Ruanda ile Suriye'nin ne ilgisi var

Ruanda ile Suriye'nin ne ilgisi var

Dünya, 1994'te yaşanan Ruanda'daki soykırım ile sarsıldı. Can korkusuyla çok sayıda Ruandalı, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne sığındı. Ruanda soykırımının sorumlularının Fransa, Almanya ve Belçika olduğu çok sonra ortaya çıktı. Suriye'den Türkiye'ye kaçan

1994 Ruanda Soykırımı sırasında çok sayıda Ruandalı, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne sığındı. Büyük bir bölümü soykırım kavramını ve ardındaki güçleri anlayacak kadar bilgi sahibi değildi. Ancak Ruanda toprağının kurulmasını araştıranlar, sorumluların Fransa, Almanya ve Belçika olduğunu anlayabilirdi.

Sığınmacılar arasında soykırıma alet olmuş insanlar da vardı. Ruanda halkının bizzat içinden gelen insanlardı onlar. Batılıların hesabına çalışan bu kişiler soykırımdan dolayı yargılanmadıkları gibi Kongo Cumhuriyeti’ni de mahvettiler. Toplam ölü sayısı 5 milyonu geçti. Böylelikle Kongo’da da bir soykırım gerçekleşmiş oldu.

Bu ölülerin üzerinden Batı Avrupa biraz zenginleşmeye devam etti. Ama yetersizdi. 2000 senesinden sonra da iyice fakirleşmeye başladı, ekonomik krizler durmak bilmedi. Acilen yeni kaynaklara başvurmak gerekiyordu ve ancak Ortadoğu ile Kuzey Afrika rahatlık sağlayabilirdi. Böylelikle Kuzey Afrika karıştırıldı.

Bu bağlamda Suriye, Ruanda’ya çok benzemekte. Suriye’den kaçıp Hatay’a, Gaziantep’e ve daha nice yerleşim birimlerine gelenler arasında elbette ki çocuklar, kadınlar ve masum insanlar bulunmakta. Fakat içlerinde “seçilmiş” kişiler de mevcut. Yani bundan 2-3 sene önce, Esad’ın ABD planlarını reddetmesinden sonra seçilmiş gruplar. Libya, Tunus ve Mısır’ın aksine, planları reddeden ülke oldu Suriye. ABD için ise durum açıktı : ya kabul edilecek ya da Arap Baharı başlatılacak. Ya gizli pazarlık ya da savaş. Ortası yok.

Tıpkı Kongo’da olduğu gibi, Türkiye’de de ölüler olacaktı... ABD, değerli pazarını kaybetmemek için, her türlü yola başvuracak, Türkiye de maşası olacak, hatta Suriye’ye karşı savaşacaktı. Maalesef ki maalesef, bir Rusya, bir Cin yahut bir Latin Amerika ülkesi gibi ABD’ye karşı olmayacaktı. Suriye yönetimine ancak beddua edecekti. Bu yüzden de zaten kaybedecekti.

Arap Baharı adıyla duyulan gelişmeleri, uluslararası medyaların duymazlıktan geldiği araştırmacılar yirmi sene önce yazıyorlardı. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi... Arap Baharı, ülke sınırlarının değişmesi, iki Sudan, vs. Benim çok sevdiğim bir abim, daha Abdullah Öcalan yakalanırken ve insanlar türlü senaryolar yazarken, bugün olanları anlatıyordu. Büyük Israil projesi hakkında söylenen binlerce söz keşke paranoyaklık olsaydı! Fakat otuz yıl geçti, tüm yazılanlar, en ince ayrıntısına kadar gerçekleşti.

Kabe imamı da Esad’a beddua ediyormuş. Ama neden ? ABD planını kabul etmediği için mi ? Devletini satmadığı için mi ? Halbuki asıl ayaklanma, asıl direniş Körfez ülkelerinde yaşanıyor. Arabistan ve Yemen’de. Bu direnişlerin boyutları korkunç. Acaba neden Kerry ya da Hollande’dan yorum gelmiyor bu ülkeler için ? Garip değil mi sizce de ?

Ama hâlâ Kabe imamı gibi bedduadan yanaysanız, size küçük bir bilgi : Cenevre’de bulunan caminin imamı da, Suriye özgür Ordu’suna beddua ediyor. ABD’nin askerlerine, AKP’nin benimsediği gruplara. Tabii bir de Suriyeli bir annenin bedduası vardı, aylar önce, yandaş medyaya yansımadı.