ŞERİAT İSTERÜK

2. Bölüm

Aklıma her şey geliyor. "Dilsiz mi acaba? 
Ya katillerse? Ama katil olsalar adamın da kafasında bir bürü olmaz mı? Kendini alenen teşhir edecek değil ya. Gerçi belli de olmaz. "Tanımıyorum" der, çıkar işin içinden.
Eh, baktım ortalık karıştı, ben de can derdinde, tezgahı bırakıp, kaçacak delik ararım.
Husumet güdenlerin, çetelerin, karı koca, aile içi kavgalarının da bilerek sözleşildiği bir diğer adres hastane önü. Kanlı bıçaklı olayların arasında kalmak, an meselesi. "Ne olur ne olmaz" kaygısıyla, canlarını da garantiye almak istiyorlar. Ee, can tatlı tabi.

Pilavları doldururken; "Hanım hanım" dedi, adam, azarlar gibi. "Ne o öyle küçücük kap? Şu büyüğüne doldur da, yere dökmeden yiyelim ha? Günaha sokma bizi akşam akşam. Sen gene al parasını." 
Ses etmeden, kabı telaşla boşaltıp, büyük boyları bol kepçeden doldurmaya başladım ki, telefonum çaldı. Ben de parmak işaretiyle müsaade isteyip, açtım teli. Taksicinin biri; "Abla ilerleyen saatlerde, durakta uzun yol müşterisi olursa beni çaldır tamam mı?" 
"Tamam" deyip, aceleyle kapattım.
Ortada, resmi bir durak falan yok. Ama hastane önündeki kaldırım kıyısından başka bekleyecek yer de yok.
Gün boyu geç vakitlere kadar durduğumdan, ister istemez gönül hatır meselesine, taksiciyle müşteriyi buluşturduğum oluyor.
"Umarım bunlar da bir sorun çıkarmadan, pilavlarını yer yemez bir taksiye atlayıp giderler" diyorum.


Pilavı, siyah eldivenli elleriyle alıp tezgahın arkasına geçerek, yüzü duvara dönük, alçak taburelerden birine oturuverdi garabet.
Hemen ardından adam da, üzerindeki uzun cübbesinin eteklerini kucağına topladıktan sonra, yanına ilişiverdi. Duaya benzer bir kaç söz mırıldanıp, ağzını kocaman açarak, peş peşe atıştırmaya başladı.
Öyle dalmışım ki seyre.
"Bacım pardon dedim. Duymuyor musun?" diye seslendi biri. 
Baktım, orta yaşlarda, eli yüzü düzgün, köylü bir kadın.
"Şu poşetlerim iki dakika burada durabilir mi? Karşı eczaneye girip çıkacağım hemen."
"Eğer hemen geleceksen bırak." dedim. Burada garantim yok. Hiç belli olmaz, bir zabıta ekibi gelir, kaçmak zorunda kalırım."


Adam pilavı bitirmiş, diğeri ise pilav kabı sol dizinin üzerinde, iki yanı yırtmaçlı peçenin tek ucunu bir eliyle kaldırırken, diğer eliyle yemek için, nasıl da çaba sarf ediyor ama nafile.
Naylon kaşığı daha ağzına götürmeden, peçenin kıyısına sürtünen pilavlar yerlere saçıldıkça, bu kez de, dökülen pilavları peçeteyle toplamak için, nasıl da kibar kibar uğraşıyor. Erkek olması imkansız gibi. 
O eğildikçe, kafasını yokluyorum, Saç topuzuna benzer kütük gibi bir şeyi ensesinde fark edince, "Tamam" dedim; "Bu kesin kadın." 


Artık dayanamadım, yerimden fırladığım gibi, peçeyi yukarı kaldırıp, "hah işte böyle. Ben tutayım, sen rahat rahat ye yemeğini" demeye kalmadı, kadın incecik yalvaran bir sesle; "Dur yapma" dedikten sonra, hızla, yana doğru attı kendini. Tabi pilav kabı da ters döndü. Kadını bıraktım, dökülen pilavı toplamaya başladım ki, "Ne yapıyorsun sen. Çekil bakayım oradan. Elin namahremine mi el uzatıyorsun utanmadan" diye bağırmasın mı adam.
"Ben bir şey yapmadım. Yardım etmek istedim sadece. Ben de kadınım ne var bunda?" diyorum ama, dinleyen kim?
Sakinleşecek diye beklerken, şalvarının cebinden aceleyle çıkardığı on tl yi gelişigüzel önüme fırlatıp; "Ahlaksız" demesin mi?
"Asıl ahlaksız sensin" dedim. "Sanki insan değil, parayla satın alınan köle taşıyorsun yanında. Bari bir de yular taksaydın. Korkusundan yemeğini bile yiyemedi kadıncağız.Yazık değil mi ha? Madem eziyet edeceksin, hiç çıkarmasaydın ya sokağa"
"Kapa çeneni cahil kadın. Bela mısın nesin? Sana mı danışacam nerede doyuracağımı." diye nasıl bağırıyor.


Baktım kavga büyüyecek, arkamı dönüp, tekrar tezgahla oyalanmaya başladım.
Hala kendi kendine söylenip duruyor. 
Tezgahın önünden gelip geçenlerin kimisi durmuş, bizi izliyor.
"Yeter ama. " deyip, ben de senli benli konuşmaya başladım.
"Milleti başımıza mı toplayacaksın? Susar mısın lütfen?" 
"Dur şu kan sonuçları çıksın da, ben sana yapacağımı biliyorum." diye tehdit etmesin mi? 
Gençten bir çocuk, "Bırak abla. Böylelerine cevap bile verme. Başa çıkamazsın. Bunların gözünde kadın, sadece et parçası. Başkaları kapacak korkusu yaşıyorlar." diye tepki gösterince, dönüp çocuğa baktım.
Gayet kibar biri. Buralarda yaşamadığı kesin.
"Haklısın evlat "dedim. Ama kadına karşı bu kadar gaddar olma cesaretini kimden alıyorlar?"
Bit yeniği gibi, tekrar araya girip, bu kez de gence sardı.
"Allah'ın emri Kur'ana mı laf ediyorsunuz siz" diye kafa tutmasın mı.
Çarşaflı, yine tek bir söz etmeden, adamın arkasına geçmiş; "Gidelim" dercesine, çekiştirip duruyor.
Gencin arkadaşları olmalı. Tezgahın etrafı bir anda kızlı erkekli, ablukaya alındı sanki? "Neler oluyor" diye soran sorana. 
"Bu kadar insan varken, bu adam bana asla zarar veremez." rahatlığıyla cesaretimi toplayıp, olayı bir çırpıda özetledim.

"Abla bunlar için, küfür etmekten farkı yoktur senin yaptığının." dedi biri.
"Evet" diye onayladı yanındaki kız. "Kadın dediğin, bunların karşısında, midye gibi kapalı olacak. Orta Doğu zihniyeti işte." 
Adam, kızgınlıkla sayıklayıp duruyor hala. "Siz Allah'ın kitabını mı inkar ediyorsunuz? Siz kafir misiniz ha?"
Genç kız, yanındaki gencin koluna daha bir sıkıca yapışıp; "Yoo, niye inkar edelim ki? Tam da senin dediğin gibi, Şeriat kanunu tıpkı böyle." diye cevap verince, aynı gruptan bir başkası; "Memleketin geldiği şu hale bakar mısınız? Uyduruk bir inançla, kölelik yeniden hortlatıldı. Balık baştan kokar. Düşünsenize, son yıllarda İmam Hatipe gidenlerin yüzde altmışı kız ama, şeriat kanunlarına göre, hiç biri İmam dahi olamıyor. Burada maksat ne ? Ağır ağır pasifize edilerek,sosyal, kültürel, ekonomik özgürlüğün bitirilip, topluma kapalı, kimliksiz, tam da istedikleri gibi, sorgulamayan tevekkülcü sürüler yaratmak maksat. İmam Hatipler ise, köleci zihniyet yetiştirmenin, en güçlü araçlarından biridir. Devlet okullarında bile, ha­rem­lik se­lam­lık anlayışı yayılırken, türban, ana okul çocuklarına kadar cici gösterilmeye çalışılıyor. Bu kız çocukları, ileride toplumdan tamamen men edilecek. Artık, okuduğumuz Üniversitelerde de, (özgürlük) adı altında var olmaları, toplumun laik rejimini tamamen yıkmaktan başka hiç bir amaç taşımıyor."

Pilav tezgahı, bir anda, sanki siyaset arenasına döndü.
Poşetlerini almaya gelen kadın, şaşkın şaşkın hepimizi şöyle bir süzdükten sonra; "Aman be, dedi. "Kim neresine ne takarsa taksın kime ne çocuğum? Yeterki bize takmasınlar."
Bir anda kahkaha sesleri yükseldi. 
Kalabalığı gören, yığılıyor.
Yığılma arttıkça, huzursuzluk çökmeye başladı içime yeniden.
Sağa sola bakınırken, karı kocanın gözden kaybolduğunu fark ettim. Ama 
gençlerin az ötesinde, orta yaşlarda sakallı, siyah takkeli adamın biri daha, elindeki tespihi sallaya sallaya, kinaye bakışları, kabadayı edasında, tezgaha doğru yanaşıyor.
Telaşla; "Yanlış anlamayın gençler" dedim; " Buralar, tartışmaya kapalı yerler. Doğrusunu söylemek gerekirse, korkuyorum artık. Keselim bu mevzuyu."
Bir yandan da, kaş göz işaretiyle, tezgaha yanaşan adamı göstermeye çalışıyorum gençlere. Ama gören kim? Onlar hala, hararetle tartışmaya devam ediyor.
"Haklısın abla" dedi, gençlerden biri. "Allah'la pazarlık, sokaklara taşmış. İstanbul'un göbeğinde bile, cihad çağrıları yapabilen İşid var artık. İşte bunlar da son zamanlarda buralarda türeyen İşidçi kafa. Uydurulmuş din yalanlarına inanma özgürlüğü deniliyor buna da." .Halbuki dinler tarihini bir araştırsalar, hepsi ayılacak.Ama, bundan da korkuyorlar, "günah" diye. Yani, işin aslı, akıl yerine penis kullanmak, kolaylarına geliyor."

Aniden, Siz Müslüman mahallesinde salyangoz mu satıyorsunuz?" diye kükredi bir ses. 
Devam edecek

Önceki ve Sonraki Yazılar