Gülgûn Feyman Budak

Gülgûn Feyman Budak

ÜMMETÇİLİKTEN ULUS DEVLETE


 
Sevgili Dostlar, bir süre önce başladığımız birlikteliğimiz bu dönem seyahatlerimin sıklığı nedeniyle bir miktar kesintiye uğradı ama artık yeniden köşeme dönmenin heyecanını yasıyorum. Kısa zaman dilimi içinde pek çok şeyi yapma zorunluluğu insanı bazen çok severek yaptığı işlerden geçici de olsa uzaklaştırabiliyor. Yapılması gerekenler bitti ve şimdi yeni bir heyecanla kalbimin attığı köşemde sizlerleyim. Tekrar merhaba.
Seyahatler, zorunlu işler ne olursa olsun biz gazeteciler daima gündemin içinde yoğrulur dururuz. Yani gündemden kopmak yoktur bizler için.

Türkiye dünya ülkelerine fark atacak ölçüde haber zengini bir ülke. Gündemin durgun olduğu bir saniye bile yok. Bunu elbette iktidarın uygulamalarına borçluyuz. Sağ olsunlar. Böylece acaba bugün ne yazsam diye düşünmüyoruz. Bugün hangisini yazsam diye tercih yapmaya çalışıyoruz.
Benim tercihim yıllar boyu yapılmak istenen vahim gelişmenin biraz daha şifrelerini çözmek üzerine oldu.
Yeni eğitim öğretim yılı başladı.  Her yıl olduğu gibi bu yıl da sancılı hatta krizle başladı. Bizim ülkenin kaderidir bu. Yap boz tahtasına dönen eğitim sistemimiz yani sistemsiz eğitimimiz yüzünden çocuklarımız çok iyi eğitilemiyor. Ezberci eğitim anlayışı nedeniyle sadece sınav dönemlerine odaklanan çocuklarımız, sınavların bitmesiyle birlikte bilimsellikten hızla uzaklaşıp BİLGİ denen olağanüstü zenginliği ıskalıyorlar. Bu onların suçu değil, sistemin çarpıklığı. Düzelmesini umut ederken gittikçe dibe vuran eğitim. Milli eğitim.

Bizler eğitimde sistem diye çırpınıp dururken malûm, karanlık dünyanın aktörleri en karanlık emelleriyle ortaya çıkıverdiler.  Tam okulların açıldığı gün, Milli eğitimden sorumlu tonton amca görünüşlü bakan azılı dinci terorist Gulbettin Hikmetyar’ı öven ve çocuklarımızı insan öldürmeye teşvik eden şiir kitabını miniklerin ellerine tutuşturuverdi. Bu olsa olsa akıl tutulmasıdır diye düşünürken, bakanın –ne var bunda son derece normal- demesi aslında çocuklarımızı da içine çekmeye çalıştıkları, şiddetten beslenen, dinle, inançla ilgisi olmayan ilkel anlayışlarını gözümüze sokmasıdır. Burada durun. Sorun. Sorgulayın. Bizler, çocuklarınıza şiddet çağrıştıran oyuncaklar almayın, masallar, öyküler sevgi dolu olsun diye ailelere telkinlerde bulunurken bakanın yaptığına bakın.

Bakan beyin dağıttığı UCUBE kitaptaki şiire bakın.
Bazı bölümler size.
“Çocuklar savaş oyunu oynuyor. Hiçbiri istemiyor düşman rolüne çıkmayı
Çocuklar saklambaç körebe yerine savaş oyunu oynuyor. Kovalıyor yakalıyor ve öldürüyorlar.
                                                   *********
Uzak ülkelerden Müslüman çocuklar rica ederim savaşa gelin
                                                   *********
Siz de oradan rica ederim savaşmaya gelin. Harçlıklarınızı hiç olmazsa mermi alalım için yollayın bize.
                                                   *********
Biz çocuklar koşup duruyoruz dağlarda boynumuzda mermi torbalarıyla.
Adı Gulbettın Hikmetyar liderimiz bizim
Allah adıyla konuşur Allah için savaşır en önde
Ona zor değil kafasını kırmak zalimlerin. Daha çocukken başladı bu işe
Az yer, az uyur, örgütleyicidir. Azimli gerçekçidir.
Seviyoruz tüm ülke gibi biz küçük mücahitler de onu.”


Rezalete bakın. Dünyanın TERÖR listesinde ilk sırada bulunan Afganistan’daki dinci Taliban teroristlerinin azılı liderine, bizim çocuklar ‘seviyoruz biz onu’ diyerek sempati besleyecekler. Ne için? Cevap? Sayın bakan orada mısınız?
4+4+4 diyerek ana koynundan aldığınız çocuklarımıza, silah-mermi-öldürmek-mücahit kavramları ve şiddet içeren ifadelerin yer aldığı, teroristi öven kitabı hangi eğitim anlayışı ile verdiniz? 
Haydi çocuklar savaşa. Bu mu mesaj?
 
Gelelim ikinci rezalete.
 
Muktedirler, ülkemizin en güzel yerlerinden Ayvalık’a bağlı Küçükköy beldesinde Macit Ataklı ilköğretim ve ortaokulunda kara entarili,  kara çarşaflı sözde öğretmen ile zihinlerinin karanlığını ortaya döküverdiler. Tepkiler üzerine açıklamaya bakın. Efendim o çarşaf değilmiş manto imiş. İlahi güldürüyorsunuz bizi. Tesettür, çarşaf, sıkma baş ne varsa biz iyi biliriz. Özellikle manto denen –ki dilimize Fransızcadan girmiş bir tanımdır-manteau- yani onlara göre gavur icadı bir giysi. Son derece şık bir kış kıyafetidir. Sokak giysisidir. Basının yayımladığı fotoğraflarda ki sözde öğretmenin örtünme biçimine bal gibi kara çarşaf denir. Şunu da anlayalım. Diyelim ki o kadın manto giymiş, çocuklar kısa kollu tişört ve kısa pantolonla okuldayken, sözde öğretmenin üstüne kar mı yağıyormuş?
Niye bu tablo üzerinde fazla duruyorum. İlan ediyorum ki durmaya devam edeceğim. Atamıza söz verdik. Devrimlerinin yılmaz savunucusu olacağız dedik. Devrimlerinin bekçisiyiz dedik.

Bu ülkenin kanunları kuralları var. Taaa cumhuriyetimizin zor koşullarda ilan edildiği tarihlerden başlayarak gelen ve devamlı olarak baş kaldırmak için zemin yoklayan karanlık-gerici zihniyete karşı konmuş anayasal kurallar var.
Garip kıyafetlerle ortada dolaşarak mevcut rejime başkaldırıyı sembollerle alenileştirmek, aslında Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya yönelik darbe girişiminden başka şey değildir. Darbe budur gerçekte. Yani Atatürk’ün emperyalizme boyun eğdirttiği Türk Kurtuluş Savaşından sonra ortaya çıkan Türkiye’nin bağımsız ve çağdaş bir ülke olmasına düşmanlık. Önceleri bunu semboller üzerinden yaptılar. Şimdilerde ise işi tamamen alenileştirip ele geçirdikleri iktidarın bütün araç ve olanaklarını kullanarak yapıyorlar. Hem hukuk, hem de din bu geriye gidişin en temel araçları olarak kullanılıyor.

Artık gözümüzü iyice açalım. Yapılmayan kalmadı. Özellikle üzerinde uzunca durduğum, eğitimde gördüğümüz tablo çok vahim sonuçları olacak bir gidişin açık göstergesidir.
Bu düşmanlığı hep bildik ve mücadele ettik.
Atatürk’ün en büyük başarısı, geri kalmış yarı bağımlı bir ümmet imparatorluğundan, en imkânsız koşullarda tam bağımsız, ileri, çağdaş bir ulus devlet yaratması olmuştur.
Kurtuluş savaşı çok önemlidir ama en önemlisi savaştan sonra hayata geçirilen devrimlerdir.
Asıl bağımsızlığımız, bağımsızlık savaşımız kara kuvvete karşı olmuştur. Biz kurtuluş savaşı sonunda sadece yurdu istilâ eden düşman kuvvetlerinden kurtulmakla kalmadık, Atatürk’ün devrimleri ile birlikte hurafelerden, boş inançlardan şeriattan, eskimiş,  çürümüş değerlerden kurtulduk. Onlar karşısında bağımsızlık kazandık Bu Atatürk aydınlanmasının zaferidir.

Bugün içinde bulunduğumuz tehlikeli gidişi açılım demokratikleşiyoruz gibi yalanlarla dayatmaya çalışanlara karşı çağdaş Türkiye’nin fertleri olarak daima uyanık durmalıyız.
 

https://twitter.com/GFeyman
 

Önceki ve Sonraki Yazılar