‘T.C. insin’ diyen şerefsizdir

‘T.C. insin’ diyen şerefsizdir

Başbakan’ın hocası Osman Altuğ, gelişmeleri SÖZCÜ’ye değerlendirdi.



“Akil listesinde olmayı hakaret sayarım” diyen Prof. Altuğ, “Mustafa Kemal’in emaneti T.C.’ye laf söyleyecek adamın alnını karışlarım” diye meydan okudu

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da hocası olan Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi eski Bölüm Başkanı Prof. Osman Altuğ, gündeme ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundu. Geçen yıl yaş haddinden emekli olan Altuğ (66), Erdoğan’ın öğrencilik yıllarında asistan olarak dersine girdi. Ancak bundan pek bahsetmek istemiyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Tayyip Bey arkadaşımdı. Aynı üniversitede ben asistan, o öğrenciydi ama öğrencim deyince sanki onunla iftihar ediyorum anlamına geliyor. O yüzden pek söylemiyorum. Kimileri de diyor ki; madem senin öğrencin, ne biçim öğrettin öğrencine…” Altu ile Türkiye’yi masaya yatırdık…

Ekonomide üretim önemli

- Yeni emekli oldunuz sayılır. Şimdi neler yapıyorsunuz?




Bilimsel çalışmalara devam. Özel öğretime sıcak bakmadığım için vakıf ünivesitelerinden ders almıyorum. 66 yaşındayım ama kamu yaşım 45… 1968’de Marmara Üniversitesi’nde asistan oldum. Şimdi emekli asistanim. Bir adam mesleğinde para kazanamıyorsa ya o meslekte iş yoktur ya da adamda…



- Siz kazananlardan mısınız?



Çok kazandım ama benim hayatım hep iki basamaklıydı. Bir akademik yanım bir sanayici yanım. 12 yaşından beri sanayiciyim. Bizim şirket yün pamuk, el örgü imalatı yapıyordu. Musevilerin yanında yetiştim. Bu yaşamıma fabrikada kapıda puantör, kapıcı olarak başladım. Hem çalışıp hem okudum.


- Bir yıl önce “Ekonomi striptiz yapıyor” demiştiniz. Durum değişti mi?



Ekonominin iki yanı vardır. Üretim ve para. Bir ülke düşünün bu ülkede 100 yumurta üretilsin. Buna karşılık da 100 lira basın. Horozlara iyi bakarak, yatırımcılara moral vererek yumurta üretimini 200’e çıkardığınızda yumurtanın fiyatı 50 kuruşa düşer ama yumurta üretimini yüzde 50’ye düşürürseniz fiyatı da 2 liraya yükselir. Yani ekonomide önemli olan üretimdir. Türkiye ürettiğinden daha fazla tüketiyor. Ülke ithal cenneti haline geldi. Bu da 12 Aralık 1999’da güçlü ekonomiye geçiş programı denilen Türkiye’ye giydirilmiş deli gömleğinin sonucudur.


- Sözünü ettiğiniz yapının sonuçları neler?



Ürettiğimizden daha fazla tüketmeye başladık. Üretim ve tüketim arasındaki farkı da borçlanarak kapattık. Böylece ekonominin parasal yanı öne çıktı. Üç kağıt ekonomisi oluştu; yani döviz, faiz ve borsa… AKP, güçlü ekonomiye geçiş programı denilen düşük kur yüksek faiz modelini kesinlikle kaldıracağı vaadiyle iktidara geldi ama giderek üçkağıt ekonomisinin en sadık tatbikçisi oldu.


- Doğru model yüksek kur düşük faiz mi?


Aslında 24 Ocak 1980 ile 12 Ocak 1999 arasında bunu uyguladık. Demek ki 20 yıl yapılanlar tamamen yanlışmış. Demirel, Ecevit, Erbakan, Özal ekonomiyi bilmiyormuş. Türk tüketicisi dünyada en yüksek faizi ödüyor. Dünyada üç güzel ses var: Su sesi, para sesi, kadın sesi. Ama olmazsa olmaz bir başka ses var, bu üç güzel sesi dinlemeniz için makine sesi gerekli. Makineler tıkır tıkır çalışırsa üretime dayalı ekonomi olur.

Hormonlu büyüme var

- Peki ekonomi nasıl büyüyor?



İhracat gelirdir. İthalat giderdir. İthalatınız 250 milyar dolar. İhracatınız 150 milyar dolar. Siz 100 milyar dolar zarardasınız. Bu zararı da borçlanarak kapatıyorsunuz ama siz buna zarar yerine açık derseniz insanların aklına dekolte açıklığı gelir. Türkiye’nin borç ödeme sorunu yoktur. Çünkü borcunu ödemez. Dünyanın en yüksek faizini verir. Büyümeye gelince, 4 katlı binaya 5. katı çıktım, yüzde 25 büyüdüm. Bunun adı hormonlu büyümedir. Türkiye büyüyor ama borçlar da büyüyor.


- Başbakan, 130 milyar dolara yükselen döviz rezervlerinin rekor kırdığını söyledi.



Peki bu para senin paran mı? 600-700 milyar dolar gibi iç ve dış borcun var. Bu para kimin? Borç aldığın para. Borcu kaç faizle alıyorsun? Diyelim ki yüzde 22 faizle alıyorsun. Döviz rezervini yabancı bankaları yüzde kaçla yatırıyorsun? Ortalama yüzde 22 ile borç almışız yüzde 5’le yabancı bankaları döviz rezervini yatırmışız. Arada yüzde 17 fark var. Ödediğimiz haraçtır. Ayda yaklaşık 1.5 milyar dolar civarında…


- Peki vergi sistemimiz?


Para ekonomisinde 500 bine kadar olan faiz gelirlerinden vergi almıyorsun ama asgari ücretten vergi alıyorsun. Demek ki üç kağıtçılar haklı. Zaten siyasetin finansmanında halk yok. Siyasetin finansmanını parası olan yapıyor. Türkiye’de siyasi partiler deftere kitaba faturaya tabii değildir. En büyük kara para siyasi partilerdedir. Şimdi anayasa görüşmeleri yapılıyor. Siyasi partilerin finansmanıyla ilgili en ufak çalışma yok. Bir ülkede vergide adaleti sağlayamıyorsanız sözlüklerden adalet kelimesini çıkartmak gerek.

Doktor yerine üfürükçü…

- Anlattığınız olumsuzluklara rağmen AKP’nin oy oranında ciddi bir düşüş yok…


18 milyon genç yoksulluktan bekar. Üniversiteleri fabrika gibi düşünün. Öğrenciler de o fabrikanın mamülleri. Eğer mamüllerine pazarda yer bulamıyorsa bir halta yaramıyor demektir. Mezunların yüzde 56’sı işsiz… Sonuç: Ninni sistemi. Ekonomik durum ise: Götürene maaşallah götüremeyene inşallah.



- Akillik teklifi size gelseydi cevabınız ne olurdu?




Diyelim ki ben başbakanım. Türkiye’nin sorunlarını çözmek için görev almışım. Bu akıllı adamların benden akıllı olması lazım ki ben onlara akıllı diyeyim. Akillik yoktur uzmanlık vardır. Başbakan’ın tayin ettiği kişilerin geçmişi ne? Hangi konuda uzmanlar? Halk doktor yerine üfürükçüye mi gidecek? Ben o listede olsam bunu hakaret sayardım. Onlar akıllıysa ben deliyim. Bu 75 milyona hakarettir.


- Son günlerdeki T.C. tartışmaları için ne diyorsunuz?


T.C. birileri yazdı yazmadı diye ne var olur ne yok olur. Ama T.C.’yi yazdık yazmadık diyenlerin yok olmasına sebep olur. Bizim en kıymetli hazinemizdir ve Musta Kemal’in emanetidir. O emanetine laf söyleyecek adamın ben alnını karışlarım. T.C. diyen şerefsizdir. Türkiye Cumhuriyeti diyeceksin. T.C. insin kalksın diyenler de şerefsizdir.


Hande ZEYREK / SÖZCÜ