İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

"ALLAH HAKKIYLA ADALET DAĞITMA"

Nasreddin Hoca bir gün bir vesileyle etrafını sarmış çocuklara ceviz dağıtacak olur. Aslında çocuklar cevizleri afiriklemişlerdir, aralarında kavgaya tutuşmuşlardır. Hoca da gelmiş el koymuştur. Fakat yüreği elvermemiş ve gönülsüz de olsa hadi bunlara dağıtayım demiştir. Böylece hem vicdanını yüceltecek, hem de çocuklar arasındaki ceviz kavgasını bitirecektir. Bir yandan da bu piç kurularına bir ders vermeyi düşünmektedir. Etrafını saran çocuk kalabalığı büyük bir iştahla dağıtımı beklerken Hoca bir an duraksar ve bir referandum yapar. Çocuklara sorar. “Kul hakkıyla mı dağıtayım, allah hakkıyla mı?”. Çocuklar hiç düşünmeden tek bir ağız “Allah hakkı” diye bağırırlar. Bunun üzerine Hoca gelişigüzel kimine beş, kimine iki, kimine on ceviz dağıtır. Son kalan bir çocuğa da hiç ceviz kalmamıştır. Çocuklar şaşkın Hoca sen ne yaptın dediklerinde de cevabı yapıştırır. Ee der, “Siz istediniz, ben de yaptım. Allah hakkı demediniz mi?. Bakın kimine vermiş Karun gibi zengin, kimi avcunu yalıyor.”
İnsanlığın ilk çağlarında tam bilinmeyen, belki ancak hissedilebilen adalet, hak, hukuk kavramları üzerinde ünümüzde oldukça yetkin bir konuma geldik. Bu kavramların hepsi de üst yapı kurumlarıdır. İnsanlığın ilk ayağa kaltığında ihtiyaç bile duyulmazdı. Ama insanlık ilerledikçe kirlendi, kirlendikçe de bu kavramlar olmazsa olmaz temel ihtiyaçlar olarak belirdi. İnsan aklının, birikiminin ve bilmin ışığında artık bundan ötesi yok diyebiliriz. Ama gene de kimse ne mevcut adaletten, ne de hukuktan, ne de hukukun işleyişinden ve adaletin dağıtmasından memnun değil. Ve bu memnun olmayanlardan çok sık “Sizde vicdan yok mu?.. Sizde hak, hukuk, adalet duygusu yok mu?. Sizin Allahınız da mı yok, sizi Alaha havale ettimm..”, gibi feryatlar duyarız. Eğer işi Allaha havale edecek durumdaysak yandık demektir. O ülkede adalet de yoktur, hukuk da. Varsa da işte Nasreddin Hoca’nın dediği gibidir.
Adalet, hakkaniyet, eşitlik, eşit hakimiyeti sağlamak için soyut anlamda var olduğu kabul edilen genel vicdani olgudur. Ailede birinin başat olması gerektiği dönemlerde ki, bu başlarda kadındı, ve kabileleştikten sonra düzeni sağlamak için özellikle paylaşımın zorunlu olduğu yokluk dönemlerinde ihtiyaç duyularak gelişmiş kavramldır. Kabile şefi adaleti nasıl sağlayacak noktasına gelindiğinde iş allahın adaletine dönmesin diye bazı kurallar belirmiş ve hukuk ortaya çıkmıştır. Zamanla hukukun işleyişinin de düzene koyulması gerekmiş ve usul ve kurallar belirmiş, kanunlar yapılmıştır.
Bildiğimiz ilk yazılı kanun Hamurabi kanunlarıdır. O zamanki adalet anlayışı ve hukukun işleyişi hakkında detaylı bilgimiz yok ama, Tanrılar tanrısı Zeus’un hezeyanları dışında ilk adaletsizlik Sokrates Mahkemesiyle düşer kayıtlara. Bugün vicdanlarımızı sızlatan Sokrates’in ölüm mahkumiyeti, gününde kim bilir ne kadar da adaletli karşılanmıştı. Bu karara karşı çıkanların azınlıkta olduğunu biliyoruz. Bir başka önemli detay da Sokrates olayında hukuk ihlâlinin olmadığıdır. Herşey mevcut hukuka göre yapılmıştır ancak, adaletsizdir. Adaletsiz olduğu yalnızca günümüz açısından değil, o gün bile sayıları yeterli olmasa bile bir kesim tarafından öne sürülmüştür. Yoksa, tarihe bu denli kalın harflerle kazınmazdı. Tarihte bilinen bilinmeyen yüzlerce, binlerce adaletsizlik ve hukuk ihlâli vardır. Ve ne gariptir ki, insanlık göya geliştikçe bu adaletsizlikler ve hukuk ihlâlleri artmıştır. Bunlara karşı verilen savaş da artmış ve anlamlanmıştır. Bunlardan Dreyfüs davası sonunda hukukun zaferi ve adaletin tecellisi ile bitmiş çok az sayıdaki örnekten biridir.
Bu bağlamda hepsi iç içe olmakla beraber adalet kavramı, hukuk normu ve formu ile hukukun işleyişi ve usul arasında ince fakat önemli farklılıklar olduğunu gözardı etmemek gerekir. Bir de kanunlar vardır ki, bu kanunlar bazen çok yerli yerinde, bazan de sözünü ettiğimiz tüm bu kavramlar yetmiyormuş gibi, tüm insanî değerlere ve insan haklarına da aykırı olabilir. Hukukun işleyişi de aynı girdaba düşebilir. Böylesi durumların çok azı insani hata olarak oluşsa da, toplum düzeninin bozulduğu dönemlerde sistematik olarak işlenir. Ama kanundur, akıl dışı bile olsa yürürlüktedir.. Yeni Kanunlar gereklidir, onlar da eskiden beter belirir. Bir ülke bu duruma geldiyse vay haline..
İşte bu durumda mızrabı ele alıp, sazın teline vurarak “Adaletin batsın dünya” demekten başka yapılacak şeyler de vardır. İş, bu yapılacakların ne olduğuna doğru karar verip sabır ve sebatla kararlı bir şekilde bu uğurda uğraşmak olmalıdır. Yoksa adaletsizlik adaletsizliği, hukuksuzluk hukuksuzluğu yaratır ve sonu anarşi ve kaostur ki, kimseye hayretmez, Allah hakkını bile aratır. Hamurabi de ancak bir unlu mamuller fırının ismi olarak, hamurun ağabeyi anlamında kullanılır yalnızca.

Önceki ve Sonraki Yazılar