Bir Dirhem Aklımız var, Onu da Sen Karıştırma 1. Bölüm

Nalan Türkeli

Taksiciler durağa yığılmış, ayak üzeri son dakika haberlerini tartışıyorlar hararetle.
"Duydunuz mu arkadaşlar, Taksim'de büyük bir patlama olmuş az önce.."
"Duymaz olur muyum; Az kalsın, biz de b.k yoluna gidiyorduk ha!"
Aradan biri karışıyor lafa. "Senin ne işin vardı orada abi? Hem oraya araç mı giriyor? Olay, tam da İstiklal caddesinde meydana gelmiş."
Adam bozuntuya vermeden; "Bizde Şişhane demedik ya evlat. Patlama anında, o panikle, polis aracına bindiriyordum az kalsın. Neyse ki, son anda topladım direksiyonu."
"Ne olacak bu memleketin hali" diye dert yanıyor bir başkası. "İnan Allah kuluysan, herkes, kendi canından korkar oldu artık."
"Kulluğun olduğu yerde değil künyeli, yakında nötron bombasına da hazır olalım." diye gaz veriyor deminki adam.
"O da nedir ki," diye şaşkınlıkla soruyor toy biri.
"Kökten temizlik evlat, kökten temizlik" diyor, aynı adam. " Ne kokusu var, ne de gümbürtüsü. Bir parçası havaya salındı mı, mal mülk dünyada kalır ama, neslinin kökünü kurutur meret sessizce."
"Allah korusun" diye hayıflanıyor bir başkası. "Allah fırsat vermesin kötülere. Aman sus be hocam!"
Meraklı kalabalık arttıkça çoğalıyor sorular. Her kafadan ayrı bir ses.
"Bu adamlar nereden geliyor abi?"
"Gökten ineceği yok ya, cahillikten."
Şaşırmış yüzlere yansıyor, anlamsız gülümsemeler.
"Aman hocam kurban olayım, öyle deme be! "Bir dirhem aklımız var, onu da sen karıştırma." diye yakınıyor biri. "Bu nasıl bir inanç ki, sonunda hep vahşet var."
"Temel kaynak (öldür) diyorsa, vahşetin olması normal değil mi?" diye cevap veriyor hoca.
"O senin dediğin (sarin gaz) değil mi hocam, " diye, araya giriyor başkası.
"Tam da ondan işte."
"Peki öyle de, kullukla ne alakası var?" diye itiraz ediyor.
"Var, var" diyor, hoca; "Hem de öyle bir var ki, cennette yetmiş iki huriyi duyan da inanan da, pimi çekip ortalığı kan gölüne çeviriyor."
"Ya hocam, inandığı şeyin harbiden karşılığı var mı ki de, dünyanın atasını bile, öldürmek istiyor, bir şey uğruna?"
"Olmaz olur mu? Hadise göre, daha neler var cennette."
"Hadise göre mi dedin."
"Evet ya, hadise göre."
"Yani, bunların hepsi Kur'anda mı geçiyor hocam?"
"Aynen geçiyor. Hadisi şerif'in emirdir. Yani, o emirlere uyuyor cahil."
Daha bir afallayarak, yeniden soruyor.
"Sen ne dediğinin farkında mısın ya hocam?"
"Gayet farkındayım tabi. Okuyup da, mide kaldırmayan hadislerle dolu Kur'an. Ama sen ister fark et, istersen etme. Ne diyeyim ki?"
"Muhammedin yazdığı Kuran mı böyle ha? O mudur esas alınan?"
"Aynen öyle. Öyle olmasa, hala mıh gibi ne işi, vardı, bu çağda peygamberin ümmetin de?"
Başkası söz alıyor; "Doğru diyorsun be hocam. Kimse kusura bakmasın da, dünya sıralamasında bile çocuk evliliklerinde hala ilklerdeyiz. Sen kalk, altı yaşında bir çocukla nişan yap, dokuz yaşında da, gerdeğe gir o çocukla. Ahlaka, vicdana bak yahu! Olacak iş mi be? Kendi çocuğum geliyor aklıma ister istemez. Aklıma geldikçe nevrim dönüyor vallahi. İşte, tam da bu sapkınlığın peşinden nasıl koşuyor millet hala."

"Ulan sen ne konuştuğunun farkında mısın" diye, hiddetle araya giriyor başkası. "Münafık mısın da peygamberimize dil uzatıyorsun ha?"
Ürkerek, kendini biraz geri atıp; "Yooo," diyor. "Niye münafık olayım ki? Hocayı göstererek; "Ona sor istersen. Hadisler ayetlerle beyni uyuşmuş olanları anlatıyorum, ne var bunda?"
Devam edecek...