Balkon Oturumu-Sokak Oturumu

İbrahim Karamemet

Haberartıtürk’de yazmaya başlayalı neredeyse bir yıl oldu. Beni takip eden iyi kötü bir okuyucu grubum var. Son yazım 17 Mart 2014 de yayınlanmış. İki hafta önce. Yakınım, arkadaşım birkaç takipçim yahu Türkiye çalkalanıyor, sen niye birşey yazmıyorsun diye sitem etti.Sahi ben niye birşey yazmıyorum?..

Ne yazayım ki.. Yeni seçim oldu. Ve gördük ki, artık Türkiye’de seçimler açık oy, gizli tasnifle yapılıyor. Bakanlar, eski bakanlar gece yarısı seçim kurullarına gidip, kapıları kapatıyor ve hakimlerin başında saatlerce mesai yapıyor. Bu ayan beyan, açık seçik ortada. Yazsam ne olur, yazmasam ne olur.

Ve gördük ki, daha tam sonuçlar kesinleşmeden, Balkon Konuşması yapılıyor. Bu balkon konuşmalarını eskiden beri büyük bir antipatiyle hatta, iğrenerek izlerdim. Ancak bu kere durum farklı, herşeyin ötesinde. Bu kere sanki kraliyet ailesi gibi maaile ve şürekayla birlikte çıkıldı balkona. Bir sıra yönetici ve aile efradı balkonda, koca bir meydan heâllk aşağıda. Dinlemiyorlar sadece bağırıyorlar. Sen konuşsan ne olur, konuşmasan ne olur.

Bu arada Recep Tayyip Erdoğan’ın sesi eni konu düzelmiş. Anlaşılan Ankara’ya uçmadan önce yaptığı hasta ziyareti kendisine iyi gelmiş. Ayrıca Van’daki gibi bitik gözükmüyor. Dinlenmiş, daha dinç. Geçmiş olsun, tanrısı tam şifalar versin. Görülüyor ki, iyi kötü moral bulmuş, ailesinin tamamının yanında olması ve destek vermesi ona moral vermiş anlaşılan. Tam bir sağlam iradeyle çıktı balkona.Kraliyet ailesi gibi tüm aile efradını balkona dizmiş. Beraberce yürüdüklerini de unutmamış. Çok anlamlı bir ahde vefa örneği. Ne denilebilir ki..

Hepsi iyi de o Egemen Bağış niye o balkona dizilen sıranın içindeydi, bir türlü anlamadım. Bu tablo aşağıda soğuk gecenin bir yarısında aşağıda toplanıp bayraklarını pîr aşkına, allah aşkına şevkle sallayan ve canhıraş bağıran müslüman ehaliye biraz ayıp olmadı mı?. Ankara’nın soğuğunu bilen bilir. Ağustos ayında bile gece hırkasız durulamaz dışarıda. Bence bu balkon görüntüsü çok açık bir deklerasyondu. Tüm sağlam iradesiyle siz ne derseniz deyin, ne yaparsanız yapın ben ailemle ve şürekâmla üstünüzde , balkondayım diyordu Recep Tayyip Erdoğan. Daha ben neyi, niye yazayım ki. Hem bu sağlam iradenin karşısında ben yazsam ne olur, yazmasam ne olur.

Seçimden önce Cuma Hikmet nasıl yüzde elli oy alındığını açıklayan iki yazı yazmıştı? İbret verici yazılardı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde elli söyleminin hiç de doğru olmadığını çağrıştırıyordu. Bu yüzde ellinin hiç de ahlaki olmadığını ortaya koyuyordu. Her seçimde hiyle yapıldığını biliyorduk ama, bunun sonuca çok az etki ettiğini sanıyorduk. Bilimsel araştırmalar bile böyle söylüyordu. Ancak bu seçimde açık seçik ortaya çıktı. Meğer hiç de böyle değilmiş. Seçim hiylelerinin etkisi çok büyükmüş. Ve AKP hiçbir zaman gerçekte yüzde elliyi bulmamış. Ancak daha önemli olan, oy büyüklüğü niteliğinin yanında nicelik olarak çok ama çok rezilceymiş.

Hatay’da bir eski adalet bakanı belediye başkanı adayı. Hatay, Suriye nedeniyle çok önemli. Yıllarca adalet bakanlığı yapmış olan bu zat Antakyalı. O coğrafyanın hevasını solumuş, orada büyümüş olmalı. Ama, o da sağlam iradenin bir kopyası, yaptıklarına baksanıza. Rezil oldu. Bu adam adalet bakanıydı. Ben daha ne yazayım.

Antalya’da yüzü kediye benzeyen Bay Menderes’e ne demeli? Nesini yazayım.

Bu arada Recep Tayyip Erdoğan maaile ve şürekasıyla balkona çıkarken acaba aşağıdaki halk ne düşünüyordu, bunu kimse bilemez. Ama ertesi gün Ankara sokaklarını kendiliğinden dolduran, Yüksek Seçim Kurulu hakimlerine korkmayın Ankara  sizinle  diye bağıran ve demokrasiyi korumak için sokaklara dökülen halkın, gençliğin nerede durduğu, ne düşündüğü besbelli.

İşte bu nedenle bundan sonra kuyruğu sıkışınca kedilerin arkasına sığınanları değil, o sokak oturumunu yapanları yazacağız. Diğerleri tarihe birkaç satırla ancak ancak asla kazınamayacak ve asla unutulmayacak birkaç sefil satırla geçecekler. Biz ise kedi muhiblerini değil, sokak oturumunu yapanları yazacağız.

İşte bu nedenle büyük ustayı anıyoruz, yazın gücümüzün yetmediği bu akılalmaz rezillikler karşısında ona sığınıyoruz.

Onlar ki toprakta karınca, 
suda balık, 
havada kuş kadar 
çokturlar; 
korkak, 
cesur, 
câhil, 
hakîm 
ve çocukturlar 
ve kahreden 
yaratan ki onlardır, 
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Büyük usta beni affetsin haddim olmayarak onlara bir de kedileri ekleyeceğim. Çünkü her zaman haksızlığa uğrayandan, iftira atılandan, ezilenden yana oldum. Bundan böyle benim can dostlarım sokakta oturum yapan gerçek halk ve kedilerdir. Bu nedenle sinirlerimizi ne kadar ayağa kaldırsa da, bizi isyan noktasına getirse de artık pespayelikleri yazmayacağız.