Sen Dokunmadıkça Dokunuyorlar Sana

Evet sen;  Ne zaman farkına varacaksın çürümüşlüğün?
Sen acziyeti yazgı sanırken, aynı sanıların gafletindeyken mubah kılınıyor insanlık suçu.
Kendi türünü en ahlaksızca metotlarla yok etmekte olan bir düzen kök salıyor hızla.
Bir bak.
 Bir duy.
 Bir düşün.
 Bir fark et.
Bir kez olsun, bir silkelen ha!
Durup durup, yüreğinde pişirdiğin acıya bak. Sen hala “yazgı” mıdır diyorsun?
Adın gibi meşru mu sanıyorsun varlığını?
Keşke öyle olsa. Değil işte, değil ki.
Hele de adın hiç mühim değil biliyor musun?
Ayşe, Fatma, Emine olabilir. Ya da Çağla, Devrim, Irmak, Eylem.
İsimlerle meydan okunamıyor hayata. İsterse Adalet olsun, bir önem taşımıyor.
Hatta adını anmadan damga vuruluyor, kimliksiz varlığına.
Mesela.
Bir allık bir ruj sürünmüşsen, birazcık da kısa tutmuşsan etek boyunu, atmışsan kendini sokağa, adın fahişe olur bu düzende.
Peşinen hak etmiş olursun tecavüzü.
Bir önemi yoktur insan doğmanın, insan olmanın da. Öyle bir harmanlar ki seni o zihniyet ve harmanlarken öyle bir masum gösterir ki kendini, sanırsın bütün kirli zihniyetlerin de tek suçlusu sen.
Ölürsün.
Yine yeniden öldürülürsün de, yine de az gelir bu ölmelerin onlara.
Bir değeri kalmaz o anaç ellerinin, yüreğinin de.
Ve böylece, bir daha yine yeniden yayılır yeryüzüne o ölüm çığlıkları.

Bütün kötülükler, senin kimliksizliğin yüzünden biliyor musun?
Sen kimliksiz kaldıkça, akıllar yağmalanıyor vicdanlar, yine yeniden.
Kadınlık kuluçka makinesi sayılırken, çocuklarımız da yem oluyor nice ahlaksızlıklara.
(Dini öğreti) adı altında faaliyet gösteren kanunlaştırılmış vakıflarda ırzına geçiliyor o çocukların. Bu da yetmiyor, pornografi filmler izlettirilerek, "doğal bir durum halidir" inancı yerleştiriliyor, taze beyinlere.
Diyanet işleri başkanı; "Bir babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir" derken, onu en pahalı araçla ödüllendiren güç ile daha bir palazlanıyor ahlaksızlık.
Bir diğeri, 12 yaşında bir kız çocuğun, “evlenebilir” fetvasını veriyor.
Bu zihniyet var ya bu zihniyet, gelinlikler  giydirerek  öldürüyor çocuğunu. Sen kul köle oldukça, a..sına koyuyor, hem de eşkare. 
Anla işte, uzvunun hizmetçisi görüyor hem seni hem çocuğunu.
Sen sorgulamaktan korktukça, kulluğa inandıkça, ahlak satan ahlaksıza kulluk yaptıkça, emin ol yaşadığın o buruk mutluluk bile yakana yapışacak. Sen sustukça, fitil fitil  getirilecek burnundan, nefes almak bile.

Dün türbana sokuldun, bugün kara çarşafa.
Ya yarın?
Belki de bir erkeğin çoklu eşlerinden biri, bir diğer kapatması da sen olacaksın ve senin çocuğun.
Sen sorgulamadıkça, bir böcek kadar bile değerin kalmayacak emin ol!
Cinsiyetinle yargılanırken, insan olman “yok” sayılacak.
.Aklında cinsel dürtüden başkaca şey taşımayanın cinsel organı elinde, meydanlara taştığına şahitlik yapacaksın.
 Satılacaksın başlık parasına, şehvet düşkünü sapkınlara.

Bir kez olsun, bir silkelen ha? Neye, kime, niçin inanıyor, niçin gerek duyuyorsun?  Sorgula ki, din maskeli tacirin seni nasıl kandırdığını anla.
Ve bir kaç öğünlük sadaka karşılığı, yine seni nasıl da kolayca satın aldığını.
Sen, çaresizliğin adını kader koydukça, o çaresizliğini ilahi takdir sandıkça, insanca yaşamayı cennetten umdukça çoğalacak çaresizlik.
 
Bu karanlık zihniyet, önce kadını sermaye yapıyor. Varlığını günahkâr sayarak, kendi himayesine hapsediyor. Hüküm giydiriyor bedenine, beynine de. Kadın hüküm giydikçe artıyor facialar, ölümler.
Vurdumduymazlık, “fıtrat” sayılıyor böylece. Sen ölüyorsun, eşin ölüyor, oğlun, kızın, kardeşin, baban. Kimi maden ocağında, kimi otobüste, kimi bir meydanda, kimi asker ocağında.
Bu kana doymaz, cana doymaz canavar var ya, bir bir kefenliyor hepimizi. 

Bir sorgula, neler duyacak, neler öğreneceksin.
Günahkârlığın, Havva ile başladı. Bu inanca göre sen, cinsiyetinden ötürü taa başından haksızsın.
Din denilen inancın kıskacında, fitne, nankör, hatta şeytansın.
Düşünsene, niçin şükürlü kılınmışsın?
İşte, sen şükrettikçe azıyor cehennem. Değil ki bir sen, silsilen yanıyor cayır cayır. Kadere şükrettikçe,  mutlak kaderin oluyor aynı cehennem.
Bir düşün işte, niye "kader" deniliyor, her şeye? Hâlbuki hem kaderini yazıp, hem de o yazdığı kötü kaderden de ötürü yine seni cezalandıran bir yaratıcı olabilir mi? Kim yarattı dersin? O yaratılan yaratıcıyı hala kim yaşatıyor?

Kutsal sayıp yukarılarda tuttuğun, hatta abdestsiz dokunmaya korktuğun o kitabı bir oku. Ezbere değil ha! Özümseyerek oku.
Kıblen vicdan mı, put mu?
Arabın mı dini, vicdanın mı dili istediğin, hele bir düşün. Düşün ki, ayırt edebil birbirinden vicdanla putu. 
Sonsuz bir güç sahibi olan kim, bir sorgula.
Sora sora Bağdat'ı değil, vicdanı bul.
Niçin dokunulmaz kılıyorlar kendilerini, onu sor.

Bir gör, dokunulmazlıkla nasıl da palazlanıyorlar. Dokunamadıkça dokunuyorlar malına, canına da.
Sen kendinden başka neyi, hangi kurtarıcıyı bekliyorsun hala?

Önceki ve Sonraki Yazılar