İNSAN HAKLARI NEREDE?

Zeki Sarıhan

 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü! Bu günde aydınların yaşadığı merkezlerde birkaç toplantı yapılır, birkaç demeç verilir. Gazete köşelerinde iş olsun diye birkaç yazıya rastlarsınız.

Ama siz hiç İnsan hakları gününde sevinip coşan, bayram veya hiç değilse tören yapan işçi, köylü topluluklarına, hatta gençlik gruplarına rastladınız mı? 
Çünkü halk kitleleri “İnsan hakları” denen şeyin bir liberal burjuva aldatmacısı olduğunu biliyorlar. Her insanın yaşama, öğrenim görme, seyahat etme vb. hakları vardır değil mi? Bütün bunlar sözde anayasa ve yasalarda da güvence altına alınmış görünür.

Ama gerçek hiç de öyle değildir. İşkence yasak olduğu halde, bu yasak kâğıt üzerindedir. Çoğu zaman karakollarda, hapishanelerde geçerli olmaz. 
Yaşamanın bir insan hakkı olduğu yazılıdır da bu kural başıbozuk çeteleri, bireysel düşmanlıklar nedeniyle işlenen cinayetleri bir yana bırakalım. On yıllar boyunca derin devlet, en yetkili makam sahiplerinin bilgisi ve görmezlikten gelmesiyle insanları katletti.

1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “İnsan hakları Bildirisi”nin maddeleri kulağa ne kadar da hoş geliyor. Bu haklardan biri de mülk edinme özgürlüğüdür. Burjuvazi istediği kadar mülk edinebilir ama bunu kabul eden devletlerin çoğu, topraksız köylülere bir avuç toprak vermeyi bile reddettiler. Emperyalist ülkeler, yoksul ülkelerde darbeler yaptırarak ya da bu ülkeleri doğrudan işgal ederek yüz binlerce, milyonlarca insanı katlettiler. Onların bağımsız yaşama hakkını bile ellerinden aldılar. Yer altı ve yer üstü servetlerini yağmaladılar. Bütün bu cinayet ve diğer kötülükleri yaparken insan hakları bildirgesini kabil etmiş hatta daha önceden bunların önemli maddelerini anayasalarına yazmışlardı. Burjuva ikiyüzlülüğü… 

Vietnam’da kasaplığı ile bütün dünyanın nefretini toplayan Amerikan emperyalizmi, bozulan imajını düzeltmek için 1980’lerde “İnsan hakları” ihracına başladı. Evet, ama bu insan hakkı, Filistin, Irak, Libya ve benzeri halklar için geçerli değildi. Buralarda Amerikan şirketlerinin petrol ve ABD donanmasının üs hakkı daha önce geliyordu.

Bir insanın en temel hakkı, bağımsız bir ülkede yaşama hakkı değil midir? Bağımsız bir milletin evladı olamadıktan sonra diğer haklar ne işe yarar? Milletlerin bağımsızlığı ve hür yaşamasının önündeki en büyük engel de ABD emperyalizmi ve onun müttefikleri değil midir?

“Ben insan haklarını savunuyorum” diyen her kişi ve kurumun yapacağı ilk iş, milletler arasında eşit ilişkileri öngören bir dünya sisteminin yaratılması, bu nedenle emperyalizmin kol ve bacaklarının kesilmesi, bunun yanında sınıflar arasındaki uçurumu kapatacak emeğin en yüce değer olduğu bir sistem için mücadele etmek değil midir?