TÜRKLERLE HESAPLAŞMA

Mustafa Yıldırım

“Gün olacak, hesap sorulacak” diye diye, neredeyse 75 yıl geçti. Her genel seçim öncesinde, hükümete karşıt partiler yolsuzlukların, vatan satıcılığının,  zulmün hesabının sorulacağını, ilan edip durdular.

Seçimler bitip de karşı partiler hükümeti kurunca, hesap-kitap şaşmamacasına çöpe atıldı.

Seçmene açıklama gereği bile duymayan parti yöneticileri, çok sıkıştıklarında “siyasal karar”, yani meclis içi hesaplar, devlet içi dengeler deyip, işin içinden sıyrılırlardı.

Şimdiki karşı partilerin de böyle yapacağı kesin; çünkü devletin ana yapısı yerle bir edilirken, onlar sessiz kalarak, Cumhuriyeti korumak için birkaç cafcaflı sözle durumu idare ettiler.

Gün olur da hesap sorulursa kendilerinin de yargılanacağını biliyorlar.

Yalnızca yolsuzluk değil, Cumhuriyet devletinin parçalanarak etnik azınlık devletçiklerine bölünmesi; vatan topraklarının, devletin parasal kaynaklarının, asırlardır Türkleri Anadolu’dan kovmaya çalışanlara teslim edilmesi, suçlardan yalnızca birkaçıdır.

Bu topraklardaki devlet düzeninde Türk egemenliğini yok edenler, en koyu ırkçıları bile yaya bırakıyorlar; Türklerin dilini, kökünü, giderek soyunu kurutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. 

Utanmadan Türkleri soy kırmakla, barbarlıkla suçlayarak saldırganların önüne atıyorlar. Geçmişin olaylarını ters yüz ederek Türklerin devletini suçlamakla kalmıyorlar, saldırganlara, parçalayıcılara malzeme sunuyorlar.

Devlet işlemediği suçlarla sarsılırken yönetimi ele geçirenler, iftiraları yalanlamıyor; üstelik iç-dış iftiracılara yardım ediyorlar. “Muhalefetin anasıyım” diyenler de çanak tutuyor!

Devlet kurumları, “Hayır! Bu yalandır! İşte gerçekler!” diyemiyor. Diyemiyor, çünkü kurumların başındakiler, zaten devleti karalayanlarla yıkım cephesindeler.

Türklerin egemenliğinde bir devlet yok artık!

Kurumlarda, orduda, adalette, partilerde Türkler egemenliği kaptırdı.

Anlaşılıyor ki bu kez ya hesap kesin görülecek ya da bu topraklardan çekip gidilecek!

Hesaplardan hesap beğenecekler!

Vatanın doğal kaynaklarını, ormanlarını, akarsularını, tarım alanlarını, tarihsel-kültürel yapılarını, yapıtlarını geri döndürülemeyecek biçimde yok etmenin davası görülecek.

Yalnızca asli suçlular değil, onlara yardım edenler, sahteciler, dalavereciler, görevden kaçanlar da davada kendilerine yer beğenecekler!

Vatanın bölünmesine çanak tutan, yabancılarla içli-dışlı iş gören o göstermelik muhalefet, özellikle Yeşil Turuncu Oynak-CHP yöneticileriyle yardakçıları, Türkçülüğü şeyhlere kurban verenler, hayali paktlarla oyalayanlar, Türk düşmanı Ortadoğu devlet yöneticileriyle, Hizbullahilerle kol kola girenler, hesaplaşmadan kaçamayacak.

Hiçbiri de, “O zamanki yasalara uygunduk” diye kendisini savunamayacak!

Türklerin sabrını sınayanlar, diktikleri yapıların yıkıntıları altında kalacaklar, kaşıdıkları yaraların irinleriyle boğulacaklar.

Sonlarını merak edenler, son yüz yılın olaylarını, sonuçlarını anımsayacaklar!

Onları ne doğunun, ne kuzeyin, ne batının, ne de güneyin zalimleri, eşkıyaları kurtarabilir.

Türkler de daha çok gecikmeden kurumların, partilerin yönetiminde Türklerin olmadığını anlamalılar.

Anlamalılar ve etiketlerle idare etmeyi bırakmalılar!  “Kumandan” daha 1923 başında etiketin zararını açıklamıştı:

“Bir doktrine bağlı kalırsak hareketi dondururuz!”