ŞERİAT İSTERÜK

Nalan Türkeli

 

1.BÖLÜM

Akşam karanlığı henüz çökmüş. Hava gittikçe soğumakta. Isınmak için, tezgahın etrafında volta atmaya hazırlanırken, o ara az ötemde, karı koca izlenimi veren bir çift belirdi birden. "Müşteri olabilir" diye çevik bir hareketle, tekrar tezgahın başına geçip, cam sürgüyü açarak, tabladaki pilavı karıştırmaya koyuldum.

 

Adam, kararsızca bir çevreyi süzüyor, sonra, yeniden tezgaha dikiyor gözlerini. Diğerinin yönü de tezgaha dönük ama, nereye baktığını görmek imkansız.Gerçi münasebetsiz durum yok ortada. Gel gelelim şüpheli davranışları, giyim kuşamlarına dikkatlice bakıldığında, pek de tekin değiller. Karanlık çağlardan ışınlanıp, birden "pat" diye buraya düşü vermişler sanki.
İçimi yalayıp geçen ürpertiyi gizleme çabasıyla, ben de onlara dik dik bakmaya başladım artık.

 

Gözenekleri sadece mercimek tanesi kadar büyüklükte, siyah renk kafesli peçenin örttüğü yüzü görmek imkansız. Çok dikkatlice bakıldığında, bir çift sönük parıltının göz olduğuna kanaat getiremiyor insan. Üstelik adama göre, daha cüsseli duruyor. Böylelerini, ilk defa görmüyorum tabi. Hele son yıllarda, memleketin her noktasında sürü gibiler. Fakat, yanı başımda ansızın belirdiklerinde, boş bulunup, şaşkınlıktan çok, korkuya kapılıyorum.

 

Çaktırmadan, şöyle göz ucuyla, çarşafın altındaki karın bölgesini kolaçan etmeye başladım. Elinde sıkıca tuttuğu, içi tepeleme dolu, Türk markalı kırış kırış poşetten başka bir şey görünmüyor. Nereden bakılırsa bakılsın, kapalı kara kutu.
"Kim bunlar?"

Memleket desen, yol geçen hanı olmuş.Tam rakam verilmiyorsa da, 3 milyona yakın Suriyeli olduğu, bunların arasında aşırı İslamcıların bulunduğu söylentileri yalan da değil.
Suriye'de Esad'a karşı savaşan İşidçi yaralıların, hastanelerimizde en iyi şartlarda tedavi edildiğini, hatta yurdun bir çok bölgesinde, eğitim kampları bulunduğunu hatırlıyorum o an. İntihar bombacılarının eylemleri ona keza.

"Sakın hasta ziyaretine gelmiş olmasınlar? Eh, burası da kocaman bir devlet hastanesi neticede."

 

"Olur mu olur" diyorum. Hem buralar arka mahalle. Pek dikkat çekmezler.
İşi gücü olanlar akşamları evine çekilince, sakallı pejmürde kılıklılar sarıyor ortalığı. Kim kime, dum duma. Çarşafın altındakinin azılı bir kelle kesici olmadığı ne malum?"

 

Bunları düşünürken, bir adam daha yanaştı tezgaha. Adres mi soruyor, pilav mı istiyor, aynı an hastaneye giriş yapan ambulansın, acı siren sesleri kapladı ortalığı.
Durduğum kaldırımın hemen üç metre ötesi, ana cadde. Araçlar, ardı arkası kesilmeden gelip geçse de, hepsi, tek ambulansın sesi kadar baskın değil.

 

Tavuklu porsiyonu adama uzatırken, diğer yandan hala onları gözlüyorum. Hastaneden birileri çıkıp da, kaldırım azıcık hareketlendiğinde, çarşaflı olan, yönünü hemen duvara dönüp, iyicene gömülüveriyor karanlığa. Adamın da çarşaflıdan aşağı kalır yanı yok. Ayan beyan ortada olan yüzü, pek güven vermiyor. Dikkatlice bakıldığında, 35- 40 yaşlarında falan. Aşağılara doğru uzanan İşidçi sakalı hariç, tıknaz dolgun cüssesi, bol şalvarı, sert bakışlarıyla, çocukluğumda kuran kursu veren yaşlı, huysuz, dayakçı din hocalarını andırıyor.

 

Başındaki takkenin benzerini, daha önce kimselerde görmediğimden gayet eminim. Hemen az aşağıda, yol ağzındaki dört minareli heybetli cami her gün dolup taşıyor. Tepesi püsküllü, sarıklı, hatta çiçekli takkeliler var. Ama böylesini ilk görüyorum.
"Yeni bir tarikat mı türedi ne," diyorum kendi kendime.? 

 

Takkenin alt kısmı silindir, tepesi ise çukurca. Haki yeşili rengin üzeri, yukarı bakan kuru çalı figürüyle bezenmiş. Takke değil, sanki kuş yuvası.
Bir ara ortalık tenhalaşır gibi oldu. Bakınırken, birden adamla göz göze geldik. Sanki beni bekliyormuş gibi, aynı an buyurucu tok bir sesle; Pilav kaç para" diye sordu.
Adam, yöresel bir lehçeyle, resmen Türkçe konuşuyor. "Demek ki Arap değil, yerli Müslüman bunlar,"

Derinden bir "oh" çekip; Sade 4, tavuklu 5 tl." dedim.

Bu kez yanındakine dönüp; "Sen hanginden istiyon" diye sorduğunda; "Hah işte" dedim; Şu ucubenin cinsiyetini nihayet sesinden teşhis edeceğim"
Ağır adımlarla tezgaha yanaşıp tek söz etmeden, işaret parmağıyla göstermesin mi pilavı.
Şüphem arttıkça, aklıma her şey geliyor. "Dilsiz mi acaba?"

Devam edecek..