Finans terörü ya da mali terör!

Bülent Esinoğlu

Para basmanın veya Amerikan doları print etmenin adı; QE’dir. Başka bir adı daha vardır. O da parasal genişlemedir. Böyle bir ifade kullanınca, para basmayı açıkça para basma olarak söylemeyince, genişleme deyince, sanki bilimselmiş gibi bir hava yaratılır.

Şu günlerde, televizyonların para programlarını izlerseniz, iki sözün birinde, Amerika’nın QE’den ne zaman çıkacağı gibi bir tartışma ile karşılaşırsınız.
Kafanız karışmasın, QE nedir onu belirteyim.
Para basmanın veya Amerikan doları print etmenin adı; QE’dir.
Başka bir adı daha vardır. O da parasal genişlemedir.
Böyle bir ifade kullanınca, para basmayı açıkça para basma olarak söylemeyince, genişleme deyince, sanki bilimselmiş gibi bir hava yaratılır.
Bankaların önemli korkusu, Amerika’nın her ay bastığı 85 milyar doları basmaya devam edip etmeyeceğidir.
Bu durumun böylece devamından yana olanlar spekülatörlerdir.
Amerika, bolca para bastıkça, bankaların ucuza dolar temin etmeleri ve onu tüketici ve yatırımcıya pahalı satarak, bol kazanç temin etmeleri parasal genişleme olmaktadır.
Kibarca veya sanki bilimselmiş gibi söylenen finans sistemi de, bu basılan dolarların, sterlinlerin, Euroların yatırımcıya veya tüketiciye, bankalar vasıtasıyla satılmasıdır.
Bu sistemde para, daha çok spekülasyona, daha az üretime hizmet ettiği için, burada, bir bilimsellikten söz edilemez.
Bilimsel olmayan bir şeyi öğrenmekte, önce yalanı dolanı öğrenmeyi gerektirir.
Piyasada, mal ve hizmetin karşılığından fazla para (Kağıt) olunca, para gidecek yere arıyor.
Onun için kulaklarımızdan para fışkırıyor ifadesini kullanıyorlar.
Para bir yere gidiyor ve orada balon yapıyor diyorlar.
Yani konuta gidiyor, borsaya gidiyor ve oralarda balon yapıyor.
Paranın üretime gitmiyor ifadesi de, buradan neva buluyor.
Bazıları buna mali terörizm de diyor.(Rant Avcısı)
Özetlesek; Devlete ait olmayan, Amerikan Merkez Bankasının bastığı dolarlar, üretim ekonomisine gitmiyor. Bankalarda spekülasyona uğruyor.
Artık sıcak para nedir onu daha kolay anlatabiliriz.
Amerika para bastıkça, aracı Amerikan ve İngiliz bankaları bu paraları, bizim gibi ülkelere yüksek faizle satıyorlar. (Mali terörizm)
Bizim gibi ülkeler bu paraların faizini ödemek için orasını burasını yırtıyor.
Bu paraları(tuvalet kâğıdı), bize sattıkları yetmiyormuş gibi, ihtiyacımız olan bir dış ürünü alırken, bize diyorlar ki ille de şuradan alacaksın.
Yerli oto yaptırtmamalarının nedeni de bundandır.
Bu durumda ürettiğimiz ile dışardan satın aldıklarımız arasında açıklar oluşuyor. Buna da cari açık diyorlar.

İster büyüyelim, ister küçülelim, her yıl bizim cari açık büyüyor.
Özel sektörün, aslında bankaların dışarıdan aldıkları bu paraların ödenmesi dönemine girdik. (On ayda 220 M$)
Her zaman olduğu gibi bu borçları devletin, yani halkın sırtına yıkacaklar.
Bunun gerekçesini oluşturmak için şimdilerde sahte suçlu yaratma peşindeler.
Suçluyu buldular.
Enerji ithalatı.
Ah şu enerji ithalatı olmasaydı cari açığımız olmazdı diyorlar.
Yalan.
Akaryakıtın bedelini anında halktan tahsil ediyorlar. Hatta üzerine %65 vergi koyarak misli ile alıyorlar.
Nasıl oluyor da, enerjiden ötürü açık veriyoruz anlamıyorum. Aslında onlar da anlamıyorlar ya…
Üretmiyoruz da, ondan açık veriyoruz demiyorlar da, petrol diyorlar.
Üretim niye yok?
Aldığımız borçlar AVM ve getirisi olmayan konuta gidiyor.
AVM’ler kanalı ile halkımızı tüketime zorluyoruz. Halkımızın kendi tasarrufları olmadığı için el alemden borç alıyoruz.
Onları da tüketim ekonomisinden ötürü doğru yerlerde kullanamıyoruz.
AVM’lerin içinde, yabancıların ürünleri satıldığından, onlar kazanıyor. Ettikleri karları yurt dışına transfer ediyorlar.  Aynı parayı bir kez daha bize borç diye veriyorlar.
Diğer ülkelerden öğrendiğimiz kadarıyla, kapitalizmin talanında, son başvuru yeri “emeklilik fonlarıdır”.
Türkiye’nin kısa vadeli dış borçları; Merkez Bankası rezervlerini aştı.
Önümüzdeki on ay içinde dış kaynak gereksinimi 225 milyar dolardır.
Bu dışsal şok ’un Ekim Kasım aylarında yaşanacağı bilinmektedir.
Türkiye ekonomisi şişen bir balon gibidir. Sıcak para gelirse şişer. Gelmezse iner.
2008 yılından sonra, net dış borç artışının milli gelir artışından büyük olduğu kesindir.( Erinç Yeldan)
Ortaya çıkan yoksulluğun şiddete dönüşmesinden doğal ne var?
Neo-liberal ekonomilerin işsizlik diye bir sorunu yoktur. Ta ki, işsizlerin, kendi sorunlarını kendileri çözene dek.AA