Hasan Efe Uyar: “erdoğan, Tayyip’e Recep’i Emekli Aylıkları Düşük Diye Şikâyet Ediyor”

Hasan Efe Uyar: “erdoğan, Tayyip’e Recep’i Emekli Aylıkları Düşük Diye Şikâyet Ediyor”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, “Resmi verilere göre, emekli aylığı alan 10 milyon 247 bin emeklimiz varken bu emeklilerimizin 5 milyon 60 bini ya iş arıyor ya bir işte çalışıyor. Neredeyse her iki emeklimizden biri iş gücüne dahil olmak istiyor. Neden? Çünkü emekli aylıkları ile emeklilerimiz karnını dahi doyuramıyor. Cumhurbaşkanı, sanki emeklilerin bu durumunda hiç sorumlu değilmiş gibi, emekli aylıkları kabul edilemez diyor, yani kendisini yine kendisine şikâyet ediyor. Yani Erdoğan, Tayyip’

CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, “Resmi verilere göre, emekli aylığı alan 10 milyon 247 bin emeklimiz varken bu emeklilerimizin 5 milyon 60 bini ya iş arıyor ya bir işte çalışıyor. Neredeyse her iki emeklimizden biri iş gücüne dahil olmak istiyor. Neden? Çünkü emekli aylıkları ile emeklilerimiz karnını dahi doyuramıyor. Cumhurbaşkanı, sanki emeklilerin bu durumunda hiç sorumlu değilmiş gibi, emekli aylıkları kabul edilemez diyor, yani kendisini yine kendisine şikâyet ediyor. Yani Erdoğan, Tayyip’e Recep’i emekli aylıkları düşük diye şikâyet ediyor” dedi.

CHP İşçi Sendikaları, STK ve Meslek Kuruluşlarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, bugün parti genel merkezinde haftalık emek ve çalışma gündemini değerlendirmek üzere basın toplantısı düzenledi. Uyar’ın açıklamalarışöyle:

“KAMU EMEKÇİLERİNE VE EMEKLİLERİNE İKTİDARIN UYGUN GÖRDÜĞÜ ZAM, TAHMİNİ ENFLASYONUN KAT BE KAT ALTINDA KALDI”

“Bilindiği üzere, 1 Ağustos’tan itibaren yaklaşık 4 milyon memur ve 2 buçuk milyon memur emeklisini ilgilendiren kamu toplu sözleşmesi görüşmelerinde uzlaşma sağlanamadı ve süreç hakem kuruluna gitti. Sendikaların yüzde 70 zam talebine, kira yardımı talebine, en düşük memur maaşının 45 bin TL’ye yükselmesi talebine karşılık, iktidar önce 2024 yılı için 14 artı 9 puan teklif etmiş, daha sonra ise bu teklifini sadece birer puan arttırarak yüzde 15 artı 10 puan olarak revize etmişti. Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon tahminini tam 36 puan güncelleyerek yüzde 58’e yükseltirken kamu emekçilerine ve memur emeklilerine yani toplamda 6 buçuk milyon kişiye ve ailesine iktidarın uygun gördüğü zam, tahmini enflasyonun kat be kat altında kaldı.

“GREV HAKKI OLMAYAN BİR EMEKÇİ, SAVAŞTA SİLAHI OLAN AMA MERMİSİ OLMAYAN BİR ASKER GİBİDİR”

Halihazırda süren ve hakem kuruluna giden bu görüşmeler, bir toplu pazarlık görüşmesi değildir. Çünkü toplu pazarlık görüşmeleri iki tarafın eşit şartlar altında olmasını gerektiren görüşmelerdir. Toplu görüşme masasında önerilen rakamlar, sendikal haklara yönelik kısıtlamalar göz önüne alındığında, görüşmeler sadece ‘mış’ gibi yapılmaktadır. Yani kısacası bu bir aylık süreçte toplu pazarlık, kamu emekçilerine ve emeklilerine toplu bir sefalet dayatması yapılmıştır. Kamu emekçilerinin mevcut sendikalar yasasında grev hakkı yok. Yani örnek vermek gerekirse, emekçilerin toplu pazarlık masasında taleplerini kabul ettirebilmek için hiçbir yaptırım güçleri yok. Grev hakkı olmayan bir emekçi, savaşta silahı olan ama mermisi olmayan bir asker gibidir.

“ERDOĞAN’IN ATAMALARIYLA OLUŞAN HAKEM KURULUNDA, EMEKÇİLERİMİZİ MEMNUN EDECEK BİR SONUÇ ÇIKMAYACAĞI MALUMUN İLANI OLACAKTIR”

Bir diğer husus ise yüksek hakem heyetinin yapısı. Pazarlık süreci, şu an yüksek hakem kurulunda. Hakem kurulunun 11 üyesi var. Bunların 7’sini bizzat Erdoğan atıyor. Bizzat ağırlığı Erdoğan’ın atamalarıyla oluşan bu hakem kurulunda, emekçilerimizi memnun edecek bir sonuç çıkmayacağı malumun ilanı olacaktır. Kısacası sendikalar yasasının anti demokratik yapısıçözülmeden, kamu emekçilerinin grev hakkı anayasal güvence altına alınmadan bu toplu pazarlık masası, toplu dayatma masası olarak kalmaya devam edecektir.

“27 AYLIK DÖNEMDE, ÜLKE EKONOMİSİNİ FELAKETE SÜRÜKLEYEN ERDOĞAN, KENDİ KENDİNE YENİLMİŞ OLDU”

Dün bildiğiniz üzere, Merkez Bankası politika faizini 750 baz puan arttırarak yüzde 25’e çekti. Hatırlanacağıüzere, Erdoğan’ın sözde 27 aylık nas süreci haziran ayında politika faizlerinin 6 buçuk puan artışla yüzde 15’e yükseltilmesi ile son bulmuştu. Kendisi geçmişte ne demişti, bir kez daha hatırlayalım: ‘Neymiş efendim? Faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Elhamdülillah biz doğru yoldayız. Çünkü faiz, zengini daha zengin; fakiri daha fakir yapar hükmü bize öyle sıradan gelen bir hüküm değil.’ 27 aylık dönemde, ülke ekonomisini felakete sürükleyen Erdoğan, böylece kendi kendine yenilmiş oldu. Geçmişte faizlerin düşürülmesi zaten bir anlam ifade etmemiş, piyasa faizleri ile politika faizleri arasındaki makas da git gide açılmıştı.

“GEÇMİŞTE ISRARLA İZLENİLEN YANLIŞ POLİTİKALARIN ACI SONUÇLARINI, BUGÜNDEN SONRA DAHA FAZLA HİSSEDECEĞİZ”

Geçmişte inatla, ısrarla izlenilen yanlış politikaların acı sonuçlarını, bugünden sonra ne yazık ki daha fazla hissedeceğiz. Faiz kararı ile ücretleri enflasyon karşısında eriyen ücretli emekçilerin, neredeyse ikinci bir geçim kaynağına dönüşen kredi ve kredi kartı borçları daha fazla artacak. Normal vatandaşların artık krediye erişimi zorlaşacak, kredi kartı harcamalarında borçlanma oranı artacak. Bunun sonucu da iç talep daha fazla daralacak. Şirketlerin çalışan alırken daha tereddütlü davranmasına, ücret artışlarına karşı daha mesafeli davranmasına neden olacak. Hatta ilerleyen zamanlarda iş yeri iflas sayılarında da artışlar yaşanacak. Bunun neticesi kitlesel işsizliğin artmasının önü açılacak.

“SADECE 12-25 AĞUSTOS TARİHLERİNDE EN AZ 23 İŞÇİMİZ, EVİNE BİR DİLİM EKMEK GÖTÜRMEK İÇİN İŞ CİNAYETLERİNDE YAŞAMINI YİTİRDİ”

Bilindiği üzere ülkemiz iş cinayetlerinin en çok yaşandığıülkeler sıralamasında zirvede. Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sıradayız. Elbette iş cinayetleri önlenebilir ve her gün ortalama 5 işçimizi kaybetmeyebiliriz. Ama karşınızda bu cinayetleri kimi zaman fıtrat, kimi zaman kader diye tanımlayan; kimi zaman da işçileri suçlayan bir iktidar olunca ne yazık ki ülkemizde çalışma yaşamı da savaş alanından farksız olmuyor. Sadece 12 Ağustos ile 25 Ağustos tarihleri arasında en az 23 işçimiz evine bir dilim ekmek götürmek için iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu tarihlerde en genci 19, en yaşlısı 79 yaşında olan emekçilerimizi kaybettik. Cemil Üzümcü isimli yurttaşımız, 79 yaşındaydı, emekliydi ama bu yaşında emekli aylığı ile geçinemediği için sokaklarda simit satıyordu. Bakın, 79 yaşında emekli bir vatandaşımız, evinde dinlenmesi gerekirken çocuklarıyla, torunlarıyla vakit geçirmesi gerekirken, çalıştığı sırada sokaklarda can veriyor. İşte AKP Türkiye’sinin gerçeği tam da budur. Bugün yaklaşık 9 milyon emekli ve hak sahibi 7 bin 500 TL’nin altında aylıkla geçinmeye daha doğrusu hayata tutunmaya çalışıyor. Açlık sınırının 12 bin TL’ye dayandığı, iğneden ipliğe her şeye her gün zam geldiği; sebzenin, meyvenin, 1 kilo peynirin lüks olduğu ülkemizde, emeklilerimize sadece açlıkla yaşamak değil, aç kalmamak için çalışırken hayatını kaybetmek de düşüyor.

“ERDOĞAN, TAYYİP’E RECEP’İ EMEKLİ AYLIKLARI DÜŞÜK DİYE ŞİKÂYET EDİYOR”

Resmi verilere göre, emekli aylığı alan 10 milyon 247 bin emeklimiz varken bu emeklilerimizin 5 milyon 60 bini ya iş arıyor ya bir işte çalışıyor. Neredeyse her iki emeklimizden biri iş gücüne dahil olmak istiyor. Neden? Çünkü emekli aylıkları ile emeklilerimiz karnını dahi doyuramıyor. Cumhurbaşkanı, sanki emeklilerin bu durumunda hiç sorumlu değilmiş gibi, emekli aylıkları kabul edilemez diyor, yani kendisini yine kendisine şikâyet ediyor. Yani Erdoğan, Tayyip’e Recep’i emekli aylıkları düşük diye şikâyet ediyor.

“İKTİDAR, KENDİSİNE YAKIN MÜTEAHHİTLERE, YANDAŞLARINA, TEFECİLERE DOSTKEN KENDİÜLKESİNİN EMEKÇİLERİNE DÜŞMANLAŞMIŞ DURUMDADIR”

Doğasıyla, havasıyla, tarihi güzellikleri ile dünyada eşi benzeri olmayan cennet ülkemiz, emekçilerimiz için ne yazık ki üzülerek söylüyorum, artık bir cehenneme dönüşmüş durumdadır. Son bir ayda Edirne’den, Kars’a, Gaziantep’ten İstanbul’a ülkenin dört bir yanında, işçilerimiz alın terinin karşılığını alabilmek için grevdeler, eylemdeler. Sadece son bir ayda 30’a yakın işyeri eylemleri gerçekleşti. Emekçilerimiz, iktidar tarafından yaratılan bu sefalet ve açlık düzenine karşı onur ve haysiyet mücadelesi yürütüyorlar. Bu iktidar; kendisine, kendisine yakın müteahhitlere, yandaşlarına, tefecilere dostken, kendi ülkesinin emekçilerine de bir o kadar düşmanlaşmış durumdadır. Basın emekçileri, enerji işçileri, maden işçileri, belediye işçileri, sağlık işçileri, Tanzanya’da çalışıp ücretlerini alamayan inşaat işçileri, Cengiz tarafından yapılan metro inşaatında çalışan işçiler, son bir aydır insanca yaşanabilecek bir ücret için taleplerini dile getiriyorlar. Yine son bir ayda Türkiye’nin dört bir yanında onlarca işçi, anayasal hakları olan sendika haklarını kullandıkları için işten atılmış durumdalar.

“TÜRKİYE, DÜNYADA İŞÇİ VE SENDİKA HAKLARININ EN KÖTÜ OLDUĞU 10 ÜLKEDEN BİRİ”

Yine geçtiğimiz ay açıklanan bir uluslararası rapora da dikkat çekmek isterim. Türkiye, dünyada işçi ve sendika haklarının en kötü olduğu 10 ülkeden biri. Bizimle aynı kategoride bulunan ülkeler; askeri darbe yönetiminin olduğu Myanmar, dünya da en baskıcı yönetimlerden biri olan Belarus ve Mısır gibi ülkeler. Filipinler, Bangladeş, Tunus, Guatemala gibi demokrasinin en geri olduğu ülkeler. Bu veriler, bize gösteriyor ki Türkiye’de de demokrasinin özellikle de başkanlık rejimi ile her geçen gün daha da geriye gitmesi, emekçilerin sefaletine, örgütlenme haklarının elinden alınmasına neden oluyor. Ve ne yazık ki ülkemiz artık diğer ülkelerin ucuz iş gücü deposuna dönüşmüş durumda.

“SENDİKAL ÖRGÜTLÜLÜĞÜN ZAYIF OLMASI, ÜLKEMİZİN ASGARİÜCRETLİLER TOPLUMUNA DÖNÜŞMESİNİ BERABERİNDE GETİRMEKTEDİR”

Türkiye’de 16 milyon 411 bin işçinin 13 milyon 990 bini herhangi bir sendika üyesi değildir. Yani bir diğer deyişle, her 100 işçimizin 86’sının sendika üyeliği bulunmamaktadır. İşçiler anayasal haklarına bu iktidarın baskıları nedeniyle erişememektedir. Sendikalaşma önündeki bu engel ve baskılar, aynı zamanda işçilerin ücretlerinin daha fazla baskılanmasına da neden olmaktadır. Sendikal örgütlülüğün zayıf olması, ülkemizin bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmesini de beraberinde getirmektedir. Bunun en somut örneğini Merkez Bankası’nın enflasyon raporu bize sunmaktadır. Son Merkez Bankası enflasyon raporunda; tekstil sektöründe çalışan işçilerimizin yüzde 57,4’ü; giyim sektöründe çalışan işçilerimizin yüzde 70’i; inşaat sektöründe çalışan işçilerimizin yüzde 71’i asgari ücret ve altında ücretlerle çalışmaktadır. Bu veriler, emekçilerimizin asgari sefalet ücretinde nasıl eşitlendiklerinin somut kanıtı olmuştur.

“ÇOK KAZANANDAN ÇOK, AZ KAZANAN ÜCRETLİ EMEKÇİLERDEN DAHA AZ VERGİ ALINMALIDIR”

Emekçilerimizin aldıklarıücretler, her saniye iktidar eliyle bile isteye yaratılan bu hayat pahalılığı karşısında pula dönerken vatandaşlarımız kirasını, faturasınıödeyebilmek için, çocuğunun günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bankalara daha fazla borçlanıyorlar. Bakın borçlanma maliyetlerindeki artışlara rağmen vatandaşların bankalar ve finans kuruluşlarına olan bireysel kredi ve kredi kartı borç bakiyesi sadece 4-11 Ağustos haftasında 25,1 milyar lira artış göstermiştir. Seçimden hemen sonra vergi oran ve miktarlarında yaptığı artışlar, dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki payınışimdiden yüzde 67’ye kadar çıkarmış durumdadır. Bu iktidar, yakında soluduğumuz havaya da ek vergi getirirse şaşırmamak gerekir. Sadece hayat pahalılığı değil, vergi yükü de emekçilerimizi günden güne dar boğaza sürüklemektedir. Vergide adaletin bir an evvel sağlanması gerekmektedir. Çok kazanandan çok, az kazanan ücretli emekçilerden daha az vergi alınmalıdır.

“SARAY İKTİDARI, İŞ KENDİNE GELİNCE HARCAMA LİMİTLERİ AZAMİ AMA ÜLKEDEKİ MİLYONLARA REVA GÖRÜLEN ÜCRETLER İSE ASGARİ”

Seçimden önce hiçbir akla ve mantığa sığmayan, kendilerince de dünyada eşi benzeri olmayan ve herkesin bizi kıskandığı bir ekonomi modeli icat ettiler. Seçim bitti, şimdi de bu modelden nasıl döneriz diye her gün yeni bir karar alıyor, yeni şeyler icat ediyorlar. Ülkemiz, bizzat AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarafından bir deney tahtasına dönüştürülürken, ülkemizdeki emekçiler, emekliler ve dar gelirli vatandaşlarımız da yine bizzat Erdoğan tarafından bir kobay olarak görülmektedir. Kendi emekçisine, emeklisine bu kadar cimri olan Erdoğan, iş tefecilere faiz ödemesine geldiğinde dünyanın en bonkör lideri oluverebiliyor. Sadece bu yılın ilk 6 ayında içeride ve dışarıda faizcilere cebimizden ödediğimiz para 8,3 milyar dolar. Erdoğan’ın sadece bir ayda örtülü ödenekten nereye harcandığı dahi belli olmayan miktar 900 milyon TL. Saray iktidarı, iş kendine gelince harcama limitleri azami ama ülkedeki milyonlara reva görülen ücretler ise asgari.

“GERÇEK İŞSİZ SAYISI 9 MİLYON 233 BİNE KADAR YÜKSELİYOR. BULGARİSTAN VE GÜRCİSTAN NÜFUSUNUN TOPLAMINA YAKIN GERÇEK İŞSİZİMİZ VAR”

Son olarak TÜİK tarafından geçtiğimiz hafta açıklanan İkinci Çeyrek İş Gücü Verileri’ne de dikkat çekmek isterim. TÜİK, İkinci Çeyrek İş Gücü Verileri’ne göre, dar tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 400 bin kişi oldu. İş bulma umudunu yitirdiği için artık iş aramayan 3 milyon 485 bin kişi, istihdamda olan ama çalıştığı süre göz önüne alındığında daha fazla çalışmak için yeni bir iş arayan 2 milyon 411 bin kişi de dikkate alındığında gerçek işsiz sayısı 9 milyon 233 bine kadar yükseliyor. Yani bir başka deyişle iki sınır komşumuz, Bulgaristan ve Gürcistan nüfusunun toplamına yakın gerçek işsizimiz var.

“VAAT ETTİKLERİ TÜRKİYE YÜZYILI AÇLIK, YOKSULLUK VE İŞSİZLİKTEN BAŞKA BİR ŞEY GETİRMİYOR”

Ülkemizde şu an iş bulma ümidini yitirmiş işsizlerimizin sayısı TÜİK tarafından açıklanan resmi işsiz sayısını da geçmiş durumda. Yine İkinci Çeyrek İş Gücü Verileri’ne göre, gençlerin yüzde 21’i ne çalışıyor ne de eğitimde yer alıyor. 15-24 yaş grubu arasındaki 11 milyon 843 bin genç nüfusun 2 milyon 465’i ne bir işte çalışıyor ne de eğitimine devam edebiliyor. Bir yandan işçiler, emekçiler geçim mücadelesi veriyor, bir yandan iş cinayetleri artmaya devam ediyor. Öte yandan işçiler sendika örgütlenmeleri için işten atılıyor. Tüm bunlara ek olarak da sadece hem işsiz sayımız hem de iş bulma ümidini yitiren umutsuz vatandaşlarımızın sayısı artmaya devam ediyor. İktidar ise daha iki gün önce işsizliğe, yoksulluğa, açlığa isyan eden bir vatandaşımızı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın önünde kelepçeyle yaka paça göz altına alıyor. Vaat ettikleri Türkiye Yüzyılı açlık, yoksulluk ve işsizlikten başka bir şey getirmiyor.”

“SPUTNİK TARAFINDAN İŞTEN ÇIKARILAN 24 BASIN EMEKÇİSİNİN SENDİKAL HAKLARI, ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ GASP EDİLMİŞTİR”

CHP’li Uyar, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Sputnik Türkiye bürolarında dokuz gündür süren grevi ile ilgili soruya şu karşılığı verdi:

“Sputnik işçilerinin mücadelesinin, başlattıkları direnişin farkındayız. Dün de grevlerinin 8’inci gününde, kendilerini grev alanlarında ziyaret ettik, dayanışmamızı sergiledik. Onların dayanışmasını, süreç içerisinde yaşadıkları haksızlıkları kendi ağızlarından dinledik. Edindiğimiz bilgi şudur; orada sadece basın emekçilerinin ekonomik gerekçelerle sıradan bir işten çıkarılma durumu söz konusu değildir. Burada Sputnik tarafından işten çıkarılan 24 basın emekçisinin sendikal hakları, örgütlenme özgürlüğü gasp edilmiştir. Ve süreç içerisinde onların resmen gururu incitilerek kapıönüne konulmuşlardır. Biz onların haklı taleplerini her mecrada duyurmaya ve bizden istediklerini yerine getirmek için de mücadelemizi eksiltmemeye devam edeceğiz. Sadece Sputnik işçileri değil, ülkenin dört bir yanında onlarca iş yerinde hak arayışları var. Biz bu taleplere yetişebildiğimiz kadar yetişerek emek ve ekmek mücadelesi veren bütün kitlelerle dayanışmamızı eksiltmeden mücadelemize devam edeceğiz.”

Kaynak: ANKA Haber Ajansı