G- 20 sıralamasında Türkiye'nin yerinde şok

G- 20 sıralamasında Türkiye'nin yerinde şok

Erdoğan'ında katıldığı G-20 zirvesine en kalabalık heyetle katıldık. Toplantılara yine konvoylarla ve en lüks araçlar ile gitti. İyi ama biz bu G- 20'de kaçıncı sıradayız biliyor muyuz ?

Dünyanın dolar bazında en büyük ekonomisine sahip 19 ülkesi ve Avrupa Birliği'nden oluşan G20 ülkeleri zirvesi, 3 gün önce  Almanya'nın Hamburg kentinde başladı. İnternet haberin yaptığı analize göre G - 20 sıralamasında Türkiye'nin durumu yine çok parlak değil. İşte o analizin ayrıntıları

G- 20'DE TÜRKİYE KAÇINCI SIRA

19 ülke ile AB üyeleri dünya nüfusunun 64'ünü temsil ederken, dünya ekonomisin ise yüzde 80'inine sahipler.
Peki G20'nin en zengin ülkesi hangisi? Türkiye kaçıncı sırada bulunuyor? Birinci sıradaki ülke şaşırtıcı ancak kişi başı gelire bakıldığında sıralama değişiyor.

SON DURUM

g20-ulkeleri-en-zengin-hangisi-para-siralamasipng8zeuuruf.png

BU HABERİ 16 .11.2015'TE YAPMIŞIZ

Bu haberi G- 20'nin Antalya zirvesi sırasında çeşitli sitelerde yapılan haberlerden derlemişiz.

Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizin iç basında tablolarına pek rastlıyamıyoruz. Başbakan Erdoğan sürekli ekonomik büyüklüğümüz ile övünürken dış basında hergün yeni bir makale ya da Türkiye ile ilgili veriler yayınlanıyor. Antalya'da AKP iktidarının kopardığı zenginlik yaygarasına rağmen ekonomide yaşanan olumsuzluklar devam edecek olursa  Türkiye G-20 Ülkesi olmaya veda edebilir. İşte ayrıntılar

PARİS KATLİAMI GÖLGEDE BIRAKINCA

Vatandaşa son günlerde ardı ardına gönderilen borç ödeme tebliğleri, maliyenin haciz tehditleri ve birbirinden ilginç düzenlemeler ile artırılan vergiler, zamlar da olmasa, medyadan okuduklarımız ve iktidar temsilcilerinden dinlediklerimizle ülkenin gerçektende müthiş bir zenginlik içerisinde olduğuna inanacağız. Ülkeyi yönetenlerin yaşama biçimlerine, harcamalarına baktığımızda müthiş bir zenginlik içerisinde olduğumuz sanılabilir ancak bazı cesaretli kalemlerin yaptıkları analizler doğru çıkarsa, ekonomik seyrimizin geleceği pek parlak görünmüyor.

TÜRKİYE G 20'DE SONA MI GELİYOR?

Son on bir yıllık dönemde ekonomide “sıcak para ile büyüme” dışında bir oyun planı geliştiremeyen Türkiye; artık bu modeli de sürdüremeyeceği bir noktaya doğru giderken, arasında yer almakla övündüğü en büyük 20 ekonomi liginde de küme düşme hattına ilerliyor. AKP’nin 2023 hedefi de çoktan çökmüş durumda. Bu satırlar Naki Bakır İmzası ile Gazetecileronline sitesinde yer alan bir analizden. Analiz çarpıcı verilere dayandırılmış. Naki Bakır yazısını şöyle sürdürüyor.

TOPARLANMAZSAK 2 BASAMAK BİRDEN

İstihdam yaratmayan, borç ve dış açıkları büyüten sıcak paraya dayalı büyüme modeli, iç ve dış faktörlerin etkisiyle giderek işlemez hale gelince, Türkiye ekonomisi irtifa kaybetmeye başladı. IMF projeksiyonları Türkiye’nin, GSYH’ye göre ülke sıralamasında yakın gelecekte 2 basamak düşerek 19’unculuğa ineceğini gösteriyor. Asıl kalkınmışlığın ve halkın refah düzeyinin göstergesi sayılması gereken kişi başına GSYH’ye göre sıralamada ise Türkiye’nin bu yıl yine 2 basamak inerek 67’nciliğe kadar düşeceği tahmin ediliyor.

TÜRKİYE İLK 20 EKONOMİ ARASINA NE ZAMAN GİRDİ?

AKP, “Türkiye’yi en büyük 20 ekonomi arasına soktuk”söylemini sık kullanıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak ayında Brüksel’de düzenlediği basın toplantısındaki“Dünyanın 18’inci büyük ekonomisi olduk. Bundan rahatsız olanların olumsuz girişimleri vardır” açıklaması hafızalarda… Oysa Türkiye’nin bu lige ilk dâhil oluşu, on yıllar öncesine gidiyor. 

G 20 YE ASLINDA 1976 DA 17. EKONOMİ OLARAK ZATEN GİRMİŞİZ

IMF verileri Türkiye’nin, ta 1976 yılında 72 milyar dolarlık milli geliriyle 17’inci büyük ekonomi olduğunu gösteriyor. 1979 yılında 16’ncılığa kadar yükselen Türkiye’nin, askeri yönetimin iş başına geldiği 1980 yılında 20’inci sıraya gerilerken, 1993 yılında 242 milyar dolarlık milli geliriyle yeniden 17’inciliği yakaladığı görülüyor. Türkiye, ani sıcak para kaçışı ile çok ağır bir ekonomik kriz yaşatılan 2001’de ise hızlı küçülmeyle 22’nciliğe geriledi. AKP’nin iş başına geldiği 2002’de 21’inci büyük ekonomi olan Türkiye, 2003’te 18’inci, 2004’te 17’nciliğe yükseldi ve izleyen altı yılda bu sırayı korudu. Türkiye, 2011’de ise Endonezya’nın yükselişi sonucu 18’inciliğe indikten sonra 2012’de ise Hollanda’nın bir basamak düşmesi ile tekrar 17’nci oldu ve 2013’te de bu sırayı korudu.  

İKİ ÜLKE 2014’TE TÜRKİYE’Yİ SOLLUYOR

Projeksiyonlar Türkiye’nin bu yıl ise 19’unculuğa ineceğini gösteriyor. Tahminlere göre 2014 yılında, 17.5 trilyon dolarla ABD en büyük ekonomi olmaya devam ederken, ikinci sıradaki Çin’in GSYH’si 10 trilyon doları aşacak, üçüncü sıradaki Japonya’nın milli geliri de 4.8 trilyon dolara yükselecek. IMF projeksiyonlarına göre 2014 yılında da ilk 20’deki ülkelerin çoğunun sıralaması değişmezken, en dramatik değişimi Türkiye yaşayacak. 18’inci sıradaki Hollanda ile 19’uncu sıradaki Suudi Arabistan’ın birer basamak yükselmesi sonucu Türkiye 2 basamak birden düşerek 19’unculuğa inecek. 

2016 SONU İTİBARİYLE

1999 yılında dünya GSYH’sı (cari fiyatlarla) 32,5 trilyon USD idi. 2015 yılında bu tutar 73,6 trilyon USD’ye yükseldi. Yani son 16 yılda dünya geliri iki kattan fazla arttı.  1999 yılından 2015 yılı sonuna kadar görünüm nasıl değişmiş bir bakalım (Tablolar için kaynak: IMF, World Economic Outlook October 2000 ve October 2016.) Kaynak T 24
20161006121812_ekran-resmi-2016-10-06-12.17.50.png


TÜRKİYE 66 ÜLKENİN ALTINDA
cuma-yazi.jpg

Bir ülkenin GSYH büyüklüğüne nüfusu da etki ediyor. Çin, Hindistan gibi kalabalık nüfuslu ülkelerin ilk 20 ekonomi arasına girmesinde, kalkınmışlığı yanında, hatta bundan daha çok nüfus faktörü etki ediyor. Kişi başına düşen GSYH ise gelir dağılımının da bozuk olmaması şartıyla, bir ülkenin kalkınmışlığı ve refah düzeyi hakkında daha doğru bir gösterge oluşturuyor. Bu yüzden, asıl bu sıralamada Türkiye’nin nereden nereye geldiğine bakmak gerekiyor. Bu bağlamda Türkiye’nin kişi başına milli gelirde çok alt sıralardaki yerinin giderek daha da aşağılara inmesi, ülkenin kalkınmışlık ve refah düzeyinin dünya ile karşılaştırmada göreli olarak azaldığını gösteriyor.



2012’de Türkiye,  TÜİK’e göre 10 bin 497 dolar, IMF’ye göre 10 bin 523 dolarlık kişi başına milli gelirle 64’üncü sırada yer alıyordu. 2013’te ise Türkiye IMF’ye göre 10 bin 815 dolar olan ancak TÜİK’in 10 bin 782 dolarla daha da düşük açıkladığı kişi başına GSYH ile 65’inciliğe indi. 2014’te ise OVP’deki 11 bin 277 dolarlık hedefe karşılık IMF,  9 bin 920 dolarlık kişi başına milli gelir öngörüyor. Buna göre 2013’te kişi başına milli gelirde bir basamak düşerek 65’inci olan Türkiye’nin bu yıl 2 basamak daha düşerek 67’nciliğe inmesi bekleniyor. 

KİŞİ BAŞINA GELİRDE 2 TÜRK 1 YUNAN ETMİYOR 

IMF projeksiyonlarına göre kişi başına milli gelirde Lüksemburg bu yıl 116 bin 134 dolarla açık ara birinciliğini koruyacak. Lüksemburg’u 99 bin 574 dolarla Norveç,  96 bin 635 dolarla Katar, 86 bin 145 dolarla İsviçre, 61 bin 889 dolarla Danimarka izleyecek. 

Buna göre GSYH büyüklüğüne göre ilk 20 ekonomi arasında yer almayan Lüksemburg’da kişi başına gelir Türkiye’dekinin yaklaşık 12 katı. Kişi başına gelire göre bir Norveçli 10 Türk’e bedel… 

Bu yıl öngörülen kişi başına GSYH’ye göre Türkiye, sadece Lüksemburg, Norveç, İsviçre, Almanya, Fransa, ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin değil; İsrail, Bahreyn, Lübnan gibi Ortadoğu ve Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Estonya, Litvanya, Hırvatistan gibi eski Doğu Bloku ülkelerinin de altında... Sıralamada Uruguay, Şili gibi Orta Amerika ülkeleri ve eski Sovyet ülkesi Kazakistan da Türkiye’nin üstünde yer alıyor. Gabon, Panama, Venezuela, Palau, Barbados, Şeyseller bile kişi başına gelirde Türkiye’nin önünde yürüyor. 


TÜM MAKROEKONOMİK HEDEFLER BAŞTAN SAPTI

Fed’in “parasal sıkılaştırma” uygulaması ile para musluklarını kısması ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları üzerine siyaset cephesinde artan istikrarsızlık algısının birleşmesi sonucu, ülke riski hızla yükselen Türkiye, en kırılgan ekonomiler arasında sayılmaya başladı. Bu süreçte sermaye akımları yavaşladı, daha 2013 sonlarında dövizde hızlı bir sıçrama yaşanmaya başladı. Merkez Bankası, dış kaynak gelişini sağlamak amacıyla şok faiz artırımına gitmek zorunda kaldı. Türkiye ekonomisinde iç ve dış nedenlerle girilen“yüksek faiz-pahalı döviz” dönemi, 2014’ün başta milli gelir olmak üzere tüm makroekonomik hedeflerde daha yılın başında ciddi sapmaya yol açtı. 

2014-2016 dönemine ilişkin OVP’de 2014 yılı makroekonomik hedefleri 1.98 TL’lik ortalama dolar kuru öngörüsüne dayanıyordu. Oysa Ocak ayı içinde 2.40 TL’ye yaklaşan dolar, Merkez Bankası’nın müdahaleleri ile bir miktar gerilemekle birlikte hala 2 TL’nin çok üzerinde seyrediyor ve izleyen dönemde kurlar sabit bile kalsa yılın tümündeki ortalama kurun hedefe göre çok yüksek bir düzeyde oluşacağı görülüyor. 

Hükümetin OVP’deki 867 milyar dolarlık 2014 GSYH hedefi şimdiden anlamını yitirirken, IMF tahmini 767.1 milyar dolar düzeyinde. 

OVP’de bu yıl için öngörülen sabit fiyatlarla yüzde 4’lük büyüme hedefine karşılık IMF, ekonomideki gidişatı dikkate alarak Türkiye’nin bu yılki büyüme beklentisini yüzde 3.5’ten yüzde 2.3’e çekti; OECD de tahminini yüzde 3.8’den yüzde 2.8’e indirdi. 

Kişi başına milli gelirin 5 yıl sonra yeniden 10 bin doların altına inme riski ufukta belirdi. Bu yıl 9 bin dolarlı düzeylere inmesi beklenen kişi başına GSYH, dövizdeki yükselişin sürmesi durumunda ise daha da küçülecek.

HAYALİ 2023 HEDEFLERİ

Hükümetin 2023’te Türkiye’yi 2 trilyon dolarlık milli gelirle ilk 10 ekonomi arasına sokma ve kişi başına milli geliri 25 bin dolara çıkarma hedefi de kulağa hoş geliyor. Ancak uzun yıllardır dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan Türkiye’nin son 11 yılda yerinde debelendiği, bu yıl ise girilen yeni ekonomik iklimde en alt sınıra doğru inişe geçtiği görülüyor.  

GSYH’de ilk 10 ekonomi arasına girebilmek için; şu an bu sıraları paylaşan ülkelerin yerinde sayacağı bile varsayılsa, onları yakalayabilmede Türkiye’nin ciddi handikapları bulunuyor. Yıllardır istihdam yaratmayan bir ekonomik büyüme süreci izleyen Türkiye’de çalışan sayısı, özellikle kadınların iş gücüne katılımı, çalışan başına verimlilik ve ortalama eğitim süresi bu ülkelerin çok çok gerisinde. Sadece erkeklerin çalıştığı, kadınların evde oturup çocuk baktığı bir sosyoekonomik yapı anlayışı ile ekonomide ilk 10’a girme hedefi birbiriyle çelişiyor. 2023’te 2 trilyon dolarlık GSYH hedefi yakalanmış bile olsa Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın şu anki düzeyine denk düşen 25 bin dolarlık kişi başına milli gelir öngörüsü dikkate alındığında 2023 hedefleri ile yaratılmaya çalışılan heyecan anlamını yitiriyor.  

AŞIRI DIŞ KAYNAĞA BAĞIMLILIK CİDDİ RİSK

AKP döneminde Türkiye ekonomisine, cari açığı patlatma pahasına “sıcak para” ile finanse edilen büyüme modeli damgasını vurdu. Bu modelin anahtarı ise “düşük kur-yüksek faiz” politikası idi. “Hızlı büyüme” söyleminin aksine, parayla para kazanmaya gelen bu emanet dış kaynağın katkısıyla kağıt üzerinde mutedil bir büyüme süreci sağlandı. Türkiye’nin 2003-2013 dönemindeki ortalama büyüme hızı yüzde 4.9’da kaldı. 

Özellikle 2008-2013 döneminde gelişmiş ülkelerin kendi krizlerini aşmak için yol açtıkları küresel likidite patlamasından en fazla yararlanan gelişmekte olan ekonomilerin başında da Türkiye geldi. Yıllarca tatlı karı görüp gelen yabancı fonlar, ekonomideki döviz arzını patlatıp TL’yi suni biçimde değerlendirdi. Ucuzlayan ithalatta patlama yaşandı, halk borçla tüketime teşvik edildi, bankalar, şirketler dış borç batağına battı, hane halklarının bankalara borcu kat kat büyüdü, sanayi aşırı biçimde ithal girdiye bağımlı hale geldi, Türkiye kazanmadığı dövizleri harcadı, ürettiğinden çok tüketti, cari açık rekorları kırdı. İstihdam yaratmayan bu büyüme modeli, başka ülkelerin üretimi ve istihdam artışına katkı yaptı. “El parası” ile sağlanan ödünç refah artışı, halka “büyüme-kalkınma” diye sunularak oya tahvil edildi. Bu dönemde ekonomide ayrıca, ithal ürün bolluğunun sağladığı düşük enflasyon, özellikle ithalden olmak üzere tüketimden kolayca elde edilen dolaylı vergiler sayesinde kamu maliyesinde iyileşme gibi başka kağıt üzeri“başarılar” birbirini izledi. 

Ancak bu model sürdürülemez nitelikteydi ve şimdi küresel para musluklarının kısılmasıyla Türkiye “Pahalı döviz-yüksek faiz” temelli yeni bir ekonomik iklime geçiş yaptı. Türkiye büyüme ve kalkınması için ulusal tasarrufları büyütme başta olmak üzere daha güvenli yöntem ve stratejiler geliştiremezse önümüzdeki dönemde ekonominin kaderi, küresel para musluklarını tutan elin hareketine endeksli olacak...  

IMF’nin Ankara temsilcisi Mark Lewis de bir yandan Türkiye ekonomisinin yapısından kaynaklanan dirençli yanlarına işaret ederken, asıl “Büyümenin yabancı tasarruflara ve sermaye akımlarına çok bağımlı olduğunu ve durumun da Türkiye’yi en kırılgan ekonomiler arasına soktuğunu” vurguluyor. 

Tamamen dış kaynağa; üstelik de ağırlıkla spekülatif kısa vadeli finansal sermaye niteliğindeki dış kaynağa bağımlı bir ekonominin kazasız belasız yoluna devam etmesi, yani sıcak para ile büyüme sürecinin sür git devamı imkânsız… 

2014’te girilen süreç, iktidarlar için günü kurtarırken, ekonomide ciddi yapısal sorunlar biriktiren ve ülkeye uzun vadede ciddi bedeller ödeten bu modelde denizin bitmek üzere olduğuna işaret ediyor. Türkiye ekonomisinde yeni bir kavşağa yaklaşılıyor.

İlgili Haberler

Kaynak:Haber Kaynağı