Bayram Mizahı

Bayram Mizahı

Kutlu olsun!
HAYVAN KATLİAMLARI BAYRAMI
 
Mert Ali Başarır

Bugün önce birazcık nostalji takılalım ne dersiniz? Yeri gelince esprileşiriz!

“Nerede o eski bayramlar” girizgâhı, gazetecilik mesleği için de geçerli. Yirmi küsur yıl öncesine kadar, Cemiyet, ‘Bayram Gazetesi’ çıkarır, bizim zevat, üç, beş gün nefes alırdı. Basındaki bu geleneği, zamanın Sabah Gazetesi Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu delmişti. Cemiyetin çıkardığı gazetede, memleket meselelerine, ekonomik gidişata ve siyasete fazlaca girilmez, sayfalar, bayramın faziletleri üzerine çatılırdı. Bayramda, gündemin de ağırlıklı olarak tatile çıkması, gazetelerin yazı işlerini bunalıma sokardı. Manşetin atılması, birinci sayfaya taşınacak haberlerin bulunması, devamının beslenmesi sıkıntı yaratırdı. Ancak bir türlü yayınlanmamış haberin, dizi yazının, röportajın ya da fotoğrafın çekmeceden çıkarılıp, önlerine konulması, yazı işlerinin yüzünü güldürürdü.

KAÇAN LOKUM

Medya açısından, Kurban Bayramı’nın görsel malzemesi, Şeker Bayramı’na göre daha fazladır. Kentleri kuşatan küçük ve büyük başlar, ipini koparan bir boğanın peşine düşen zabıta, trafik polisinin eskortuyla otobandan köyüne dönmeye çalışan bir dana, resmigeçide katılan develer, pazarlık tokalaşmaları, infaz görüntüleri, eli bıçaklı celepler, komşunun kapısında beliren tabak içinde bir parça et, hayvan derilerini paylaşım savaşları, kurban fiyatları… Evir, çevir kullan…
Şeker Bayramı’nda ise elde var; badem, lokum, çikolata… Bir de şekerci vitrininden görüntüler… Sonrası yok. Sahibinin elinden kaçıp, trafiği altüst eden, bir ‘lokum kutusuna’ da bunca bayramdır rastlanmış değil.

ÇAKMA KASAP

Bu yılki ‘hayvan katliamları bayramı’ da geçmiştekiler gibi trajikomikti. Son duyduğum, 4000 kişiyi aşkın ‘çakma kasabın’ kendini kurban etmesiydi. Hastaneler bunlarla doldu, taştı. Üç kişi de ‘infaz’ sırasında öbür tarafa intikal etmiş. Oysa memlekette cirit atan, sakatatçı, profesyonel kasap(!), ‘El-Kaide müfrezesi’ yardıma koşsa, Türkiye bu kadar ‘telef’ vermezdi! Bilhassa çocukların gözetiminde boğazlanan hayvanlar, linç kültürümüze, kan severliğimize, bu bayramda da bir katkı sundu. Kovboy filmlerindeki gibi arabadan danaya kement atanlar, nehire atlayan boğa, giyim mağazasına dalan büyükbaş, ineği kesmeye çalışırken, altında kalıp bacağını kıran zat, firar eden keçiyi enseleyen karakol, Marmara Denizi’ni kan gölüne çevirenler… Başbakan Erdoğan, Akdeniz’e ‘Mediterranean’ yerine ‘White Sea’ demişti ya, Marmara Denizi’ne de ‘Red Sea’(Kızıldeniz) derse şaşmamak lazım! ‘Sevap’ işlemek adına girilen ‘günahlar’, buradan ‘Avrupa Birliği’ne yol olur vallahi!

DİVAN-I HÜMAYUN

Başbakan Erdoğansız bir köşe yazısı olamaz tabii… Buyuruyor ki; “Türkiye’yi demir prangalarından kurtarıp, demir ağlarla örüyoruz.” İyi hoş da ‘demir parmaklıklar’ ne olacak be usta? Kaç meslektaşımızı mahpusa tıktın. ‘İleri demokrasiyle de taçlandıracaksın.’ Haklısın da tacın, taşları yok ki birader! Pırlantanın KDV’si de alınmazken, bu ne nekesliktir yahu! ‘Kürtaj yassah! Sezaryen asla! Üç çocuk elzem!” diyen ‘divan-ı hümayun’, son olarak ‘yaş farkı olan evlilikleri’ de menetmeye yeltendi. Artık sıra, haftada kaç gün, o da ‘akredite’ verilen saatlerde sevişilebileceğini, hangi ‘pozisyonların’ iktidarca makbul sayılabileceğini sınırlayan kararnamelere geldi. Bu kadar ‘bel altı hükümeti’ dünya tarihinde yoktur alimallah! 
Bu ne takıntıdır, çakozlanır gibi değil!

SURİYELİ AKP’LİLER

Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bekâr erkeklerin ve çocuksuz ailelerin evlerinde, yabancı uyruklu kadın çalıştırmasını da yasaklıyor. Ama 500 bini aşkın Suriyeli sığınmacı, vatandaşlığa alınıp, memleketin dört bir yanına konuşlandırılarak, AKP seçmeni yapılabiliyor. Doktor olmayan kişi, hastaneye başhekim atanabiliyorsa, bu ülkede her şey mubah. İmam, camideki hutbesinde, cemaati, AKP mitingine yönlendiriyorsa geçmiş olsun artık ya!

OKAY GÖNENSİN

Yaşadığım bir anekdotla yazıyı toparlayalım. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı, partinin yurtdışı örgütlenmesi koordinatörü, Maltepe Belediyesi Başkan Adayı, dostum Ali Kılıç, iki gün önce telefonla aradı. Hoş sohbetten sonra “Yarın” dedi. “Okay Gönensin’in cenazesine gideceğim.” Biranda dondum kaldım. O anı anlatamam size. Gönensin, Cumhuriyet Gazetesi’nden yazı işleri müdürüm. Yeni Yüzyıl’da da genel yayın müdürüm oldu. Üstelik de mizahperver, çok sevdiğim arkadaşım.
Hemen kankam Celal Başlangıç’ı aradım şuursuzca… “Duydun mu?” dedim. “Okay’ı kaybetmişiz. Ali Kılıç söyledi.” Celal, benim kadar telaşkâr değildir. “Oktay Ekinci ile karıştırmıştır. Okay şimdi ya Yakup’tadır, ya da yine Yakup’tadır.” Bununla yetinmeyip, Gönensin’i arayarak içimi rahatlattım. Okay Abi, “Sen çelengi, Oktay’ın cenazesine gönder Mert Ali” dedi. Bu arada güzel insan, sevgili Oktay da çok erken bıraktı bizi. Işıklarda yatsın. Seçim kampanyasında günde, yüzlerce insanla karşılaşıp, onlarca isimle tanışınca, artık adlar birbirine giriyor doğal olarak. Alacağın olsun Ali Kılıç. Efendim tekrar tekrar ‘hayvan katliamları bayramınız’ kutlu olsun!