Atatürk'ü Anma, Gençik ve Spor Bayramı kutlu olsun

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın büyük şölenlerle stadyumlarda kutlanması, biliyorsunuz geçen yıl AKP iktidarınca yasaklanmıştır. Ama halkımız, 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta ve 29 Ekim’de olduğu gibi, bu yıl da Ulusal Bayramları yürekten gelen coşkuyla sokaklarda kutlayacaktır.

İki gün sonra, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 94. yıldönümünü ve sevgili Atatürk’ümüzün kendisi için öngördüğü doğum gününü kutlayacağız. Bu, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin de doğum günüdür. Kutlayacağız derken, dileriz devlet güvenlik güçlerinin geçen yılki orantısız güç gösterileriyle karşılaşmaz yurttaşlarımız.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın büyük şölenlerle stadyumlarda kutlanması, biliyorsunuz geçen yıl AKP iktidarınca yasaklanmıştır. Ama halkımız, 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta ve 29 Ekim’de olduğu gibi, bu yıl da Ulusal Bayramları yürekten gelen coşkuyla sokaklarda kutlayacaktır. En büyük kutlama da Ankara Sıhhiye Meydanı’ndadır. Bu kutlama aynı zamanda, “T.C.”yi sildirmeyiz buluşması ve direnişidir.

Başbakan Erdoğan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nda “hasta” gerekçesiyle resmi törene katılmamıştı. Ne var ki sabah hasta olan Başbakan, öğleden sonra makamında öğrencileri kabul ediyordu. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Bayramı’nı kutlamamak, resmi törene katılmamak için yine bir bahane bulundu; ABD’deki görüşme süresi uzatıldı.

Geçmişte söyledikleri gibi, Yüce Önder Atatürk’ün huzurunda “sap gibi ayakta durmak” istemiyorlardı. Oysa Yüce Önder’in huzurunda, yüreklerimizi sevgi ile doldurarak, onun bize armağan ettiği Türk Devrimi’ni yeniden duyumsamak, onu minnetle, saygıyla ve rahmetle anmak, ulusal duygularımızı ve bilincimizi canlandırmak için durduğumuzun ayırdında bile değiller.

Kuşkusuz bahane arayanlar yalnızca Başbakan değildir. Gençlik ve Spor Bakanı da, Reyhanlı saldırısını bahane ederek, 19 Mayıs Bayramı kutlamalarını iptal etmiştir. Oysa çok üzücü, kahredici, bizi derinden yaralayan bu olay, milletin bir temsilcisinin düğün yapmasını engellememiş, iktidarın üst düzey kadrosu da bu düğüne katılmakta sakınca görmemişti. Bir gazete bunu çok veciz biçimde manşetine şöyle taşımıştı: “AKP’ye düğün serbest, halka 19 Mayıs yasak.” (Aydınlık, 15.05.2013)
Geçen yıl da şehitler bahane edilerek 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları iptal edilmişti. Bugün ise o katliamı yapanlar baş tacı edilmektedir.

Unutulan ya da unutturulmak istenen şey ulusal bayramlardır. Ulusal bayramlar, ulusal dayanışma, ulusal bilinci koruma, geliştirme ve güçlendirme günleridir. Ulusal bayramı kutlama, tam da gereksinmemiz olan bu günlerde gereklidir.

Ne var ki Cumhuriyet’e düşman olanlar, Cumhuriyet’in tüm ulusal bayramlarına da karşıdırlar. Bizim de bu bayramlardan vazgeçme diye bir niyetimiz yoktur. Bunun da böylece bilinmesinde yarar vardır.

Ne yapmalı?

Peki ne yapmamız gerekir? Alışmamak ve umutsuz olmamak birinci koşuldur. Alışmak ve umutsuzluk teslimiyetçiliği, teslimiyetçilik yok oluşu getirir. Demek ki, Atatürkçülüğün ve Cumhuriyet’in yok olmaması için öncelikle umutsuz olmamak ve alışmamak zorundayız. Sonra teslim olmamak için çok çalışmamız ve direnmemiz çok önemlidir.
Bakın Norveç’teki bir özlü sözde ne deniyor: “Mustafa Kemal gibi düşün.” En umutsuz olaylarda, en olanaksız durumlarda, insanları motive etmek için “Mustafa Kemal gibi düşün” derler.

Çünkü Atatürk olanaksızı başarmıştır. Elinde hiçbir güç yokken Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış; ardından siyasi zafere ulaşıp Lozan Barış Antlaşması’nı imzalamış; en sonunda da bir İslam ülkesinde laik ve çağdaş Cumhuriyeti kurup, Türkiye’ye Aydınlanma Çağını yaşatmıştır. Üstelik Batı uygarlığının yüzlerce yılda yaptıklarını 15 yıla sığdırmıştır.

Türk Gençliği

Atatürk Türk Gençliği’ne çok güvenmiştir. Çünkü Atatürk Devrimi’nin hedefi çağdaşlaşmaktır. Çağdaşlaşma, çağa ayak uydurmak için sürekli yenilenmeyi gerektirir. Böyle bir hedefe ise, ancak yeniliğe açık gençlikle varılabilir. Ufkun ötesini görebilen Yüce Önder bunun ayırdındadır.

Çeşitli konuşmalarında bu güvenden sıkça söz etmiştir. Ancak çarpıcı olan, daha Samsun’a çıkmadan, İstanbul’da düşünsel hazırlıklarını yaparken 1918 yılında, mütarekenin en umutsuz ve karanlık günlerinde bile Türk Gençliği’ne güvenini ifade etmiş olmasıdır. O günlerde şöyle demiştir: “Bana umut veren esas olay yalnız içimdeki vatan aşkı değil, etrafımda gördüğüm gençliğin çağımızın ahlaksızlıklarına karşı, şarlatanlıklarına karşı beslediği vatan aşkıdır. Biz bu gençliğe dayanarak işlerimizi yapacağız, eserimizi gerçekleştireceğiz ve bu eseri gençliğe emanet edeceğiz.”[1]

Yüce Önder, tüm amacı gençliğin tam bağımsızlık ruhuyla yetiştirilmesidir. 1922’de TBMM’nde gençlerin tam bağımsızlık ülküsüyle yetiştirilmesi gerektiğini şöyle ifade etmiştir: “Yetiştirilecek çocuklarımıza ve gençlerimize verilecek eğitimde, her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal çıkarlara düşman olan tüm unsurlarla mücadele etme gereği öğretilmelidir. Böyle bir mücadele için gerekli ruhsal unsurlarla donatılmamış bireyler ve toplumlara yaşam hakkı yoktur.”[2]

Böyle bir gençliğin nasıl olması gerektiğini ise, 1925’te Konya’da yaptığı konuşmada şöyle belirtmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti, fikren, ilmen, bedenen güçlü ve yüksek karakterli muhafızlar ister.”
Ve öğretmenlere şu talimatı verir: “Yeni nesli bu nitelikte karakterli yetiştireceksiniz. Ulusları hayatta tutan eğitimcilerdir. Onlardır ki, toplumları millet haline getirirler.”[3]

Sevgili gençler, hepimizin tek önderi Atatürk’tür. Kimi rektörler tersini söylese de biz görevimizi Atatürk öğretisinden alırız. Onun için Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ve Bursa Nutkunu çok iyi okumalıyız. Çünkü orada bize verilen görev vardır.
“Neme lazım”cılıktan vazgeçmeliyiz.

Atatürkçü düşünceyi yok etme girişimlerine karşı direnme hakkını kullanmalıyız. Bu hak, çağdaş demokrasilerde, “çoğulculuk” ilkesi gereği azınlığın hakkını ve temel değerleri koruması için öngörülen bir haktır.

1982 Anayasası’nın başlangıcında, bu Anayasa’nın, Türk Ulusu tarafından, demokrasiye aşık “Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi” olunmuştur. Bu ifadeyle, Türk yurttaşına Anayasa’yı ve anayasal düzeni koruma görev ve yetkisi verilmiştir. Bu görev ve yetki, son kertede direnme hakkından başka bir şey değildir.

Atatürk’ün, Türk Gençliğine Hitabesi’nde ve Bursa Nutku’nda verdiği görev de budur.  

Son söz

Yeni anayasa yapımı adı altında Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti’ne oyun oynanıyor.

Tıpkı Silivri davalarında oynanan oyun gibi…

Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, yargılamaların başladığı günden beri; “Burada bir tiyatro oyunu oynanıyor, gelin görün” diye feryat ediyorlar. Hatta Mustafa Balbay, gidip göremeyenler için, okuyup ya da izleyip oynanan oyunu görsünler diye bir de tiyatro eseri yazdı ve her zamanki maharetiyle adını da “Yargıtatör” koydu.

Türkiye Cumhuriyeti dönüştürülürken, engel olabilecek ne kadar Atatürkçü, aydın, yurtsever insan varsa Silivri davalarının, 28 Şubat soruşturmalarının kurbanı yapıldı. Aralarında 5-6 yıldır tutuklu olanlar var.
Tüm dünya uzun tutukluluk sürelerine, infaza dönüştüğü için itiraz ediyor. Ne yazık ki, siyasal iktidar ve güdümlü yargı kolkola tutsaklığı sürdürüyorlar.

O insanlar Atatürkçü, yurtsever tüm insanları temsilen “içerde” yatıyorlar. Çünkü suçlanan ve yargılanan Atatürk Cumhuriyeti ve onun korunması için çaba gösteren ve görevini yapanlar. Hepimiz onlara borçluyuz.
Onları anmadan, onlara selam, sevgi ve saygı göndermeden, ulusal bayramları kutlamanın haksızlığı olacağını düşünüyorum.

Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun.
 



[1] Prof. Dr. İsmet Giritli, “Atatürk, Milli Egemenlik ve Gençlik Paneli”, İstanbul 20 Mayıs 1985, TBMM Yayını, s.25
[2] Prof. Dr. Vakur Versan, age, s.40
[3] Prof. Dr. Vakur Versan, age, s.40-41

Önceki ve Sonraki Yazılar