İşte SES KAYITLARI Haberi Böyle Yapılır

Cuma Hikmet

 Erdoğan'a ait yeni ses kayıtları sızdırıldı yine ya. Hani şu Fas'tan tel ediyor, bir TV yönetmeni'ne onu dinlerken bir anım aklıma geldi. Hem onu anlatayım hemde, bu yasa dışı dinelemeleri haberleştirmede yaşadığımız sıkıntılara bir formül bulayım dedim kendi kendime. Ve sizle paylaşmaya karar verdim. Önce yaşadığım anımı nakledeyim.

Tüm Türkiye’nin yakından tanıdığı, yıllardır hizmet aşkıyla yanıp tutuşan, başarıdan başarıya koşan yakın zamanda yüzlerce eseri birden hizmete açan bir belediye başkanı var. Bu başkan beni mahkemeye vermiş.

Yargı sürdüğü için adını açıklayamıyorum.

Bana atılı suçlama konusu aynen şöyle; Bana “ Allah’ı ağzından düşürmeyende onur olur, defol git meclisimden” dedi.

Bu suçlamayı savcı kabul etmiş, kalın bir dosya oluşuncaya kadar Türk yargısı yazışmalar yapmış, onlarca polis beni aramış sonunda bulmuş. Apar, topar bilgisayarımla birlikte “derdest” beni emniyete götürmüş, sorguya almış.

Ama bakmışlar ki bilgisayarımda “zatı şahanenin” bana ettiği küfürler, özür dilemeler, belden aşağı imalar ve yalvarmaları var. İfademi ve bu belgeleri benden alıp salıvermişler.

Ardından Emniyet'ten ifademi ve de sunduğum karşı delilleri savcıya göndermişler. Savcı incelemiş tüm evrakı ama benim hakaret ettiğime onay verip, dava açılmasına karar vermiş. Yargıdır saygı duyarız.

Sonuç olarak hakim savcının isteğini kabul etmiş ve davayı açmış. Ardından belediye başkanı da, hemen bana tazminat davası açmış. 2 Bin TL istiyor.

 

Diyeceksiniz ki, "Bu öyküde şaşılacak ya da ilginç olacak ne var?" Şimdiye kadar yok. Bekleyin bakın ardından ne geliyor.

 

Eve polisler yine geldi ve mahkemeye gitmem gerektiğini tebliğ ettiler. Gittim. Hakimin önünde, 2 kalın dosya var bu defa. Bana suçlamayı okudu ve sordu. "Ne diyorsun?"

 

Zaten ifademi vermişim, belgelerimi biraz daha zenginleştirip, davacının  şahsıma "bariz ve galiz hakaretlerde "bulunduğunu, belgeler ile tekrar anlattım. Tüm mahkeme heyeti gülümseyerek, ağzı açık dinledi dava konusunu. Uzatmayalım hakim anlattıklarımı yazdırdı, belgelerimi aldı, ifademi imzalattı, yargılanmamın o safhası sona erdi. Ve bana dedi ki;

 

“Duruşma bitti ey gazeteci, sana bir şey anlatmak istiyorum. Vatandaş olarak dinler misin?

“Dinlerim tabi sayın hakim." dedim. “Hadi o zaman mahkemeden çıkıp bir sigara molası verelim zaten öğlen oldu.” Diyerek toparlandı. Mahkemenin katibi, memuru her ne görevdeyseler birkaç kişi ile birlikte, adliyenin alt katına inip, pastane gibi bir yere oturduk.

Çay söyledi hakim, yaktık sigaraları, hep birlikte dikkat kesildik hakimin anlatacağını bekliyoruz.

 

“Bak Gazeteci bey”, gazeteci olmuşsun ama bilmen gereken bu hikayeyi daha önce dinlememişsin.”



Hikaye tarihte çok bilinen ve Romalı bir senatör olan Çiçero hakkındaydı.

Çiçero bir gün, senatoda yaptığı bir konuşmasını şöyle tamamlar.” “Bu meclisin yarısı, NAMUSSUZ, ŞEREFSİZ, HIRSIZ ve ALÇAKTIR”. Mecliste kısa süren bir sessizlikten sonra itirazlar başlar. Kısık tonda yapılan itirazlar, tüm senato üyelerinin katılımı ile büyük bir protesto gösterisine dönüşür. Protestolar tam Çiçero’ya karşı şiddet eylemine dönecektir ki, Çiçero senatodan zar, zor kaçar.

Aradan geçen günler de senatörlerin öfkesini dindirmez. Olay imparatora kadar gider.

Senato imparatordan, Çiçero’nun kellesini istemektedir. İmparator ise Çiçero’yu sevmekte ve canını kurtarmak için bir yol bulmaya çalışmaktadır. Ve Çiçero’yu çağırıp, senatoda ki görevinden ayrılmasını ister.

İmparatora şöyle bir yanıt verir Çiçero. “Bana senatoda kısa bir konuşma hakkı daha tanıyın, eğer bu durumu düzeltmezsem, istifa edip Roma’yı terk etmeye hazırım.” İmparator Çiçero’nun teklifini kabul eder, senatoya Çiçero'ya son bir kez "söz hakkı" verdiğini ve dinlenmesini istediğini söyler.

Belirlenen gün gelir, tüm senato üyeleri ve halkın önemli bir bölümü, çok iyi bir hatip olan Çiçero’yu merakla beklerler.

 

Büyük bir sessizlik içinde olan, İmparatorun da bulundu senatoya giden Çiçero kürsüye çıkar. “sadece şunu söylemek istiyorum” diye başlar. Ve devam eder. “ BU MECLİSİN YARISI NAMUSSUZ, ŞEREFSİZ, HIRSIZ ve ALÇAK değildir.”  Ardından, "çıtı çıkmayan" senato üyelerinin arasından kürsüden iner ve doğru evine gider.

Hakim Bey’in ibret verici hikayesi buydu. Başka hiçbir şey söylemedi, masadan kalktı, kalanlara “hoşça kalın” dedi ve gitti. . Bu hikaye kulaktan kulağa, dünyada Faşizm'in yaşandığı, her ülkenin gazetecileri arasında anlatılmış olmalı.  

Peki bu dersden nasıl bir ibret çıkartabilir gazeteciler. Örneğin son ses kaydını dinledikten sonra şöyle versek tapeleri, başımıza iş gelir mi yine?

Erdoğan (sinirli); Alo. Şimdi sizin TV'yi izliyorum Fas'tan, bakıyorum Taksim'de yer yerinden oynuyor, sizde penguen belgeseli yayında.Olur mu böyle bir şey?

Yönetmen; Ama sayın başbakanım, öyle yakıp yıkıyorlar diye şeyetmedik di ama.. (Eveleme geveleme)

Erdoğan; Yav ne demek anayasanın 27 . maddesi ne diyor siz ne yapıyorsunuz. Nerde halkın haber alma özgürlüğü.

Yönetmen; Aman efendim derhal gireriz yayına şimdi. Emredersiniz. Düzeltiriz şimdi.

Erdoğan; Haberleri verirken, muhalefet liderinin gurup toplantısında açıklamaları var, burdaki tv ler bile verdi, onlarıda atlamayın alt yazı ile geçin.

Yönetmen; Derhal efendim onuda kaydırırız hemen. 

Gibi mesela, Çiçero'nun yaptığı gibi işi tersine çevirsek biz gazeteciler, cin halkımız düzünü anlamaz mı?

Bana sanki işe yarar gibi geldi. Bir deneyelim olmadı.

"

Hepimiz Çiçeroyuz."

https://twitter.com/CumaHikmet