Abbas yolcu

Dr. Hasan Vasfi Altay

Tayyip Erdoğan sürekli İslamcı vurgular yaparken, ABD-İsrail üretimi BOP tezgahı sürmekte, muhafazakar halkımız da bunu seyretmektedir. Lakin, Tayyip Erdoğan’ın kişisel çıkışları ve hırsı Mr. Obama için can sıkıcı olmaya başladı.

ABD’nin, kısa dönemde AKP’den vazgeçmesi mümkün değil. Çekirdek kadro (Amerika’da eğitim almış Abdullah Gül, Fulbright bursuyla ABD’de, Chicago’da işletme alanında yüksek lisans yapan Ali Babacan, İngiltere’de iktisat alanında yüksek lisans yapan ve aynı zamanda İngiliz vatandaşı olan Mehmet Şimşek, Newyork’da işletme alanında lisans eğitimi alan Egemen Bağış ve sair isimler) daha epey bir süre Sam Amca’yı oyalar. Amerikalılar dükkanı iyi yere kurdular. Zaten Fulbright, Rockefeller veya Eisenhower bursu almak, geri kalmış bir ülkede yönetici olmanın anahtarı. Yanlış anımsamıyorsam, Süleyman Demirel de Eisenhower bursuyla Amerika’da okumuştu. Oysa Tayyip Bey’in, teşkilatçı olması ve hitabeti dışında bir donanımı gözükmüyor. O nedenle ABD nezdinde temel misyonu içe, yani yurdum insanına dönüktür. Halkın nabzını iyi tutmaktadır. Tayyip Erdoğan sürekli İslamcı vurgular yaparken, ABD-İsrail üretimi BOP tezgahı sürmekte, muhafazakar halkımız da bunu seyretmektedir. Lakin, Tayyip Erdoğan’ın kişisel çıkışları ve hırsı Mr. Obama için can sıkıcı olmaya başladı. Hoca efendi ve ekibiyle arası açılmış olup (Hizmet Amerika’yı mesken tutmuştur ve tepkisi önemlidir) İsrail ve Ortadoğu ilişkileri de Sam Amca’yı tırmalamaktadır. Bu bağlamda, okyanus ötesinde, gerek Beyaz Saray’da, gerekse Hizmet! dergahında alternatif isimlerin gündeme gelmesine şaşırmamalıyız. Bu isimlerin başında elbette Abdullah Gül vardır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’daki darbenin ardında İsrail’in olduğu yönündeki sözlerine karşılık Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest başbakanın bu konuşmasını kınamış ve saldırgan, delilsiz ve yanlış olarak nitelemiştir. Bu tarz ağır bir kritik, genellikle Beyaz Saray’ın dış politika dilinde ilgili şahsın çizildiğine yorumlanır. Merkez bankasının bütün müdahalelerine rağmen doların 2 lirayı bulması Amerikan fırçasına tüy dikmiştir. Oysa milli irademiz Erdoğan’la yatıp, Erdoğan’la kalkıyor. Halifelik yeniden kurulsa makarna-kömür ahalisi Erdoğan’a biat etmeye hazır. Öyleyse bu değişim nasıl olacaktır? Küresel mafyanın, yanlışlıkla açığa çıkan gizli belgeler veya kaset skandalı gibi bir çıyanlık yapması ihtimal dahilinde. Hal böyle olunca, Tayyip Erdoğan’ın emekli olması ve Abdullah Gül’ün yönetime gelmesi olasılıktan öte bir şey. Yanılırsam, dişlerimi kırmaya hazırım.  
 
HARD DİKS
Ilımlı İslam ve abdestli kapitalizmi eleştiren çok yazı yazdık. Neresinden tutsak elimizde kalıyordu dinci tayfa. Lakin, yapılan eleştiriler, verilen tepkiler bir süre sonra unutuluyordu. Çünkü, yaşanan yamukluklara yenileri ekleniyordu. O karambolda, Türkiye’deki İslamcılığın akılda kalıcı bir terminolojisi oluşmadı. Ilımlı İslam diyorduk, abdestli kapitalizm diyorduk, Yeni Osmanlı filan diyorduk ve daha bir sürü söz. Ama hiçbiri yaşadığımız arızayı tam olarak tarif etmiyordu. Taa ki, bendeniz Ayşenur Arslan’ın “Hard diks diyen hakimin kararı” başlıklı yazısını okuyuncaya kadar. Balyoz mu, Ergenekon mu hangi davadaysa, bir hakim dijital delilleri tanımlarken dili sürçmüş ve hard disk yerine, Türkiye’nin içine düştüğü sarmalın adını vermiş: Hard diks! Bu dönemin toplumsal kalitesinin ip ucunu bu tanımlamada bulabilirsiniz. Balyoz ve Ergenekon davasındaki deliller ancak “hard diks” olabilir. Hatta Türkçe uyumuyla dikis de diyebiliriz. Bu diks bize özgü bir şey. Kürtaj meselesi, ucube, üç çocuk davası, ayranın milli içki olması, yüzde elliyi zor tutmak, ayyaşlık, çapulculuk, Çamlıca Camisi, 4x4 eğitim sistemi o hard diksten bize yansıyan görüntüler. Bu kavramı bize bağışlayan hakimin ağzına sağlık. İleri demokrasi diksiyle bindik bir alamete…