Türk kadınını kafesleyemezsiniz artık!

Türk kadınını kafesleyemezsiniz artık!

Kurtuluş Savaşı sırasında düşmana karşı cephe gerisinde ve cephede en ön saflarda görev almış olan Türk kadını namusunu, onurunu, vatanını cesaret, akıl ve kuvvetle korumuştur…

Nurten AKYAZILILAR

 

1923’ten günümüze halen demokrasiyi hazmedemeyenler, kadın-erkek eşitliğini silmek amaçlı muhtelif yasalar çıkartarak kadını öncelikle sosyal ve iş yaşamından koparıp tek tip kara örtülerin altına sokmaya, yarın bir gün hesap sormasın, kariyer edinmesin diye de eğitimini kısmaya gidiyor. Akılları sıra, ‘örtüsünün altında saçı uzun aklı kısa’ nesil yetiştirecekler.

 

Halkı sindirmek ve hedefledikleri gidişata alıştıra alıştıra ikna etmek için, ‘4.kuvvet’ olarak betimlenen yazılı ve görsel yayın organlarını da sonuna kadar kullanıyorlar…

 

Hükümetin propaganda aracı haline gelen bilhassa devlet kanalı TRT, hiç çekinmeden sabır ve sınırları zorlayan yayınlar yapıyor.

 

Mesela Kadın-Erkek ayrımını tırmandırmaya yönelik TRT’deki Ramazan programında söylediği “Hamile kadınların sokakta gezmesi estetik değil” sözleriyle tepki çeken Ömer Tuğrul İnançer, bu kez de ''Eş yoktur, zevce vardır'' yorumuyla dikkat çekmeyi başardı. Kadın-Erkek eşitliği olmadığını belirtmek için; “Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır'' dedi.

 

TRT’deki ‘Ömer Tuğrul İnançer ile Gönül Dünyamız’ isimli programında, kadının ekonomik hürriyeti gibi aldatmacalardan vazgeçilmesi gerektiğini belirten İnançer, “Çalışan kadın, ‘ben kocama muhtaç değilim’ deyip yuvasını dağıtıyor. Kocasına muhtaç değil ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor ” şeklinde konuştu.

 

Sözler, kişiyi bağlar elbet ama devlet kurum yayınında ısrarla aynı kişi aynı yorumlarla gündeme geliyorsa artık sahibinin sesiyle konuşuyor demektir…

 

Kurtuluş Savaşı sırasında düşmana karşı cephe gerisinde ve cephede en ön saflarda görev almış olan Türk kadını namusunu, onurunu, vatanını cesaret, akıl ve kuvvetle korumuştur…

 

Mustafa Kemal Atatürk ve kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ülkesinin ırgatı olmaktan kurtulan Türk halkı, kısa süre sonrasında kadın-erkek eşitliğine dair tanınmış yasalarla da bugün o özenilen Avrupa ülkelerinin bile çok çok ilerisinde ve öncesinde haklar kazandı. Ne yazık ki 1950’li yıllarla birlikte, dini politikaya alet edenler, kadın haklarını aşağı çekmeye başladı. İş, siyaset, hukuk, kariyer, ücret gibi her başlıkta kadının maruz kaldığı mobbing ve aile içi şiddet arttı. AKP iktidarıyla birlikte de gerek yasalar gerekse kitle iletişim araçları kullanılarak kadın, ikinci sınıf vatandaş konumuna doğru hızla sürükleniyor.

 

TBMM’deki çoğunluklarına, ele geçirdikleri devlet kurum ve kuruluşlarına, yayın organlarına güvenerek, cumhuriyet ve Atatürk değerlerini yıkma ve yıpratmaya yönelik çalışmalara karşı düzenlenen miting meydanlarında, en ön saflarda Türk kadını yer alınca, anlaşılan o ki askerden sonra ikinci hedef, kadını görmüşler; kara çarşaflara sokup evinin kölesi yapacaklarını sanıyorlar. Cumhuriyet öncesi o en zorlu günlerinde bile erkeğiyle yan yana savaşan güçlü Türk kadını, günümüzde aydınlanıp özgürlüğünü kazandıktan sonra n’apsanız kafese girmez artık… İran, bir günde şeriata girdi” örneğiyle yola çıkmayın; aldanırsınız çünkü burası, Anadolu…