ÜNLÜ KÖŞE YAZARINDAN MÜTHİŞ BİR SEÇİM SONRASI YAZISI

ÜNLÜ KÖŞE YAZARINDAN MÜTHİŞ BİR SEÇİM SONRASI YAZISI

Bu yazıyı okumadan umutsuzluğa kapılmayın

Boraz Kanıpak

Yurt gazetesi köşe yazarlarından Fatih Yaşlı, sosyal medyada bir yazı paylaştı. Yazı, bugün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu nedeniyle, umutsuzluğa kapılanlar için kaleme alınmış. HaberArtıTürk olarak, yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz.

 

TÜKENME

4 Kasım 2002 sabahı, gazete manşetlerindeki “Bizans düştü”, “statüko yıkıldı”, “Anadolu devrimi” gibi manşetlere bakıp, bir an için bile olsa “bu bir devrim” diye heyecanlanmadın.

“Dışlananlar, ötekileştirilenler, ezilenler, çevredekiler, merkeze yürüyor, Türkiye demokratikleşiyor” tarzı derin analizlere gülüp geçtin; kızdın da hatta “bu nasıl bir aymazlıktır” diyerek.

Gündüz vakti havai fişek fırlatma görgüsüzlüğünün eşlik ettiği “Avrupa Birliği’yle müzakerelere başladık, üç beş seneye AB’ye üyeyiz” palavralarına aldırış etmedin, “AB mi dediniz, tamam peki” deyip dalganı geçtin.

Diktatorya adına operasyonlara giriştiklerinde “sonuna kadar gidilsin” ahmaklığıyla hareket etmedin, “kontrgerillayla hesaplaşılıyor” demedin, Silivri önünde “çeteler yargılansın” eylemleri yapmadın.

“Ne yani Veli Küçük’ü mü savunuyorsunuz” sorusuna dudağındaki o müstehzi gülümsemeyle yanıt verdin.

Cem Yılmaz’ın GORA filmindeki “bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor efendim” diyen tipleme misali, hayali bir darbe tehlikesi adına dinci gericiliğe “demokrasi” diyerek el uzatanlardan, çanak tutanlardan hiç olmadın.

Abdurrahman Dilipak’la, Nazlı Ilıcak’la “darbeye karşı yetmiş milyon adım” atmadın.

Genç Siviller’in ayağındaki Converse’e, kıçındaki Levis’a bakıp, sivilleşme hayalleri kurmadın.

Yargıyı Cemaate verecek referandum sandığı önüne konulduğunda, “yetmez ama evet” deme meczupluğuna düşmedin, düşenlere öfkelendin, dört yıl geçti ama hala o öfkeni yitirmedin.

“12 Eylül yargılanıyor” yalanına inanmadın, yalandan iddianamelere, yalandan duruşmalara bel bağlamadın, çıktın ve “12 Eylül’ün çocukları 12 Eylül’ü yargılayamaz” dedin.

Ve günün birinde, takvimlerin Mayıs’ı Haziran’a bağladığı bir gece, “artık yeter” çığlığıyla sokağa çıktın.

Eldeki bayrak, ağızdaki maske, dildeki slogandın.

Semttin, mahalleydin, sokaktın.

Görkemli bir ayaklanmaydın, barikattın, bahardın, yazdın.

“Boyun eğme” diyen milyonlardın.

Ali İsmail’ e atılan son tekmeyi, Mehmet’e çarpan arabayı, Ethem’in alnındaki, Medeni’nin göğsündeki kurşunu hiç unutmadın.

Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan’la Antakya sokaklarının en harbi iki delikanlısıydın.

Ve Berkin’in, bir sabah ekmek almaya diye çıkıp evine dönemeyen devrimin o küçük prensinin, en uzun uykusuydun, kapkara kaşlarıydın.

Roboski’yi, Reyhanlı’yı ve Soma’yı gördün. Roboski, Reyhanlı ve Soma’yı bildin. Roboski’de, Reyhanlı’da ve Soma’da öldün.

“Ölüm siyaseti”ne karşı hayatı savundun, daima hayatı savunanların safında oldun, ölüme karşı hayat oldun.

Şimdi bugün, diyelim ki ölümlü ve “yeni” bir ülkeye uyandın; diyelim ki bugün kapkara bir sabaha uyandın.

Diyelim ki bugün, ölümün saltanatına uyandın.

Tükenme! Tükenme sakın!

Düne bak, savunduğun hayatı, toprağa verdiğimiz çocukları, korkmadan dövüşenleri ve korkmadan düşenleri hatırla.

Düne bak, “geldikleri gibi giderler” diyenleri, idam sehpasını kendi tekmeleyenleri, darağaçlarının selvi boylularını, “edi bese” çığlığıyla ayağa kalkanları ve ölüme gülerek koşanları hatırla.

Onlar kadar cesur olduğunu ve onlar kadar korktuğunu hiç unutma.

Çünkü, er ya da geç, öyle ya da böyle, sen kazanacaksın.

Çünkü, er ya da geç, öyle ya da böyle, zulüm, kötülük ve karanlık yenilecek.

Unutma, yıkılmayan, devrilip gitmeyen tek bir tiran, tek bir despot, tek bir diktatör yok bu dünyada.

“Eririz tükeniriz, toplanır yaratırız, bu bize aşktır”, bunu unutma.

O yüzden, yılma, yıkılma, tükenme, teslim olma.

“Gülmeyi bilen çocuklar” var bu ülkede, “çocukların ellerinde güzel günler var.”

Tükenme, bunu hiç unutma.

Fatih YAŞLI