Normal Ötesi Aşk (Üçüncü Bölüm)

Normal Ötesi Aşk (Üçüncü Bölüm)

“Bunları duymak beni çok onurlandırdı. Hüzünlü ve karamsar halim kayboldu, yerine sevinç ve mutluluk geldi. Yine aynı yerde, aynı saatte buluşuyoruz. Ne dersin?”

Bölüm-3
 
“Orada mısın?”
 
Sesi ağlamaklı, iç burkan ifadeyle sadece;
 
“Evet,” diyebildi.
 
“Ama biliyorsun ki iş seyahati için geldim. Her şey halloldu. Şirketle görüştüm. Bugün dönmek zorundayım. Lütfen anlayış gösterir misin? Haberleşmemizin devam edeceğini garanti edebilirim.”
 
“Ama ben buna hazır değilim. En azından bir gün daha kalamaz mısın?”
 
“Mümkün değil! Görüşürüz. Bye bye.”
 
Erkek telefonu kapattı. Sanki içinden bir kalp kapısı kapandı gibi geldi. Üzüldü ama yapılacak bir şey yoktu. Hemen aşağıya otel barına indi. Alelacele iki duble viski içti. Tekrar yukarı çıktı. Hem uçağını bekliyor hem de hayal ediyor. Yine o kız, yine aynı yer…
Onun ruh durumu çok ilginç bir hal alıyor. Çift kişiliğe doğru hızla koşuyor. Bir tarafıyla saat 21.00’da tarifeli uçakla İstanbul’a dönüyor, diğer tarafıyla bir gün daha uzatıyor. İkisi arasında gidip geliyor. Hızlı bir şekilde kararsızlık girdabına yakalanıyor. Sorular teker teker dökülmeye başlıyor;
 
Acaba kabalık mı yaptım?
 
Acaba yakışıksızlık mı yaptım?
 
Acaba nerede yanlış yaptım?
 
Acaba tekrar telefon etsem mi?
 
Acaba bir gün daha kalsam mı? gibi çetrefilli cümleler akıl merkezine düşüyor. Ancak hiçbir işlem yapılamıyor. Çünkü o an sanki her şey duruyor.
Ne düşünebiliyor, ne muhakeme yapabiliyor, ne fikir yürütebiliyor, tam bir et çuvalını andırıyor.
 
Saatine bakıyor. Uçağın kalkmasına daha beş saat var. İki saat uyumaya karar veriyor. Biraz da alkol etkisiyle hemen uykuya dalıveriyor. Kalkma saati konusunda resepsiyonu ikaz etmiyor. Uçuk bir rüya görmeye başlıyor...
 
Uzun seyahate çıkmayı severdi. Yine ABD, yine Los Angeles yolcusuydu. Pasaport, vize, seyahat çeki, kredi kartı ve valizi hazırdı. Havaalanına geldi ve ilk kontrolü müteakip bekleme salonuna geçti. Artık yaklaşık on beş saatlik bir yolculuk önündeydi. İçeride sigara içmek yasaktı. Hemen bir bara girdi ve bir bira söyledi. Sigarasını yaktı. Uzun yolculuk öncesi bir bira iyi gelirdi. Sonra anons yapıldı. Doğruca çıkış kapısına gitti. Biletini ön cebine koydu. Uçağın merdivenlerini birer birer çıktı. Yerine baktı. Cam kenarı 36 numaraydı. 34 ve 35 numarada iki çekik gözlü, Uzakdoğu menşeli bayan oturuyordu. Birisi yirmi beş yaşlarında, uzun saçlı, orta boylu, düzgün vücutlu idi. Diğeri ise biraz daha yaşlı, ancak bir o kadar alımlı, kalın ve iri dudaklarına sürdüğü rujla belki de iki kat daha kalın ve iri duran bir görüntüye sahipti. Önce yüz ifadeleriyle selam verildi. Daha genç olan bozuk bir ifadeyle “Merhaba,” diyebildi. İstanbul’da kaldığı süre içinde öğrendiği üç beş Türkçe kelimeden birisi de herhalde merhabaydı. İngilizce olarak;
 
Nerelisiniz?
 
Adınız nedir?
 
İstanbul’u nasıl buldunuz?
 
Kaç gün kaldınız?
 
Nereleri gördünüz? gibi sorular ve yanıtları sıralandı. Uçak gerekli yüksekliğe ulaştı ve içecek servisi başladı. Bira ile devam etmenin doğru olacağı kanaatine vardı. Dört beş saat sonra karanlık oldu. Işıklar yandı. Yolcuların birçoğu uykuya daldı. Bira içtiği için çok sık tuvalet faslı başladı. Uyku esnasında herkes üzerlerine bir şeyler örttü.
 
Tam gözlerini kapayacağı sırada; yanda oturan çekik gözlü yolcunun elleri yılan gibi hareket etmeye başladı.
 
Loş bir ışık vardı.
 
Tam olarak ne olduğunu anlamak zordu.
 
Yüzüne dikkatlice baktı.
 
Gözleri kapalı ve uyku hali vardı.
 
Galiba o da rüyadaydı.
 
Hakikaten bir parça korktu.
 
El sağa sola hareket halindeydi.
 
Bir ara elini kalın ve iri dudaklarına götürdü.
 
Alt dudağı eliyle aşağı doğru sarkıttı.
 
Sonra üst dudağa aynısını yaptı.
 
Dolaşım vücudunun muhtelif alanlarına yayıldı.
 
O hala ne olduğunu anlayamamıştı, fakat elin gidiş yollarına bakmayı da bırakmadı.
 
Çok mu çok hafif mırıltılar kapladı.
 
Onun bile zorlukla duyumsayacağı, manası olmayan garip uğultulardı.
 
Bu arada ikinci eli yavaşça canlandı.
 
Rota ve yön bulamayan bir bombaydı.
 
O kendini biraz daha cam kenarına attı.
 
Bu arada arkadaşı uyandı ve ona baktı.
 
Yavaşça elini yakaladı.
 
Bu arada hareketler duraksadı.
 
Galiba uyandı.
 
Hafifçe yüzü bozardı ve utandı.
 
Onun da uykusu çok ağırlaştı ve yattı.
 
Gözlerini yapılan anonsla açtı. Üzerini topladı ve kapıya doğru hamle yaptı. Valizini aldı.
Çıkışta ona baktı. Gizli sevgilisi de ona baktı. Kucaklaştı ve arabaya atladı. Evin içinde olacakların hayali bir bir aktı. Gece yaşananları ve sevgilisiyle buluşmasını yaşam bandına aldı.
 
Uyudu, bu esnada hatırlayamadığı daha birçok rüya gördü. Bir an ter içinde uyandı. Hemen saatine baktı. Uçak kaçmıştı. Artık yetişmesi imkansızdı. Kendi veremediği kararı, uyku vermişti. Vücudunun gizli ve kodlu bir mesajıydı. Tüm organları, en önemlisi beyni gitmeme konusunda son kararını vermişti. Oysa diğer zamanlar uykusu çok hafif, istediği saatte uyanabilen, uykusunda en ufak tıkırtıyı duyan bir anatomik yapısı vardı. “Alamadığın kararları, farkında olmadan uykun esnasında alabilmen tesadüf olmasa gerekir,” dedi ve hemen telefona sarıldı. Numarayı çevirdi.
 
“Alo, benim!”
 
“Gerçek mi? İnanmıyorum! Harikasın! Ne oldu?”
 
“Ayrılamadım. Seninle bir gün daha geçirmenin bedeli neyse ödemeye hazırım. Belki işimi kaybedebilirim, belki kariyerimi kaybedebilirim. Önemli değil. Sen buna değersin.”
 
“Bunları duymak beni çok onurlandırdı. Hüzünlü ve karamsar halim kayboldu, yerine sevinç ve mutluluk geldi. Yine aynı yerde, aynı saatte buluşuyoruz. Ne dersin?”
 
“Uygundur. Oradayım. Öptüm. Bye bye.”
 
Okuyamayanlar için Birinci Bölüm: https://www.haberartiturk.com/Haber/normal-otesi-ask--birinci-bolum-tefrika-.html
Okuyamayanlar için İkinci Bölüm: https://www.haberartiturk.com/Haber/normal-otesi-ask--ikinci-bolum.html