HÜKÜMETİ KİM KURTARIYOR?

Mustafa Yıldırım
Paket paket, kutu kutu paralar, pazarlık görüntüleri,

görüşme tutanakları ortalığa dökülüyor.

Bakan çocukları, banka yöneticisi tutuklanıyor. Bir değil, dört 

bakan önce korunuyor, sonra istifa ettiriliyor. 

Sarsılmak ne söz, hükümet sallanıyor; bunalıyor, düştü 

düşecekler, derken… 

Babalar medyasının çoğunda başlık atılıyor: “Devlet krizi var!

Devlet krizi varsa gerisi ayrıntıdır diyen Deniz Baykal, zoraki 

genel başkanı Seyyid Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yetkiyi alıp 

koşturuyor Cumhurun reisine “Aman” diyor,” devlet krizi var!”

Baro başkanı da koşturuyor Cumhurun reisine ve sallanan 

hükümetin başkanına.

Cumhurun reisi ve Hükümet başkanı derin bir “Oh” 

çekiyorlar.

Pası alan Cumhurun reisi devlet katıyla, siyasal parti 

yöneticiliğiyle ilgisiz Hocaefendi’yle mektuplaşıyor.

Hükümetin başkanı kendisini toparlıyor; seri gezilere çıkıyor. 

O uzak ülkelerdeyken yüzlerce polis yöneticisi görevinden 

alınıyor.

Derin derin soluklanan Hükümet başkanı sesini yükseltiyor:

“İçerde günahsızlar var!”

Kendi kendine gelin-güvey olan “devlet krizi” çözücüleri, 

“Kimdir o günahsızlar?” diye sormuyorlar.

“28 Şubat mağduru” denilerek aklanmaya çalışanlar mı?

Humeyni-Kürt Hizbullahileri mi?

İran askeri kamplarında eğitilen yerli yabancı çok sayıda 

insana kıyan İslami hareketçiler mi, al-Kudüs Kuvvetleri 

elemanları mı?

Madımak davasında hüküm giyenler mi? (Zanlıların çoğu 

zaman aşımından kurtulunca Hükümet başkanı “Milletimize 

hayırlı olsun” demişlerdi.)

İçerde “günahsızlar var” diyen Hükümet başkanının “28 

Şubat post moderndi” dedikten hemen sonra “operasyonlar 

dost modern” deyişini duymazdan geliyorlar.

“Günahsız yatanlar ‘dost modern’ operasyonun mağdurları 

mı acaba?” diye de sormuyorlar.

Oysa “dost modern” operasyondan bu yana Hükümet 

başkanının, Cumhurun reisinin, bakanlardan herhangi birinin 

ağzından “Ergenekon”, “Silivri”, “Metris”, “Hasdal”, “Balyoz”, 

“casusluk davası”, “kumpas” sözleri çıkmadı.

Yalnızca siyasal hiçbir sorumluluğu olmayan bir “müşavir” 

söz arasında “kumpas kuruldu” demişti, o kadar! 

Ortada fol yok, yumurta yokken kendi kendine gelin-güvey 

olanlar, yine işin kolayına kaçmışlardı! 

 Onlar ortamı yatıştırıp ham hayallere kapılırken fırsatı 

yakalayan Hükümet başkanı şeyhlere, hocalara baş eğdirdi; 

gücün her zaman maaş verende olduğunu gösterdi ve gelin-
güvey olanlara, tıpkı eski günlerdeki gibi, sonucu bildiriverdi: 

“Haddini bil!” 

Hükümet başkanı konuşmadan önce önüne gelenin ırzına 

sözleriyle saldıran, Madımak avukatının TBMM’deki tekmesi 

“haddi” belirlemişti!

Yeniden yargılanma (yargıçları belliyken) çözümleri üretenler 

bir de baktılar ki “Yetmez, ama evet” ya da ünlü “devrim 

teorisyeni” Oya Baydar’ın “Gönül rahatlığıyla evet” anayasası 

daha yeterli oluyor ve hâkimler doğrudan emir altına giriyorlar!

Onu bunu bir yana bırakırsak, “devlet krizi” var deyip 

ortaya atılıverenler, teknik çözümler önermeye koşanlar, suç 

duyurusunda bulunuveren TSK yöneticileri başarılıdırlar. 

Zaten ne zaman halk kıpırdanıp gerçek temizliğe 

girişiverecek hemen öne atılıp halkın önünü tıkıyorlar. Oysa 

savaş esirlerinin özgürlüğü için mahkeme kararı beklendiği 

tarihte görülmedi. 

Mustafa Yıldırım, 13 Ocak 2013