TATİL BİTTİ

  

Psikolojik sorunlar yaşayanları bir yana bırakırsak, sanırım ki bütün ana-babaların çocuklarını sevdikleri konusunda birleşebiliriz. Ancak unutmayalım ki, önemli olan ana-babanın çocuklarını sevmeleri değil; çocuğun algısıdır.

Doğal ki ana-baba da her zaman haksız değildir. Ana-babanın üst üste birikerek “sevgisizlikgüvensizlik” izlenimi uyandıran davranışları temelde çocuklarının kendisiyle değil, kimi davranışlarıyla ilgilidir. Daha açık bir anlatımla sevilmeyen ya da istenmeyen çocuk değil; onun bazı davranışlarıdır. Ancak, ana-babaları eleştiriye açık olmayan gençler, diğerlerine göre daha çok yük taşıyorlar. Bu durumda genç, bir yandan son derece olumsuz çevre koşullarında geleceğe hazırlanmak için gerekli donanımı edinmenin yollarını araştırırken, bir yandan da olumlu bir kimlik geliştirme yolunda kendi gençlik sorunlarıyla başa çıkmayı da öğrenecek; bunları yaparken de ailesinden anlamlı bir katkı alamayacak.

Aile çoğu kez şöyle konuşur:

“Yediği önünde, yemediği arkasında, her isteğini yerine getiriyoruz, çalışma koşullarını en ideal bir şekilde hazırlıyoruz, okul dersen okul, kurs dersen kurs, hoca dersen hoca... daha biz ne yapalım”

Birisi çıkıp dese ki “Ana-babalık asıl bu saydıklarınızdan sonra başlar”; ona da verecekleri yanıt hazırdır.

“Biliyorsunuz çok yoğun bir mesai, eve yorgun düşüyoruz, ondan sonra da ev işleri...vs”

Bilmem ki anneler televizyonda bir dizi eksik seyretseler de, buna ayıracakları zamanda çocuklarına sarılsalar nasıl olur, ya da eve yorgun düşen babalar, akşam sofralarına ayıracakları zamanın  bir bölümünde çocuklarıyla dost olmaya çalışsalar herkes daha mutlu olmaz mı?

Şu sorular üzerinde biraz düşünmekte yarar olabilir:

Gençlerin öncelikli beklentileri nelerdir, bunlar neden çoğu kez ailenin beklentileriyle örtüşmez?

İletişimsizlik sorunu salt ana-babanın yeniliğe karşı direnmesinden midir, yani kuşak farklılaşmasıyla mı ilgilidir; yoksa buna başka sorunların da eklendiği olur mu?

Aile ile gencin farklılaşan doğrularını, bir uzlaşma çizgisinde birleştirme şansı yok mudur?

Genç, neden kendisini zaman zaman yalnız ve önemsiz hisseder?

Aileler, gençlerin bağımsızlaşma çabalarına karşı neden bu kadar direnç gösterirler?

Genç, bağımsızlığı içselleştiremezse kimliğini ve kişiliğini nasıl geliştirecektir? 

Burada gençlere bazı önerilerde bulunabiliriz:

Ailenizin değişeceği gibi bir beklentiniz varsa, işe bu beklentiden kurtulmakla başlayabilirsiniz. Onları oldukları gibi kabul etmek işleri kolaylaşır. Bu arada değişirlerse de, mutlu olursunuz.

Beklenti sınırlarınızı aşağı çekerseniz, istemediğiniz gelişmeler karşısında fazlaca üzülmez, örselenmezsiniz.

İçinizi dökebileceğiniz nitelikli arkadaşlar edinmek her zaman insanı rahatlatır. 

Kitap okuma, resim, müzik, spor ve folklor gibi etkinlikler; olumlu bir kimlik ve kişilik edinmenize katkıda bulunacağı gibi; üretmenin tadını almanız açısından da size mutluluğun kapısını aralamış olacaktır.

Belki şimdiye kadar yaptığınız yanlışlıklar, eksiklikler de olmuştur; yanlışlıkların da öğretici olduğunu akılda tutmakta yarar var.

Kendinizi yaratmak için önünüzde uzun bir zaman bulunduğunu unutmamanız gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar