Sn. Başbakan; İç Savaş Çağrısı'mı Bu?

Sn. Başbakan; İç Savaş Çağrısı'mı Bu?

"Sen yüz bin toplarsan ben milyon…” Bu ne? Kimin karşısına kimi topluyorsunuz Sn. Başbakan? İç savaş çağrısı mı bu? Başbakan; konuşmanızda geri adım atmanız bile gözlerinizdeki dehşeti sergilemeye yetiyordu....

İhracatçılara konuşma yapan Başbakan Erdoğan’da bariz bir panik vardı. Öyle ki, zaman zaman “camdan” okumayı bırakıp, sinirlerine hakim olamadan spontane konuşmayı denedi.
3.Köprüye ismini verdiği Yavuz Sultan Selim’den daha padişahtı.

İstanbul İdari Mahkemesinin verdiği “yürütmeyi durdurma” kararına hiç değinmedi, onu Bülent Arınç’a bıraktı.
Yürüyenlerin halk değil, kışkırtıcılar olduğunu söyledi. “Bir grup marjinal” diyordunuz ama bu bir grup değil, binlercesi kışkırtıcı olabilir mi?
Ah, hakkını da vermek lazım: “Biber gazı aşırı kullanılmıştır, Bakanlık bu konuyla ilgileniyor,” demek mecburiyetinde kaldı. Oysa hepimiz biliyoruz sizin onayınız olmadan tek bir gaz bombası atılamazdı.

Bir ara öyle daldı gitti ki, kim olsa yerinden sıçrardı: Medyanın olayları yanlış değerlendirdiğini, bir kısım medyanın olayı tahrik ettiğini söyledi.
İnsanların dünden bu yana haberleri yurt dışından aldığını, yerli kanallarda ise dizi filmlerle, dikiş nakış belgesellerinin döndüğünü hiç umursamadı.

Evet, Başbakan’ın konuşmasında hissedilir biçimde panik vardı.
Ekrana çıkan her şeye, herkese, ota “moka” yorum yapmayı pek seven psikiyatristler, gazeteciler, akiller dillerini yutmuş gibiydi, hiçbiri bu güzelim “ortayı” gole çevirmeye yanaşmadı.

Arkeologlar ayağa kalkmadı, fırıncılar ayağa kalkmadı, orasına burasına müdahale edilen “femen” kadınlarımız dahi itiraz etmedi, hangi gece karısıyla halvet etmesi gerektiğini “adamlara” dikte etti, çıt yok. “İki ayyaş” dedi, Hüseyin Çelik toparlamaya çalıştı.
Veziri bile olmayan padişah tavrına ilk kez karşı konduğunu görünce, arkasına bir baktı ki, kimsecikler yok.

Bakmayın ihracatçıların alkışına, grup toplantısındaki ayağa kalkıp tezahüratlar edilmesine…
Parti içinde bile artık “bu kadar olmaz,” demeye başladılar.
On yıldır yalamadık yerini bırakmadıkları Başbakan Erdoğan’a, “liboşlar”bile itiraz eder oldular: “Bu kadar da olmaz ama…” gibisinden, kısık sesle.
Şimdi nereye döneceklerini de şaşırmış durumdalar. Halk hareketini olumlasalar, işlerinden bile olabilir garibanlar, yok eğer hükümeti tutsalar artık ömürlerinin Ali Kemal kadar bile olmayacağının farkındalar.

Daha önce Twitter’da yazmıştım, olaylar bu noktaya gelmeden: “Gezi Parkı bir milattır ve tarihe altın harflerle geçecektir,” diye.
Gerçekten bir milattır Gezi Parkı. Başbakan hiç düşünmüyor mu, danışmanları ona söylemiyor mu? Gezi Parkı “nire”, Antalya, Muğla, Kayseri, Hatay, Gaziantep, Kütahya vb… “nire”?

Hyde Park’ı örnek verdi Başbakan ve ekledi: “Sorsan bunlara Hyde Park’ın kaç dönüm olduğunu bilmezler.” İyi de Sn. Başbakan, Hyde Park’ın ne kadar olduğunda bize ne? Bizi Gezi Parkı da ilgilendirmiyor aslında, bizi Türkiye’nin gidişi ilgilendiriyor. Gaziantep’teki vatandaş sabah saat 05’e kadar ayaktaysa, bunu Taksim’deki bir parkın yerle bir edilmesiyle açıklayamazsınız.
Artık, Melih Gökçek’in yutkunarak baktığı Atatürk Orman Çiftliği de kurtulacaktır bu sayede. Selimiye Kışlası’na da dokunamayacaksınız, Mimar Sinan Üniversitesi’ne de…

Mesele Gezi Parkı değil Sn. Başbakan, mesele “ben karar verdim, yapılacak ”buyruğu. Bunu anlamanız gerek.
Daha önce “AVM ve rezidans yapılacak, karar verdik,” söyleminden bu sabah, “kesinleşmiş bir karar yok, belki müze yaparız,” söylemine geri adım atmanız bile gözlerinizdeki dehşeti sergilemeye yetiyordu.

Artık dengeler istediğiniz gibi gramları terazinin kefesine koymakla oluşmayacak, bu belli oldu ve bunu da çıplak biçimde anladınız.
Değilse, Gezi Parkı’nda “enfiye” çekildiğinde neden tüm Türkiye hapşırsın. Danışmanlarınıza hiç sormayın bu cümlenin anlamını, bilmezler. Ben söyleyeyim.: Nikolay Gogol’ün “Bir Deli’nin Hatıra Defteri”nde alıntıdır. Orijinali de “Fransa enfiye çekmezse İspanya hapşırmaz”dır.
Artık çaresizliğin ne olduğunu AKP’de öğrenmiş durumda.

“Sen yirmi kişi toplarsan ben 200 bin toplarım, sen yüz bin toplarsan ben milyon…”
Bu ne? Kimin karşısına kimi topluyorsunuz Sn. Başbakan? İç savaş çağrısı mı bu? Kim sizin düşmanlarınız, karşısına yüz binleri yığdığınıza göre?
Çaresizliğin ne korkunç bir şey olduğunu yaşayarak görüyorlar.
Biber gazı, tazyikli su, cop…
Artık atom bombası atmanız lazım gibi geliyor bana.