BEN ATATÜRK'Ü...

Ben Atatürk'ü Türkiye'de tanıdım. 
Türkiye'de öğrendim tam anlamıyla. Doğup büyüdüğüm Almanya'da yüzeysel tanıyordum. Genel bilgiyi ailemden almıştım.

Ben Atatürk'ü 98 yaşında melek olan anneannemden öğrendim. Küçük bir kızken Atatürk'ün dizinde oturmuş, Atatürk başını okşamış. Aşıktı Atatürk'e. 'Hayatta iki adam çok sevdim', derdi. Odasında dedemle yanyana resimleri dururdu Atatürk'ün. 'Yanına gelene kadar, Mustafa Kemal'e göz kulak ol Yahya. O bizim Ata'mız, unutma', derdi dedemin resmine bakıp konuşarak.

Ben Atatürk'ü hakkında onca yazılan kitabı okuduktan sonra tanıdım asıl. Cenk meydanına ordusunun başında çıktığı savaşları kazanan komutan, parçalanan bir devletten yepyeni bir ulus devlet yaratan bir siyasetçi, devrimci, 100 yıl ilerisini görerek her şeyi anlatan bir kahin olarak tanıdım. Tanıdıkça sevdim, sevdikçe hayran kaldım.

Ben Atatürk'ü iliklerime kadar sindirerek tanıdım. Dehasına hayran olarak tanıdım. 19 yaşıma kadar yarım yamalak bildiğim bir önderi, tam anlamıyla Türkiye'de tanıdım.

Ben Atatürk'ü Gaziemir'de Ulaştırma Okulu'nda tanıdım. Her yerine sindiği Ege Ordu Komutanlığı'nda tanıdım. Daha sonrasında 1. Ordu Komutanlığı'nın karargahı Selimiye Kışlası'nda tanıdım. 11 ay boyunca her gün onun askeri olarak görevime giderken tanıdım.

İyi ki tanımışım, iyi ki 'İşte benim önderim' demişim. İyi ki her ne kadar tam olarak kendimi ait hissetmesem de onun kurduğu cumhuriyetin bir bireyi olarak yaşıyorum demişim.

Ben Atatürk'ü yolundan giderek tanımayı tercih ediyorum. İzinde değil, emrindeyim sözünü ilk duyduğumda 'İşte söylenmesi gereken budur', diyerek benimsedim. Açtığı yolda, sindire sindire Atatürk'ü yaşamayı, tanımayı ve öğrenmeyi seçtim.

Herkes kendi kararlarından, seçimlerinden sorumludur. Ben de karar ve seçimlerimin varsa bedelini ödemeye, yoksa da ödüllerini kucaklamaya adadım ve hazırladım kendimi.

Sizi bilemem...

Ben Atatürk'ü Türkiye'de tanıdım. 
Türkiye'de öğrendim tam anlamıyla. Doğup büyüdüğüm Almanya'da yüzeysel tanıyordum. Genel bilgiyi ailemden almıştım.

Ben Atatürk'ü 98 yaşında melek olan anneannemden öğrendim. Küçük bir kızken Atatürk'ün dizinde oturmuş, Atatürk başını okşamış. Aşıktı Atatürk'e. 'Hayatta iki adam çok sevdim', derdi. Odasında dedemle yanyana resimleri dururdu Atatürk'ün. 'Yanına gelene kadar, Mustafa Kemal'e göz kulak ol Yahya. O bizim Ata'mız, unutma', derdi dedemin resmine bakıp konuşarak.

Ben Atatürk'ü hakkında onca yazılan kitabı okuduktan sonra tanıdım asıl. Cenk meydanına ordusunun başında çıktığı savaşları kazanan komutan, parçalanan bir devletten yepyeni bir ulus devlet yaratan bir siyasetçi, devrimci, 100 yıl ilerisini görerek her şeyi anlatan bir kahin olarak tanıdım. Tanıdıkça sevdim, sevdikçe hayran kaldım.

Ben Atatürk'ü iliklerime kadar sindirerek tanıdım. Dehasına hayran olarak tanıdım. 19 yaşıma kadar yarım yamalak bildiğim bir önderi, tam anlamıyla Türkiye'de tanıdım.

Ben Atatürk'ü Gaziemir'de Ulaştırma Okulu'nda tanıdım. Her yerine sindiği Ege Ordu Komutanlığı'nda tanıdım. Daha sonrasında 1. Ordu Komutanlığı'nın karargahı Selimiye Kışlası'nda tanıdım. 11 ay boyunca her gün onun askeri olarak görevime giderken tanıdım.

İyi ki tanımışım, iyi ki 'İşte benim önderim' demişim. İyi ki her ne kadar tam olarak kendimi ait hissetmesem de onun kurduğu cumhuriyetin bir bireyi olarak yaşıyorum demişim.

Ben Atatürk'ü yolundan giderek tanımayı tercih ediyorum. İzinde değil, emrindeyim sözünü ilk duyduğumda 'İşte söylenmesi gereken budur', diyerek benimsedim. Açtığı yolda, sindire sindire Atatürk'ü yaşamayı, tanımayı ve öğrenmeyi seçtim.

Herkes kendi kararlarından, seçimlerinden sorumludur. Ben de karar ve seçimlerimin varsa bedelini ödemeye, yoksa da ödüllerini kucaklamaya adadım ve hazırladım kendimi.

Sizi bilemem...

Ben Atatürk'ü Türkiye'de tanıdım. 
Türkiye'de öğrendim tam anlamıyla. Doğup büyüdüğüm Almanya'da yüzeysel tanıyordum. Genel bilgiyi ailemden almıştım.

Ben Atatürk'ü 98 yaşında melek olan anneannemden öğrendim. Küçük bir kızken Atatürk'ün dizinde oturmuş, Atatürk başını okşamış. Aşıktı Atatürk'e. 'Hayatta iki adam çok sevdim', derdi. Odasında dedemle yanyana resimleri dururdu Atatürk'ün. 'Yanına gelene kadar, Mustafa Kemal'e göz kulak ol Yahya. O bizim Ata'mız, unutma', derdi dedemin resmine bakıp konuşarak.

Ben Atatürk'ü hakkında onca yazılan kitabı okuduktan sonra tanıdım asıl. Cenk meydanına ordusunun başında çıktığı savaşları kazanan komutan, parçalanan bir devletten yepyeni bir ulus devlet yaratan bir siyasetçi, devrimci, 100 yıl ilerisini görerek her şeyi anlatan bir kahin olarak tanıdım. Tanıdıkça sevdim, sevdikçe hayran kaldım.

Ben Atatürk'ü iliklerime kadar sindirerek tanıdım. Dehasına hayran olarak tanıdım. 19 yaşıma kadar yarım yamalak bildiğim bir önderi, tam anlamıyla Türkiye'de tanıdım.

Ben Atatürk'ü Gaziemir'de Ulaştırma Okulu'nda tanıdım. Her yerine sindiği Ege Ordu Komutanlığı'nda tanıdım. Daha sonrasında 1. Ordu Komutanlığı'nın karargahı Selimiye Kışlası'nda tanıdım. 11 ay boyunca her gün onun askeri olarak görevime giderken tanıdım.

İyi ki tanımışım, iyi ki 'İşte benim önderim' demişim. İyi ki her ne kadar tam olarak kendimi ait hissetmesem de onun kurduğu cumhuriyetin bir bireyi olarak yaşıyorum demişim.

Ben Atatürk'ü yolundan giderek tanımayı tercih ediyorum. İzinde değil, emrindeyim sözünü ilk duyduğumda 'İşte söylenmesi gereken budur', diyerek benimsedim. Açtığı yolda, sindire sindire Atatürk'ü yaşamayı, tanımayı ve öğrenmeyi seçtim.

Herkes kendi kararlarından, seçimlerinden sorumludur. Ben de karar ve seçimlerimin varsa bedelini ödemeye, yoksa da ödüllerini kucaklamaya adadım ve hazırladım kendimi.

Sizi bilemem...

Önceki ve Sonraki Yazılar