İbrahim Karamemet

İbrahim Karamemet

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

Biliyorum, bu yazımdan dolayı çok tepki alacağım. Özellikle yüzsüzler, aynada kendi suretlerini göremeyenler üzerime yürüyecek. Ama yazmaya mecburum çünkü, görünen gerçek bu!.. Artık biraz da kendimize bakmanın zamanı geldi de geçiyor bile.. Önce iğneyi bir kendimize batıralım bakalım.

Bir haftadır bir cehennem azabı yaşıyoruz. Bu cehennem azabı haketmediğimiz halde yaşatılıyor bize. Ancak biraz derin düşününce sapına kadar hakediyoruz gibi gözüküyor aslında. Eski deyimle müstâhakız galiba. Bu azabı yaşatanlar belli ama, bizi yakıp kavuran asıl kendimiz. Bunu pek göremiyoruz. Görsek de dillendirmeye cesaret edemiyoruz. Bu aymazlığa, bu suskunluğa bir son vermek gerek artık. Zaman hem şişi, hem kebabı düşünecek zaman değil. Ortalığa atılıyorum işte. Kendimi yakmak uğruna atılıyorum. Ben yanmazsam, sen ey aydın kardeşim, işçi kardeşim sen yanmazsan nasıl çıkacak aydınlıklar ortalığa. Yeter artık, devran meselenin etrafında dolanarak, maslahatı kurtarmak devri değil. Biraz da kendimize bakalım. Buyrun linç edin beni.

Akrep gibisin kardeşim, 
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. 
Serçe gibisin kardeşim, 
serçenin telaşı içindesin.

Malesef, üzülerek ve istemiyerek söylüyorum, bu söz bile bile kölelik yapan maden işçilerinden çok sana ey Recep Tayyip Erdoğan’dan tokat yiyen kardeşim. Şayet o tokadı herhangi birinden yeseydin, onunla senin arandaki bir mesele olarak kalırdı ve tavrın ne olursa olsun bize laf düşmezdi. İster tokada karşılık yumruk vururdun, ister mahkemeye verirdin, ister boynunu eğer kabullenirdin. Bizi ilgilendirmezdi. Ama o tokatı atan maalesef bu ülkenin başbakanı ünvanını taşıyor ve sen bir katliam sonunda şimdilik üçyüzbiri öldü diye ilan edilen binlerce köle işçiden birisin. Onların temsilcisi olmak zorundasın. En azından ölenlerin temsilcisisin. Hal böyle olunca bu tokat hepimizi ilgilendirir, hepimize atılmış sayılır. Daha en başında ee yani istemeden, istem dışı geldi o tokat dedin bir serçe ürkekliği ile. Seni anlıyorum, bu düzende o serçe ürkekliğini de anlıyorum. Ama neydi, o sonraki yok tokatı başkası attı demen. Kim baskı yaptı, kim kandırdı seni. Ben biliyorum. Kimse. İçindeki korku sana o sözleri söyletti. Memleketin üzerindeki ağır kölelek baskısı seni kaygılandırdı. Çünkü korku imparatoruğunda yaşıyoruz ve sen haklı olarak o korkuları yenemeyecek kadar köleleştirildin. Seçim senin, ya o korkularınla çevrende yanan ateşe başkıldıramayıp sonunda bir akrep gibi kendini sokacak, kendi sonunu hazırlayacaksın, ya silkinip korkularını yeneceksin.

Neyse sonradan bir nebze olsun durumu düzelttin. Ve açık açık, aileme zarar gelmesinden korktuğum için tevil ettim dedin. Yediğin tokatı teyid ettin tekrar. Üzülme, o tokat yalnız sana değildi, hepimize atılmış bir tokattı. Üzülme, seni anlıyorum ve hatta biraz kıvranarak ve geç de olsa açık tekrar açıkyürekliliği seçtiğin için takdir ediyorum. Akrep gibi kendini sokmadın. Sonradan da olsa benimki bir serçe telaşıydı, aileme zara gelmesin diye lafı çevirdim, demek yürekliliğini gösterdin. Tokatın sahipi Recep dedin. Serçe telaşını yendin kardeşim. Korkma, korktukça küçülürsün. Sen ben başkaldırmaz, doğruları ortaya koymazsak bu korku bitmez, bu kölelik kalkmaz.

Midye gibisin kardeşim, 
midye gibi kapalı, rahat. 
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. 
Bir değil, 
           beş değil, 
                      yüz milyonlarlasın maalesef

Bu sözüm sana, ey gençlere övgü düzen, “Gençler, hesap sorun, isyan edin,bizi öldürdüler, susmayın”, diye itilen kakılan, dayak yiyen gençleri çeviren polis çemberinin arkasından bağıran kardeşim. Neyse hiç değilse bunu söylecek kadar bir yürek parçası varmış sende ama, yetmez be kardeşim. Sen neredesin? Nerede senin direncin, nerede örgütün, sendikan. Sen hangi sendikaya üyesin. Sarı sendikaya bile üye değilsindir allah bilir. Haydi sendikayı bırak. O sendika sarı,  patrondan yana, pis bir maşa. Sen ve arkadaşlarınız neredesiniz. Öyle midye gibi kapalı ve rahat durduğun yerden bir hak elde edemezsin. Gençler senin uğruna kelepçelenseler, ölseler bile senin o bağrışın yalnızca ve yalnızca bir hezeyan olarak kalır. Örgütlen, örgütün sana ihanet ediyorsa çık o sendikadan, gerçeğine git, onu da beğenmiyorsan siz birlik olun boyun eğmeyin, kimse toplanmıyorsa etrafına öyle arkadan değil, çemberin içinden ara hakkını. Senin kendi hakkın bu. Başkalarına vekaleten devretme. Gör bak, tez vakitte yanına gelenler olacak ve çığ gibi büyüyeceksin. Sen aralarında olursan o gençlerin çabası da bir anlam kazanır. Yok öyle hazıra konmak. Kendi hakkını kendin arayacaksın. O gençler bugün var yarın yok. Ve bil ki, bir kısmı gençlik ateşiyle oradalar. İçlerinden birçoğu muhtemelen yarın seni sömüren amirin, hatta patronun olabilir. Peki sen nerede olacaksın o zaman, ne yapacaksın?.. Öyle duracak mısın sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunç yalnızlığınla..

Olay şöyle gelişir. Boğaziçi Üniversitesi’nden öğrenciler Soma’ya giderler. Malum otobüsleri durdurulur. Aynı onlar gibi Balıkesir’den gelen öğrenciler de durdurulmuştur. İki öğrenci grubu birleşir, güçbirliği yapıp, moral vermek, serçe şaşkınlığındaki korkmuş işçilere yol göstermek ve ailelerine moral destek olmak için bir yolunu bulup kasabaya girerler. Gönüllü çalışmaya başlarlar. Tabiii ki, hemen polis engeliyle karşılaşırlar. Tanrım acaba başka hangi ülkede bu kadar çok polis, bu kadar çok sivil polis var. Öğrencilerle polisin gergin müzakereleri sırasında polis çemberinin dışından biri tamamen iyi niyetiyle haykırır, “Gençler, hesap sorun, isyan edin, bizi öldürdüler, susmayın.” İyi de midye kardeşim, hesap soracak olan sensin. Gençler büyükşehirlerin en kalburüstü üniversitesinden geldi. Evet yürekleri seninle ama, senin hesabını nereye kadar bilebilirler ki.. Köle durumuna düşürülen sensin, isyan etmesi gereken sensin. Gençler isyan etse, bu isyanı ne kadar sünrdürebilir ki.. Yarı öbürgün evlerine dönecekler. Onlar susmaz, susmuyorlar da. Ama senin sözünü nereye kadar dillendirebilirler ki.. Susmayacak, hakkını arayacak olan sensin. Öyle midye rahatlığıyla dışardan seslenmekle hiçbir şey elde edemezzzsinnn

 

Koyun gibisin kardeşim, 
gocuklu celep kaldırınca sopasını 
sürüye katılıverirsin hemen 
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. 
 

Dilim varmıyor ama, görünen köy kılavuz istemez, sözüm sana ey bu büyük katliamdan bir hafta geçmeden, vardiya düdüğü çalar çalmaz gece yarısı yerin dibine koşan kardeşim. Hadi hiçbirşey düşünmüyorsun, kendi canını da mı düşünmüyorsun. Ne işleyişte, ne güvenlikte, ne de senin haklarında en ufak bir gelişme yokken nasıl da adeta mağrur koşarsın o salhaneye.. İnan aklım almıyor. Bu kadar mı köleleştin. Hadi bedenini bir köle bedeni hoyratlığında kullanıyorlar, onlara teslim etmişsin. Aklını da mı köleleştirdin, bir ufak kırıntı bile kalmadı mı bir köşesinde.. Neyse ki o oy vermediğin partinin milletvekilleri atıldı bir kere daha ve durdurdu bu zincirli ameleliği. Onların da yapabilecekleri kısıtlı. Ancak gönüllü olanlar girecek madene. Ben ille o tehlikeye gireceğim diyenin önünü kesemezler ya. Neyse zoraki kölelik önlendi hiç değilse bir süreliğine ama, gönüllü köleliğe devam..

Hele şu tehlikeli anlar geçsin, sen gene mecbursun o madene girmeye, gönüllü köleliğe devam etmeye. Bir süre sonra ölen kardeşini, enişteni, damadını, oğlunu bile unutup gene verirsin o partiye oyunu. Ve hiç aklına gelmez bunca yıldır bu madende hiç kaza olmamıştı, şimdi neden, diye sormak. Hiç aklına gelmez, ben eskiden iki ineğim ve tarlamla geçiniyor, çocuklarımı bile okutuyordum, şimdi neden sırf ekmek parasına yerin yedi kat altına ölmeye gitmek zorundayım diye.. Biliyorum sen de mecbursun yaşamak için, sırf yaşamak için bunları yapmaya. Şartlarını bilmiyorum sanma. Ama gene de

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, 
hani şu derya içre olup 
                            deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. 
Ve bu dünyada, bu zulüm 
                                    senin sayende. 
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak 
                      kabahat senin,

Evet, bütün kabahat senin..

— demeğe de dilim varmıyor ama — 
                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Önceki ve Sonraki Yazılar