandı ama gene de küçümsendi. Bunların pratikte ne faydası olacak, raflarda tozlanır diyen bugün büyük profösör olarak tebaruz etmiş gençler olduğu gibi, daha o günden dünya çapında kabul edilen profösörler de vardı.
Nurhan Karadağ önce bu verilerle muhteşem bir doktora tezi çıkardı. Sonrasında pratiğe geçti. Elimizde önemli bir okul vardı. Nurhan DTCF Tiyatro Bölümünde asistandı. Bizlerin çabaladığı önemli bir okul daha vardı, Ankara Deneme Sahnesi. Deneme Sahnesi öncü oyunlarıyla daha önce de dikkat çekmişti. Yılmaz Onay’ın sahnelediği Yaşar Kemâl’in ‘Yer Demir Gök Bakır’ yapıtından uyarladığı ‘Uzundere’ yalnız  Türkiye’yi değil dünyayı sarsmıştı. Sıra şimdi Nurhan Karadağ’daydı. Derinlemesine uzun uzun çalıştığımız ‘Bozkırdirliği’ oyununda derlediklerimizi oyunun ve tiyatronun estetiğine uygun uygulamaya çalıştık. Oyun yalnız Türkiye’yi değil. Avrupa’yı da sarstı. Ama birçok kişi ve kesim tarafından küçümsendi ve Nurhan’a ‘köylü’ yakıştırmasını yapıştırdılar. Oysa yaptığımız köy tiyatrosu değildi, köylü tiyatrosu da değildi.  Elimizde var olan, yıllardır bu topraklarda süregelen, hem sadece Türkler tarafından değil Türkler öncesinden gelen bir geleneğin kalıntılarını araştırmış, bulmuştuk. Sonrasında bu malzemeden yararlanarak yepyeni bir tiyatro estetiği ortaya çıkarmak oldu amacımız. Ve bunu Bozkırdirliği oyununda eni konu ortaya koyabildik sanıyorum. Ben zamanla tiyatroyu bırakıp sinemaya geçtim. Türkiye’nin ilk Güzel Sanatlar Fakültesi’nde asistan olmuştum. Nurhan bıkmadan usanmadan tiyatroyu bildiği yolda geliştirmeye soyundu.
Verimli sanat yaşamı içinde yüz kadar oyun sahneledi, sayısız ödül aldı, değerli hocamız Sevda Şener’den sonra Bölüm başkanlığını devraldı. Yaptığı iş çok önemliydi. Mesele köy tiyatrosu değildi. Var olan bir değerin yeni bir tiyatro estetiği için malzeme olarak, bir temel olarak kullanılmasıydı. Bu köy değil de şehir veya tanımadığımız bir kültürden de olabilirdi. Bertold Brecht Uzakdoğu tiyatrosundan etkilenmişti. Parantez içinde söylemek gerekirse bizim seyirlik oyunlardan hatta, ortaoyunu ve karagözden bile haberi yoktu. Olsaydı ne yapardı acaba… Yeter ki, siz değişik bir malzemeyi bir değer olarak sahnede kullanın. Kimse Bertold Brecht’e Çinli ya da Japon dememişti. Kaldı ki, bu bizim toprağımızın bir malzemesiydi. Üstelik, tiyatroya çekmek istediğimiz çoğunluğun kanında, kültür geleneğinde, geninde olan bir malzemeydi.
Nurhan Karadağ’ın bu çabaları, Ankara Deneme Sahnesi’nin oyunları ayrıca Ankara Sanat Tiyatrosu’nun yönelişleri hep birlikte Türk Tiyatro’sunun biçem değiştirmesini, büyük bir sıçrama yapmasını sağlamıştır. O kadar ki, yıllardan beri bir at gözlüğü açısıyla tiyatroyu yürüten Devlet Tiyatroları ve Devlet Konservatuarını bile değişime yöneltti. Bu tiyatro fırtınasından etkilenen konservatuarın genç öğrencileri oldu, ve kendilerini kafalarına takılmak istenen at gözlüğünden kurtardılar. Bu öğrencilerin içinde asi olarak niteleneler oldu ki, o öğrenciler ilerki yıllarda yönetci oldular ve Devlet Tiyatrosu’nu köhne yapısından kurtaran büyük devrimi gerçekleştirdiler. Yani kısaca Nurhan Karadağ çabalarıyla Türk Tiyatrosunda büyük değişimin oluşmasında emeği olan sessiz kahramanlardan biri, önde geleniydi. Yaptığı tiyatro da köy veya köylü tiyatrosu değildi. Özgün ve çok önemli bir estetiği olan yeni bir tiyatro anlayışının yaratılmasıydı.
Ayrıca bir hoca olarak çok öğrenci, çok önemli tiyatro insanlarını yetiştirdi. Kültür yaşamımıza büyük katkıları oldu.
Büyük bir kalabalığın alkışlarıyla uğurladık sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Nurhan Karadağ’ı. Geçmişte bazılarımız şakayla karışık, Nurhan’a köylü diye takıldığımız dahi olmuştur ama, yaptıklarını her zaman ilgiyle izledik, saygıyla karşıladık.
Keşke her köylü onun gibi olsa.
Işıklar içinde yat Nurhan kardeş.

Önceki ve Sonraki Yazılar