DARBE KOMİSYONUNA BUNLARI ANLATMIŞ

DARBE KOMİSYONUNA BUNLARI ANLATMIŞ

Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ve gazetecilerin tutukluluklarıyla ilgili açık beyanlarımla ikazlarda bulundum.

AKP ve Erdoğan'a yakın medya yazar ve çevrelerinde Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ile birlikgte hareket etmekle suçlanan ve Fetö'ye yakın olma eleştirilerinde bulunulan AKP'nin kurucusu ve ilk başbakanı Abdullah Gül Fethullah Gülen sessizliğini nihayet bozdu. Hürriyet'in haberine göre kendi internet sitesinde yaptığı uzun açıklama ile Fethullah Gülen meselesine Darbe Komisyonuna verdiği bilgileri açıkladı.

15 TEMMUZ TARİHİN UTANÇ VERİCİ SAYFALARINDAN OLMUŞTUR

15 Temmuz darbe girişimi tarihimizin en utanç verici sayfalarından birisi olmuştur. Bu kalkışma devasa emeklerle yücelttiğimiz ülkemizin itibarına büyük darbe vurmuş; toplumun her kesiminde büyük travmalara sebep olmuş; Türkiye’ye her anlamda büyük zarar vermiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı’nın ve Kuvvet Komutanlarının Anayasa’ya bağlılıklarını koruyarak darbe girişimi dışında kalmaları, Sayın Başbakanın bunun ordu içerisindeki münferit bir grubun kalkışması olduğunu ilan etmesi, ardından Sayın Cumhurbaşkanının halkı meydanlara çağırarak ülkemize ve demokrasimize sahip çıkmaya davet etmesi ve vatandaşlarımızın büyük fedakârlıkları sayesinde darbe girişimi akim bırakılmıştır.

15 Temmuz gecesi şehit düşen sivil, polis ve asker tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum; gazilerimizin büyük kısmının tedavisinin başarıyla sürdüğünü biliyor, onlara da acil şifalar temenni ediyorum.

"UZUN YILLARDIR HERKES TARAFINDAN BİLİNEN BİR GERÇEKTİ"

17 Aralık süreci öncesine kadar ‘Fethullah Gülen Cemaati’ veya ‘Hizmet Hareketi’ namıyla tanınan dini motivasyonlu bir akımın varlığı ve özellikle basın ve eğitim alanlarında faaliyetlerde bulunduğu uzun yıllardır herkes tarafından bilinen bir gerçekti.

Bu akımın şimdilerde tüm açıklığıyla deşifre edilen çok karmaşık örgüt yapısının, hiyerarşisinin ve işleyişinin neticede bir darbe teşebbüsünde bulunacak güç ve cüretkarlığa ulaşmış olması şahsım da dâhil pek çok kimsenin öngöremediği bir durumdu.

"HAKLARINDA KAYDA DEĞER BİR BİLGİYE SAHİP DEĞİLİM"

Esasen bu yapı, ana akım dindar ve muhafazakâr siyaset ve sivil toplum hareketlerinden kendisini hep uzakta tutmuş; bu bakımdan da erken dönemdeki gelişmeleri çok da göze batmamıştır. Gerek siyaset öncesi gerek siyaset-devlet hayatımda bu yapıyla veya lideri olan şahısla bir ilişkim olmadığı cihetle haklarında ne şahsi tecrübeye ne de kayda değer bir bilgiye sahip değilim.

Yakın siyasi hayatımıza ve demokrasi tarihimize bakıldığında kamu yönetimi bağlamında sivil ve askeri kanat arasında bilhassa bazı konularda yeterince samimi işbirliği imkânlarının değerlendirilemediği bir vakıadır.

"İRTİCA KONUSUNDAKİ ÇIKIŞLAR KUŞKUYLA KARŞILANDI"

Bu meyanda askeri kanat hassasiyetlerini daima genel irtica başlığı altında ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Siyasi tarihimizin özellikle 1980 sonrası dönemi gözden geçirildiğinde; Refah Partisi’ne ve Fazilet Partisi’ne yapılan irtica suçlamalarıyla anılan partilerin kapatılması, 28 Şubat sürecinde laiklik adı altında icra edilen hukuksuz ve yanlış uygulamalar, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde TSK adına yayınlanan bildiri, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını alması için yapılan baskılar ve AK Parti kapatma davası, hep irtica ve laiklik karşıtlığı suçlamaları çerçevesinde oluşturulduğu için irtica konusundaki çıkışların da inandırıcılığı hep kuşkuyla karşılanmıştır.

"SEZER VE ÖZKÖK BU YAPI ÜZERİNE DİKKAT ÇEKTİ"

Bütün bu süreçlerde Gülen Cemaati olarak adlandırılan yapı ve faaliyetleri, söz konusu suçlamaların ana hedefinde hiçbir zaman bulunmamıştır. 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda yapılan genel irtica sunumları içerisinde 10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in ve dönemin Genelkurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök’ün bizzat bu yapı üzerine dikkat çektiklerini hatırlıyorum.

'GÜLEN YAPILANMASI' BAŞLIKLI BİR RAPOR SUNULMADI

Öte yandan, devletin sivil-asker güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından “Fetullah Gülen Yapılanması” başlıklı bir rapor şahsıma sunulmadığı gibi o dönem Gülen Cemaati olarak anılan veya bugünkü adıyla FETÖ/PDY hakkında kapsamlı bir rapor iletilmesi veya sunum yapılması talebi de söz konusu olmamıştır. Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerim sırasında veya Cumhurbaşkanı olarak Milli Güvenlik Kurulu Başkanlığı’nı üstlendiğim dönemde de Komisyonunuzca sorulduğu şekilde “sivil veya asker üyeler tarafından ‘Fethullah’ ön adıyla başlayan illegal bir yapıya dair herhangi bir husus (takibat, soruşturma veya bu yönde bir izin talebi vs.)” gündeme getirilmemiştir.

"2010 YILINDA SALDIRGAN PROPAGANDALARI BENİ RAHATSIZ ETTİ"

Nihayetinde malumunuz olduğu üzere 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan tavsiye kararıyla sözkonusu örgütün Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne “Ulusal Güvenliği Tehdit Eden Unsur” olarak kaydedilmesi kararlaştırılmıştır.

12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunda bu yapıya bağlı olduğu bilinen bazı yayın organlarının aşırı ve saldırgan propagandaları beni ilk rahatsız eden hususların başında geldi ve bu anormallik hakkında ilgili herkesin dikkatini çektim ve muhtemel olumsuz sonuçları hakkında uyarılarda bulundum.

BALYOZ VE ERGENEKON SÜRECİ...

Balyoz ve Ergenekon süreçlerine bağlı olarak askerlerin yargılanması ve tutuklanmasıyla ilgili gelişmelerde beni rahatsız eden uygulamalarla ilgili bazen yazılı bazen sözlü açıklamalar yaparak usul ve yöntem yanlışlıklarına bilhassa dikkat çektim.

Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ve gazetecilerin tutukluluklarıyla ilgili açık beyanlarımla ikazlarda bulundum.

"ANAYASA MAHKEMESİ'Nİ BİZZAT TEŞVİK ETTİM"

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığım konuşmalarla tutuklulukların cezaya dönüştürülemeyeceğini hatırlatıp dikkat çektim ve bir çıkış yolu olarak bireysel başvuru hakkının kullanılması hususunda Anayasa Mahkemesi’ni bizzat teşvik ettim.

Nitekim o dönemde önde gelen ve bugün yurtdışında kaçak durumunda bulunan bir savcının bu ikazlarım karşısında haddini aşarak Cumhurbaşkanlığı makamını hedef alan bir açıklama yapması üzerine HSYK tarafından görevinden alındığı herkesin malumudur.

"BAZI SORULARDA ÇARPITILMIŞ HABERLERDEN YOLA ÇIKILDIĞINI ÜZÜLEREK GÖRÜYORUM"

Komisyonunuzca hazırlanan bazı soruların kaleme alınış şeklinden, çeşitli vesilelerle tekzip ettiğim yanlış ve çarpıtılmış haberlerden yola çıkıldığını üzülerek görüyorum.

Doğru olmayan bu konulardan ilki, 2004 yılında Türk mahkemelerince yargılanması devam ederken yurtdışına gitmiş bir kişi hakkında Dışişleri Bakanı ve siyasetçi olarak benim, hem de bir Büyükelçi vasıtasıyla yabancı bir ülke yönetimine yazılı bir mektupla tavassut talebinde bulunabileceğimin düşünülmesidir.

"AYNI GÜN YALANLANDI"

Söz konusu iddia tamamen yalan, yakışıksız ve maksatlıdır.Bir diğeri ise, MİT Müsteşarının 7 Şubat 2012 tarihinde ifade vermeye gitmesini istediğim yolundaki iddialara dair sorunuzdur. Bu iddia 2014 yılı Şubat ayında Türkiye Gazetesi’nde neşredilmiş “yalan/yanlış” bir habere dayanmaktadır. Bu haber aynı gün talimatım üzerine Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü tarafından Anadolu Ajansı’na yapılan bir açıklamayla yalanlanmıştır. Ayrıca, MİT Müsteşarlığı da bilahare bu haberin gerçek dışı olduğunu beyan ve teyit etmiştir.

"O GÜN MİT MÜSTEŞARINA TEK SAHİP ÇIKAN BENDİM"

7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarı acil notuyla bana gelerek durumu arz etti. O gün kendisine tek sahip çıkan bendim ve kesinlikle savcılığa gitmemesi gereğini tembihledim ve kendisini bu şekilde talimatlandırdım. Ayrıca konunun hassasiyetine binaen süreci yakından takip ettim, devlet kurumlarının arasında gerekli eşgüdümün sağlanması ve konunun usule uygun şekilde çözüme kavuşturulması için ilgililere gerekli talimatları verdim.

Bu konuda yapılan tüm açıklamalar ve tekzipler arşivde olmasına rağmen keyfiyetin tekrar gündeme getirilmesinden, bu hususla ilgili kasıtlı bir kanaat oluşturma gayreti içerisine girildiğini üzülerek görüyorum.

"NET OLARAK GÖRDÜM"

Ben bu grubun üyelerinin bireysel cemaat mensupları olmanın ötesinde devlet kurumları içerisinde bir dayanışma halinde bulunduklarını ve birlikte hareket ettiklerini, MİT Müsteşarı’nın sorguya çağrılması ile ilgili savcı değişikliğinin HSYK’da kilitlenmesi üzerine net olarak gördüm.

17-25 Aralık sürecinde ise bunun tamamen organize bir hareket olduğuna dair kanaatim pekişmiş oldu. Daha sonra Sayın Başbakan başta olmak üzere diğer ilgili muhataplarımla birlikte bu yapıya karşı gerekli adımların atılması hususunda yoğun çalışma içerisinde olduk.

İlgili Haberler

Kaynak:Haber Kaynağı