SAVCILIK BAŞBAKANIN ALEYHİNDE KARAR VERDİ...!

SAVCILIK BAŞBAKANIN ALEYHİNDE KARAR VERDİ...!

"Yani ben yargılamayacağım. Başbakan yargılanacaktır."

Birbuçuk ay önce Can Dündar'ın köşesinde kaleme aldığı "Erdoğan yargılanacaktır" yazısı için Başbakan Erdoğan savcılığa "Şahsımı hedef alan, haysiyet ve onurumu karalamaya yönelik ağır hakaret ve saldırıda bulundu" diyerek şikayette bulunmuştu. 

O dava sonuçlanda ve yargı Erdoğan'ın aleyhinde karar verdi. Can Dündar dava sürecini köşesine taşıyıp tarihe şunları not düştü;

BU KÖŞEDE BUNLAR YAZILMAZ

Bu sütunu izleyenler bilir.
Bu "Ada"da her şey olur, kışkırtma olmaz.
"Bizimkileri evde zor tutuyorum", "Nasıl sabrediyorlar hayret ediyorum" türünden laflar olmaz mesela burada...
Hakaret de olmaz.
"İsrail dölü", "gâvur", "kız mıdır kadın mıdır" gibisinden aşağılamalara rastlanmaz.
Nitekim o yazıda da hakaret değil, hakikat vardı:
"Bu kadar yolsuzluk örtülemez. Adalet mülkün temeli ise Başbakan yargılanacaktır"deniliyordu.
Savcılık, soruşturmasını bir ayda tamamladı ve karar, Başbakan'ın aleyhine çıktı:
"Yazı eleştiri sınırları çerçevesindedir. Kovuşturmaya yer yoktur".

KARAR İBRET NİTELİĞİNDE

İstanbul cumhuriyet savcısının kararı, sansürcü iktidarlar için ibret niteliğinde...
Savcı, konuya ilişkin ulusal ve uluslararası içtihadı taramış ve sonuçta hükmünü basın özgürlüğünden yana vermiş.
Kararda, ifade hürriyetinin önünü açan, evrensel hukuktan damıtılmış haklar ve dersler var.
Mesela diyor ki:
"Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na göre basın, halkı aydınlatmak ve yöneticileri eleştirmekle görevlidir."
Diyor ki:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre düşünce özgürlüğü, sıradan haber ve görüşler için değil, asıl toplumu sarsıcı, kaygılandırıcı görüşler için gereklidir." (Lehideıx ve Isorni/ Fransa. 23.9.1998, Nilsen ve Johnsen/Norveç)
Diyor ki:
"Doğruluğunun kanıtlanması söz konusu olamayacak fikir ve eleştirilerin dile getirilmesi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından koruma altına alınmıştır."
Diyor ki:
"Romanya'da kamuya mal olmuş kimselerin yolsuzluğa bulaştığı, Lüksemburg'da bir yöneticinin rüşvet aldığı, Slovakya'da bir bakanın geçmişte faşist olduğuna dair yapılan yayınlar, AİHM tarafından ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmiştir."
Diyor ki:
"Yine AİHM kararlarına göre, cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakan olmak, kişilik haklarının daha geniş korunmasını gerektirmez; tersine, bu kişiler devlet adamı oldukları için çok ağır eleştiri ve haberlere katlanmakla yükümlüdürler."
Ve AİHM'nin tarihi sayılabilecek 2012 tarihli Erbil Tuşalp kararına atıf yapıyor:
"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin basın özgürlüğüne dair 10. maddesi, sadece zararsız, tarafsız görüşleri değil, demokratik toplumun, çoğulculuğun, hoşgörünün, açık fikirliliğin gereği olan rencide edici, şoke edici, rahatsız edici bilgi ve fikirleri de koruma altına alır."

Yani ben yargılanmayacağım.
Başbakan yargılanacaktır.

Can Dündar'ın köşesinde "ibret niteliğinde" şeklinde nitelendirdiği o kararının tam metni:

T.C.
İSTANBUL
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
BASIN SUÇLARI SORUŞTURMA BÜROSU

Soruşturma No: 2014/60522
Karar No: 2014/36945

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR

DAVACI: K.H.
MÜŞTEKİ: RECEP TAYYİP ERDOĞAN, AHMET Oğlu 1954 doğumlu. Burhaniye Mah. Gürgen Sk. 3/1 Üsküdar Üsküdar/ İSTANBUL
VEKİLİ: Av. AHMET ÖZEL, Tozkoparan Mah. Haldun Taner Sok. No:27 K.4 D.14 Alparslan İş Merkezi, Merter Güngören / İST

ŞÜPHELİ: 1- CAN DÜNDAR, ALİ RIZA ve ÖZNUR oğlu, 1961 d.lu, ANKARA ili. YENİMAHALLE ilçesi, RAGIPTÜZÜN nüfusa kayıtlı Nurettin Mazhar Öktel Sok. No:2 Şişli/ İSTANBUL
ŞÜPHELİ: 2- AYKUT KÜÇÜKKAYA, SATILMIŞ ve FATİME oğlu 1973 d.lu, ZONGULDAK, DEVREK, ÇOLAKPEHLİVAN nüfusa kayıtlı Prof. Nurettin Mazhar Oktem Sokak No:2 Şişli/
MÜDAFİİ: AV. BÜLENT UTKU, Merkez Mahallesi Hanımefendi Sokak No:125/5 Şişli/İSTANBUL
SUÇ: HAKARET. KİŞİLERİN HUZUR VE SÜKUNUNU BOZMA
SUÇ TARİHİ VE YERİ: 18/04/2014 İSTANBUL

SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ:

Yukarıda açık kimliği yazılı ve TC Başbakanı olarak görev yapan müşteki Recep Tayyip Erdoğan vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza verilen 28/04/2014 havale tarihli şikayet dilekçesi ile, şüpheli Can Dündar tarafından kaleme alınan ve Cumhuriyet Gazetesinin 18/04/2014 tarihli nüshasının 9.sayfasında ve ayrıca www.cumhuriyet.com.tr isimli internet sitesinde yayınlanan "Erdoğan yargılanacaktır" başlıklı yazı içeriğinde müştekiyi karalamaya yönelik, hedef alan haysiyet ve onuruna yönelik ağır hakaret ve saldırıda bulunulduğu, müştekinin Başbakanlık sıfatı ile kamu görevini ifa etmesi, hem görevine hem de şahsına yönelik kişilik haklarına hakaret, kin, nefret ve halkı kışkırtacak ifadelerle yayınlanan yazıda "Türkiye, anayasasında yazdığı gibi bir hukuk devleti ise. adalet, güçlüler için değil, haklılar için var ise, yargı önünde herkes eşit ise, Erdoğan yargılanacaktır." . "Ne yani; sandıktan yüzde 45 oy çıktı diye onca yolsuzluk dosyasının üzeri örtülecek midir?". "... internet susturuluyor, hırsızlar şişinerek geziyor diye, ayakkabı kutusundaki paralar, rüşvet kol saatleri, yatak odasındaki para sayma makineleri, "Paralar çok yer tutuyor babacığım "lar; "Ne varsa sıfırlayın"lar unutulacak mıdır?", "Milyarlık ihaleler için müdahale telefonlarının, "Kupon arazileri benden habersiz satmayın" talimatlarının, orman arazisinde yapılaşma yasağı çiğnenerek yaptırılan villaların, rüşvetçilerin seyahat ikramlarının hesabı sorulmayacak mıdır?".""Yargılanmaz" diyenler, tarih bilmeyenlerdir. Bu çapta bir yolsuzluğu örtmeye  hiçbir seçim zaferi, hiçbir milli güvenlik bahanesi, hiçbir balkon   kenetlenmesi veya "cambaza bak" stratejisi yetmez. Bu çapta bir yolsuzluk, bunca hırsızlık örtülemez. Adalet mülkün temeli ise, Erdoğan yargılanacaktır." şeklindeki beyanlarla ağır ve haksız saldırıda bulunulduğu belirtilerek şüpheliler Can Dündar ve Aykut Küçükkaya hakkında hakaret ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından dolayı şikayette bulunulması üzerine soruşturma yapılmış olup,

Şüpheli Aykut Küçükkaya Cumhuriyet Savcılığımız tarafından alınan ifadesinde özetle, Cumhuriyet Gazetesinin ve internet sitesinin sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev yapmakta olduğunu, şikayet dilekçesinde belirtilen köşe yazısının eser sahibinin Can Dündar olduğunu, bu nedenle gerek gazete gerekse internet sitesi açısından sorumluluğunun bulunmadığını, suçlamaları ve uzlaşmayı kabul etmediğini beyan etmiştir.

Şüpheli Can Dündar müdafii tarafından Cumhuriyet Savcılığımıza verilen 09/05/2014 havale tarihli savunma dilekçesinde özetle, şikayet dilekçesinde TCK.nun 123.maddesinde düzenlenen suçun ne şekilde oluştuğuna tek cümle ile dahi değinilmediği, sadece maddenin zikredildiği, yine hakaret suçunun nasıl, hangi sözcüklerle oluştuğunun, sözcüklerin hangi nedenle TCK.nun 125. maddesindeki suçu oluşturduğunun açıklanmadığı, hangi sözcüklerin kendilerine TCK.nun 125.maddesinde bahsedildiği şekilde "onur şeref ve saygınlığını rencide edebilecek somut bir fiil ve olgu isnadı" olduğunun açıklanması gerektiği, yazının hakaret kastı ile kaleme alınmadığı, Basın Özgürlüğü kapsamında bir hakkın ve görevin ifası niteliğinde olduğu için hukuka uygun olduğu belirtilerek suçlamaların ve uzlaşmanın kabul edilmediği belirtilmiştir.

Şikayet dilekçesi, şüphelilerin savunmaları ve tüm evrak kapsamına göre,
Her ne kadar Cumhuriyet Gazetesinin sorumlu müdürü olarak görev yapan şüpheli Aykut Küçükkaya hakkında şikayette bulunulmuş ise de;
5187 Sayılı Basın Kanununun 11/2 madde ve fıkrası gereğince "Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur." yine aynı maddenin 3. fıkrasında "Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili sorumlu olur. Ancak bu eserin sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana aittir." şeklindeki hükümler karşısında şikayet konusu yazının şüpheli Can Dündar tarafından hazırlandığının tespit edildiği, bu suretle eser sahibinin belli olduğu, dolayısıyla Cumhuriyet Gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü olan şüpheli Aykut Küçükkaya'nın 5187 Sayılı Kanunun 11/3 maddesi gereğince cezai sorumluluğunun bulunmadığı anlaşıldığından bu şüpheli AYKUT KÜÇÜKKAYA hakkında bu nedenlerle KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,
Yukarıda belirtilen ve Cumhuriyet Gazetesinin 18/04/2014 tarihli nüshasının 9. Sayfasında ve
www.cumhuriyet.com.tr isimli internet sitesinde aynı içerikte yayınlanan "Erdoğan Yargılanacaktır" başlıklı yazı bir bütün olarak okunup incelendiğinde, yazı içeriğinde son günlerde gündemde olan ve tartışılan konu ve soruşturmalar ile ilgili görüş, düşünce ve yorumların aktarıldığı, eleştiri sınırları çerçevesinde değerlendirmeler yapıldığı,

Ceza Genel Kurulu'nun 11.07.2006 gün ve 162-181 sayılı kararında da kabul edildiği gibi; geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım hakların da tanındığı, bunların: bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu, temelini Anayasa'nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturduğu.

Bu bağlamda düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü Anayasa'nın 26/1, Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 10/1 maddesinde düzenlendiği, Basın Özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün ve kullanımının sınırsız olmadığı, Anayasa'nın 26/2, 27/2, A.İ.H.S.nin 10/2 maddeleri bu sınır ve ölçüyü belirleme amacına yönelik olduğu, günümüzde doktriner görüşler ve yargısal içtihatlar ile basın özgürlüğünü kullanmak hakkının, 1-Haberde gerçeklik, 2-Kamu yararı ve toplumsal ilgi, 3-Güncellik, 4-Konu ile İfade arasında düşünsel bağlılık kuralları ile sınırlı görülmekte olduğu, bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakkı bu sınırlar içerisinde kaldığı sürece hukuka uygun kabul edilmesi gerektiği,

Lingens (8.07.1986, no:82/9815), Oberschlick-1 (23.05.1991, no:85/11662) ve Oberschlick-2/Avusturya davaları (01.07.1997, no: 92/20834) da. davacıların editörü oldukları siyasi dergilerde, bazı politikacılar hakkında yazdıkları makalelerle, bu politikacıları karaladıkları gerekçesiyle Avusturya mahkemelerince mahkûm edilmelerine ilişkin olup, Lingens davasında AİHM.nin "Basın Özgürlüğü, halka, politikacıların fikirleri ve davranışları hakkında bilgi sahibi olmayı sağlamanın en iyi yoludur. Daha genel bir ifade ile politik tartışma özgürlüğü, Sözleşmenin gerçek amacı olan, 'demokratik bir toplum yaratma' idealinin çekirdeğini oluşturmaktadır. Eleştirinin kabul edilebilirlik sınırı, diğer kişilere göre, politikacılar için daha geniş olmalıdır. Politikacılar, yürüttükleri etkinlikler nedeniyle sıradan insanlara göre söz ve davranışlarıyla sürekli halkın ilgi odağı olmaktadırlar. 10. maddenin ikinci paragrafı, başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kısıtlanabileceğini belirtmektedir ki, bu yol politikacıların şöhreti sözkonusu olduğunda da kullanılabilir, ancak bazı durumlarda koruma gerekliliğini politik konuların açıkça tartışılması zorunluluğuyla karşılaştırılarak sonuca varmak gerekir." şeklinde açıklamalarda bulunduğu.

Ayrıca söz konusu kararda, Avusturya hukukundaki, kişilerin şöhretini koruma amaçlı yasanın, suçlanan kişiye (gazeteci) ifadelerinin doğruluğunu ispatlaması gibi bir yükümlülük getirmiş olmasının, başlı başına 10. maddeye aykırılık taşıdığına karar veren Mahkemenin "Gerçekler ve değer yargıları arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerekir. Gerçekler, ispat edilebilir; ancak, değer yargılarının doğruluğu her zaman ispat edilemez. Avusturya Devleti'nin yasasına göre gazetecilerin yaptıkları değerlendirmelerin doğruluğunu kanıtlayamadıkları sürece, bu davadaki gibi mahkûm olmaları kaçınılmazdır. Değer yargıları konusunda ispat yükümlülüğünün yerine getirilmesi olanaklı görülmediğinden; bu durum, düşünce özgürlüğünün ihlali anlamına gelir ki, bu da Sözleşmenin 10. maddesiyle güvence altına alınmış olan düşünceyi açıklama özgürlüğünün temelini oluşturmaktadır." şeklinde açıklamalarda bulunduğu.

İfade Özgürlüğü ile ilgili olarak Avrupa insan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlarda da belirtildiği üzere; ifade özgürlüğünün özellikle basın aracılığıyla genel yararı İlgilendiren ve kamunun edinme hakkı bulunan bilgi ve fikirleri aktarmaya hizmet ettiği durumlarda, çoğulcu demokratik bir toplumda asli öneme sahip olduğu (Informatıonsverein Lentia vd/Avusturya Kararı), düşünce özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri ve sıradan haber ve görüşlerden çok, toplumları sarsıcı, kaygılandırıcı görüşler için olduğu (Lehideux ve Isorni/Fransa, 23.9.1998, Nilsen ve Johnsen/Norveç),

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Dalban/Romanya davasında ortaya koyduğu gibi bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece değer yargılarını ifade etmesinin engellenmesinin kabul edilemez olduğu, dolayısıyla doğruluğu denetlenebilir olgu veya verilerin yanı sıra doğruluğunun kanıtlanması söz konusu olamayacak fikir, eleştiri ve spekülasyonlann dile getirilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi çerçevesinde koruma altına alındığı,

Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlarda, Kamuya mal olmuş kimselerin "yolsuzluklara bulaştıkları" (Dalban/Romanya,28.9.1999), rüşvetçi oldukları (Thoma/Lüksemburg,29.3.2001), bu arada bir bakan hakkında geçmişte faşist olduğu (Feldek/Slovakya, 12.7.2001) yolunda yayınlar yapılmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar verildiği,

AİHM tarafından, Cumhurbaşkanı S.D.'e "Yalancı" ve "siyeset özürlü" gibi ithamlarda bulunan başvurucunun, manevi tazminat istekli davada Cumhurbaşkanı S.D.nin kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle yapılan eleştirileri hukuka aykırı gören yerel yargı organlarının vermiş olduğu tazminat kararı ile ilgili olarak AİHM tarafından, devlet başkanlarının ve Hükümet üyelerinin kişilik haklarının geniş olarak korunmasının AİHS'in amacı ve ruhu ile bağdaşmaz nitelikte olduğu, Başbakanlar veya devlet başkanlarının sırf bu nitelikleri gereği çok ağır eleştiri ve haberlere katlanmakla yükümlü oldukları belirtilerek, olayda AİHS.nin 10.maddesinin ihlal edildiğine karar verildiği, (Pakdemirli v. Türkiye 35839/97, 22/02/2005)

AİHM'nin 32131/08 ve 41617/08 sayılı başvuru numaralı ve 21/02/2012 tarihli Tuşalp/Türkiye davasına ilişkin kararında, başvuranın bir gazeteci/köşe yazarı olarak güncel olaylar ile ilgili halka görüşlerini ve eleştirilerini aktarma mesleki çıkarının ve yazının muhatabı olan politikacının itibarını koruma ve kişisel hakarete karşı korunma çıkarının dikkate alındığı, kullanılan dil ve ifadelerin, provokatİf ve kaba olduğu ve belli ifadelerin meşru şekilde saldırgan diye sınıflandırılabileceği varsayılsa bile, bu ifadelerin, halihazırda kamuoyunda tartışılan bazı olaylar ve gelişmeler ile ilgili değer yargıları olduğu, 10. maddenin, sadece olumlu karşılanan veya zararsız veya tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, "demokratik toplumun," gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan ve rencide eden, şoke eden ve rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma allına aldığı (Obcrsehlick/Austria), saldırgan dilin, ahlaksız aşağılama kapsamına girmesi durumunda, yani saldırgan ifadenin tek amacının aşağılamak olduğu durumlarda, ifade özgürlüğü korunması altına giremeyebileceği (Skalka/Poland, no. 43425/98, 27 Mayıs 2003); ancak kaba ifadelerin kullanımının, kendi başına saldırgan ifade değerlendirmesini yapmaya yetmeyeceği, çünkü bu tarz ifadelerin stil (üslup) amaçları için de kullanılabileceği, iletişimin bir parçası olarak (üslup) stilin, bir ifade şekli olduğu ve ifadenin içeriği ile birlikte koruma altında olduğunun belirtildiği, siyasetçilerin kabul edilebilir eleştiri sınırının, sıradan şahıslara kıyasla daha geniş olduğu,

Yukarıda belirtilen kararlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında değinilen ve belirlenen ilkeler ile TC. Anayasasının 25. maddesinde düzenlenen düşünce ve kanaat özgürlüğü, 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile 28. maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğü de dikkate alınarak, demokratik toplumlarda çok önemli bir göreve sahip olan basının toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlü olduğu, halkın ise bilgi alma hakkının bulunduğu, Basın Özgürlüğünün belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahriki de içerdiği, kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu özgürlüğün sınırlandırılmasının ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir olduğu, toplumun gözü Önünde olan tanınmış kişilerin eleştirilmesinin sınırlarının normal bir bireye kıyasla daha geniş olduğu, söz konusu yazının düşünce açıklama, bilgi verme ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunduğu ve nesnel bir açıklama ile desteklendiği, bu hali ile atılı suçların unsurları açısından oluşmadığı anlaşıldığından şüpheli CAN DÜNDAR hakkında açıklanan nedenlerle KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,

Kararın müşteki VEKİLİ ile şüphelilerin MÜDAFİİNE TEBLİĞİNE,
Kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde BAKIRKÖY Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına İTİRAZ HAKKININ BULUNDUĞUNA,
Ceza Muhakemesi Kanununun 172. maddesi gereğince karar verildi.20/05/2014

H.Hasan BÖLÜKBAŞ1
İstanbul Cumhuriyet Savcısı
34078
(e-imza)

Kaynak:Haber Kaynağı