Milliyet'ten Derya Sazak'ta Gitti

Milliyet'ten Derya Sazak'ta Gitti

“Değerli çalışma arkadaşlarım,Genel Yayın Yönetmenliği görevimden ayrılıyorum.

MİLLİYET'DE DERYA SAZAK DEPREMİ 

AKP medyasının derin kalemleri, Sazak’ı darbecilikle itham edip sokak muhalefetini örtülü olarak tehdit etti. Aynı gün Sazak görevi bırakmak zorunda kaldı
 
Bir süredir AKP’ye uyumlulaşma sancıları yaşayan Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak yerini Fikret Bila’ya bırakmak zorunda kaldı.
 
Sazak’ın, Can Dündar’ın zorunlu izne çıkarılmasına direndiği ve Erdoğan Demirören’le bu konuda gerilim yaşadığı söylenmişti.
 
Sazak ayrıca dünkü (29 Temmuz) köşesinde “Eylül sendromu” başlıklı bir yazı yazmış, Gezi olaylarındaki polis şiddetini ve medya üzerindeki baskıları eleştirdi.
 
Sazak’ın bu yazısı üzerine AKP medyası harekete geçmiş, Star’ın “derin” kalemlerinden Fehmi Koru, bugünkü (30 Temmuz) köşesinde Sazak’ı darbecilikle itham eden ve sokak muhalefetini örtülü olarak tehdit eden “Gelecekleri varsa…” başlıklı bir yazı yazdı. Sazak’ın aynı gün görevden alınması dikkat çekti.
 
SAZAK'IN VEDA MEKTUBUNU MEDYA TAVA YAYINLADI
 
“Değerli çalışma arkadaşlarım,
 
Genel Yayın Yönetmenliği görevimden ayrılıyorum.
 
Birlikte çalıştığımız 9,5 ay süresince; Milliyet kimliğinin yeniden inşası ve yapılandırılması sürecinde, İmralı Tutanakları başta Obama röportajı, Gezi Parkı haber ve yorumlarıyla Türkiye’de dürüst, namuslu, saygın gazeteciliğin –istenirse- pekâla yapılabileceğini kanıtlayan değerli çalışma arkadaşlarıma özverili ve başarılı çalışmalarından ötürü teşekkür ederim.
 
Bu teşekkürde en büyük payı Tahir Özyurtseven, Umut Alphan, Bertan Ağanoğlu, İlke Gürsoy yönetimindeki Yazı işleri ekibimiz, Haber Araştırma, Ekonomi, Dış Haberler, Ek Yayınlar, Spor ve Fotoğraf servislerimizle, yurtiçi ve yurtdışında gece gündüz çalışan muhabirlerimiz ve yazarlarımız hak ediyor.
 
Aynı teşekkürü idari servislerdeki arkadaşlarımıza, baskı, teknik, satış, pazarlama ve reklamdan sorumlu tüm çalışan ve yöneticilerimize iletirim.
 
Milliyet Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstlenen arkadaşım Fikret Bila’ya yeni Ankara Temsilcimiz Serpil Çevikçan ve Ankara Haber Müdürlüğü’ne getirilen Gökçer Tahincioğlu’na başarılar dilerim.
 
Sevgi ve saygılarımla,
 
Derya Sazak”
 
***
 
EYLÜL SENDROMU
 
Mısır’da korkulan oldu. Darbeden bu yana Adeviye Meydanı’nda Mursi’ye destek veren kitlelerin üzerine ateş açıldı. ‘Kanlı Cumartesi’nin bilançosu ağırdı: En az 74 insan can verdi.
 
İslamın kutsal Ramazan ayı sadece Mısır’da değil, Tunus’tan, Pakistan’a, Suriye’ye geniş bir coğrafyada ‘kanlı’ geçiyor.
 
Devrimler, darbeler, iç çatışma ve isyanlar, suikastlar, katliamlar dalga dalga yayılıyor.
 
Bu coğrafyanın ortak bir yazgısı var:
 
Harcı, ‘otoriterlikle’ karılmış. Demokrasi kültürü yerleşmemiş. Arap milliyetçiliği üzerine inşa edilen particilik, ordu destekli yönetimlere diktatörlük yolunu açmış. İktidarlar etnik yapı kadar mezhepçilikten de beslenmiş. ‘Soğuk savaş’ın son bulmasıyla birlikte Ortadoğu’daki dengelerin de hızla değiştiğine tanık oluyoruz.
 
İran’da Şahı deviren ‘Humeyni Devrimi’nden otuz yıl sonra ‘Arap Baharı’yla Tunus, Libya, Mısır’da diktatörlükler son buldu.
 
Suriye ise kanlı bir ‘iç savaş’a sürüklendi.
 
Onca kan dökülmesine, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına, yüz binden fazla sivilin ölmesine yol açan Esat, iktidarını sürdürebiliyor. Çünkü bu coğrafyada artık çok iyi bildiğimiz gibi dış müdahaleler, istenen sonucu doğurmuyor. ‘Zorla demokrasi olmuyor!’
 
Saddam’ın Irak’ı iki kez ABD ağırlıklı Batı koalisyonun müdahalesine, işgaline uğramasına karşın ‘Saddam sonrası’ beklenen huzura, istikrara ulaşabilmiş değil. Kaddafi’nin Libyası için de benzer sonuca gidebiliriz.
 
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in Mursi’yi işbaşına getirerek, denediği ‘demokrasi’ tecrübesi ise ordu darbesiyle son buldu.
 
Normal olan ‘seçilmiş’ yönetime, sorunlar ne denli ağır olsa da, tahammül edebilmek, kararı seçimde Mısır halkına bırakmaktı.
 
Ordu bunu yapmadı.
 
Mursi’yi devirdi.
 
Ancak ‘darbe’nin Mısır’da çok daha sorunlu ve kanlı bir dönemi başlattığı da görülmekte.
 
Milyonlarca insanın toplandığı meydanları tankla, askerle polisle, milis gücüyle zaptedebilmek olası mı? İşte ‘cuma’ protestolarına müdahalenin sonucu, kanlı bir katliam oldu.
 
Yazık oldu Mısır halkına.
 
Ülke yönetilemez hale geldi.
 
İnsanlar yoksul, işsiz, umutsuz!
 
Darbeciler tarafından eziliyor, Mursi’yi geri getirme uğruna can veriyorlar.
 
‘Arap baharı’nın üzerine kan çiçekleri açıyor.
 
Tahrir, özgürlük meydanı artık darbecileri alkışlıyor.
 
Adeviye’de insanlar katledilirken, havai fişeklerle kutlama yapılıyor!
 
Açık rejim, özgür medya
 
Bugün Mısır’da yaşananları dehşet ve acıyla izliyoruz.
 
Kapalı ve karanlık rejimler işte böyledir.
 
Aklı ve vicdanı olan herkes, ‘cuma’ protestolarında olacaklardan kaygı duyuyordu.
 
Darbeciler, ‘Adeviye Meydanı’na çıkmayın’, çağrısı yapıyorlardı.
 
Bunun anlamı, topluma korku salmak, ‘olacaklardan biz sorumlu değiliz’ mesajı vermekti.
 
Nitekim ‘korkulan oldu’, miting dağılırken, kara giysili polislerle birlikte paramiliter güçler de ateşe başladı. Muhtemeldir, çatılardaki ‘sniper’lar da işbaşındaydı.
 
Biz bu filmi 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda görmüştük.
 
Havanın kararmaya başladığı ve artık mitingin dağılmaya başladığı saatlerde kalabalığa açılan ateş sonucu 30’dan fazla insan hayatını kaybetti. Yüzlerce kişi yaralandı.
 
Az daha Gezi’de de aynı şey yaşanabilirdi.
 
Polisin Taksim’i trafiğe açıp, Gezi Parkı’na girme hazırlığı yaptığı gece, gaz fişekleri altında İçişleri Bakanı Muammer Güler’e telefonda Harbiye ile Divan Oteli arasına sıkışan insanların ezilebileceği, parktaki çadırların tutuşması halinde oradaki gençlerin topluca ölebileceğinden söz ederken, ‘1 Mayıs katliamı’nı örnek göstermiştim. Kitlesel eylemlere ne pahasına olursa olsun, orayı dağıtma, zaptetme duygusuyla müdahale edilirse kimsenin hesap etmediği bir kıyım atmosferine girmenin en fazla birkaç dakika alabileceğini söylemiştim.
 
Madımak’ta ateşe verilen otelde 37 aydın katledilmedi mi?
 
Allahtan, o gece sağduyu hakim oldu.
 
Polis, Gezi’ye girmekten vazgeçti.
 
CNN International’in Taksim’den ‘canlı yayın’a geçtiği gece Milliyet muhabirleri ve yazarlarıyla Gezi’deydik. Hem insani hem de mesleki görevimizi tam olarak yaptığımızı Mısır’da olanlardan sonra daha iyi anlıyoruz.
 
Ne yazık ki, Gezi’deki olayları bastırma adına sergilenen orantısız güç de beş gencimizin hayatını aldı.
 
Türkiye’de siyasetin tüm tarafları, partilerden, sivil topluma, gencinden yaşlısına ‘demokrasi’nin değerini bilmeli.
 
Taksim’den, Tahrir’e, Adeviye’ye yaşananları tekrar tekrar anlamalı, sorgulamalıyız.
 
Ne komplo, ne ordu?!
 
Tek yol demokrasi.
 
Açık rejim, şeffaf toplum.
 
Özgür medya!
 
Türkiye’de son aylarda yine ‘bulanık suda’ avlanmak isteyenler, ‘durumdan vazife çıkarmaya’ çalışanlar var: Bunların bir kısmı ‘Eylül’de bir şeyler olacak’ fısıltısını yayarken, bir kısmı da medyayı susturmaya, gazetecileri işinden gücünden etmeye çalışıyor.
 
‘Eylül sendromu’nu peşinen reddediyoruz.
 
Milliyet olarak, gazeteciliğin daima sivil, demokrat, hak, hukuk, adalet kavramlarına bağlı, özgürlükçü bir ortamda yapılacağına inanıyoruz. Kürt sorununun da aynı anlayışla çözüleceğine inancımız tamdır.
 
Türkiye, Suriye sınırındaki tuzaklardan kendisini koruyacak siyasi birikime sahiptir.
 
İyi haftalar, saygılar.