BAL TUTAN PARMAĞINI YALAMIŞ!

 İktidar mücadelesi, suyun başına geçme mücadelesidir. Su, toplumsal servetlerdir. Suyun başına geçen suyu kendi sınıfı tarafına akıtır. Emeği ile yaşayanların bu mücadelesi meşru, sömürücü sınıflarınki ise gayrimeşrudur. 


Türkiye 17 Aralık sabahından beri böyle gayrimeşru bir mücadelenin lağım patlamasını yaşıyor. Hemen herkes savaşan tarafların kimler olduğunu biliyor, söylüyor ve yazıyor. Uzun zamandan beri iktidarın ortağı olan Fethullahçılar, iktidar nimetlerinden daha fazla pay aldığına inandıkları AKP Hükümeti’ni müşkül duruma düşürmek için geniş çaplı bir soruşturmayı sorgulamaya çevirmişlerdir. Yolsuzluk yaptıkları, rüşvet verdikleri ileri sürülen kişiler arasında üç bakanın oğullarının bulunması hükümet açısından zor bir durum yaratmıştır.

Herkes, hakkında kesin adli hüküm verilinceye kadar yasa önünde suçsuzdur. İşin adli boyutundan başka bir de kamuoyunun vereceği hüküm vardır ki, bu ikincisi yargılamanın sonucunu beklemeye tahammül etmez. 
Hiç kimse ana babasının, kardeşinin veya evlatlarının işlediklerinden ötürü suçlanamaz. Suçluları korumaya kalkmaması koşuluyla. Bir içişleri bakanı görevde kaldıkça, onun oğlunun adil bir biçimde sorgulanacağı ve yargılanacağına kimse inanamaz.
 
İddialar karşısında hükümetin yapabilecekleri  şunlardır: 

1) İddiaların soruşturulması ve şüphelilerin yargılanması konusunda tarafsız kalmak, hatta bunların bir an önce sonuçlanmasını kolaylaştırmak.

2) Soruşturma ve yargılama sonuçlanıncaya kadar, hükümet, hadi olmadı ilgili bakanların koltuklarını bırakarak yargı üzerinde baskı yapabilecekleri inancını yıkmak. 

3) İddiaları iç ve dış komplo teorilerine bağlayarak daha baştan şüphelileri koruyan bir tutum içine girmek, soruşturmayı yürüten kolluk kuvvetlerini görevlerinden alarak yerlerine olayı örtbas edecek olanları atamak. Savcının değiştirilmesi için de harekete geçmek.

AKP Hükümeti, başbakanın ilk açıklamalarına bakılırsa, üçüncü yolu seçmiş, olayı hükümete karşı komplo olarak değerlendirmiş, bununla da yetinmeyerek olayı soruşturan polis şeflerini hemen değiştirmiştir. Bundan sonra artık bu yargı olayı karşısında hükümet, adil davranacağı, şüphelileri hakkıyla soruşturucağı yolundaki beklentisi olanlar varsa, bu beklentileri yerle bir etmiştir.

Klasik şemaya göre iktidar ikilik kabul etmez. Devlet yönetimi ancak yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ayrılabilir.  İçinde bulunduğumuz dönemde bu şemaya aykırı olarak yasama ve yürütme, AKP’nin elindedir. Yanlış yaptığı durumlarda onu hizaya getirmeye Meclis’teki muhalefetin gücü yetmiyor. Bu son olaya kadar yargının da hükümetin emrinde olduğuna ilişkin kanılar vardı. Ancak iktidar, bir yanda hükümet, diğer yanda Fethullah Cemaati olmak üzere iki kuvvet arasında paylaşılmış bulunuyordu. Başbakan, Cemaatin gücünü kırmaya yönelik kararlar alınca cemaat de “El mi yaman bey mi yaman” diyerek ona gününü gösterme hareketine girişmiştir.
 
Sınıf mücadelesi terimi çoktandır siyasi sözlüğümüzden çıkmıştı. İşte size dört dörtlük bir sınıf mücadelesi. Sınıf mücadelesi yalnız halk sınıflarıyla sömürücüler arasında geçmez. Hâkim sınıflar arasında da yürürlüktedir. Onlar arasındaki kapışma bazen, halkın onlara karşı mücadelesinden daha şiddetli ve sonuç alıcı olur. 

Unutmamak gerekir ki, hem Birinci Dünya Savaşı, hem İkinci Dünya Savaşı, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşma isteğinden çıkmış, ancak bundan mazlum milletler ve halklar kazançlı çıkmıştı. İki hâkim kuvvetin çarpışması Türkiye halkı için hayırlı sonuçlar doğurmaya gebedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar