Normal Ötesi Aşk -İkinci Bölüm

Normal Ötesi Aşk -İkinci Bölüm

Yarı hayal, yarı uykulu sabah oldu. Hemen iş randevusu aklına geldi. Kahvaltı bile yapmadan taksiye atladı ve gitti. Neyse, iş olumlu bir şekilde sonuçlandı. Erkek için Atina seyahati sona ermişti. Bu arada telefonu çaldı. Cevap verdi. Karşısındaki Yunanl

Bölüm-2
 
Artık Atina’ya vardılar ve havaalanının dinlenme yerinde biraz oturdular. Karşılıklı telefonlarını ve buluşma yerlerini ayarladılar. O bindiği bir taksiyle otelinin yolunu tuttu. Gerekli kayıtları müteakip odasına çıktı. Duş aldı. Yatağına uzandı. Başladı kumru gibi düşünmeye;
 
Ne yaptım?
 
Ne oldu?
 
Kimleyim?
 
Neden oldu? gibi soruları sordu ve tek bir sözcük çıktı ağzından.
“TUTULDUM.”
 
Evet, uçaktaki Yunanlı kıza tutulmuştu. Hem de yağmura yakalanmış ve sırılsıklam olmuş gibiydi. Aslında yaşam olgunluğu, aşkın tutkusuna mağlup olmuştu.
 
Ertesi gün oldu. İş görüşmesini yaptı. Her şey iyi geçti. Bir yandan da akşam randevusu aklının bir köşesinde güçlü olarak duruyordu. Otele döndü. Duş aldı. Tıraş oldu. En güzel parfümlerini kullandı. Randevu yerine gitmek üzere taksiye atladı.
 
Vardığı yer bar-restoran tipi bir mekandı. Siparişi sonra vermek üzere masaya oturdu.
Yine derin bir hayale daldı.
 
Bakın bu sefer neyi dağarcığına soktu;
 
Soğuk ve ayazın son derece acımasız olduğu bir mevsim, bir aydı...
 
Evet, en sert kıra yağıyor, en hoyrat rüzgar esiyor, en boğucu hava hakim oluyor; ne zaman sorusu hep Ocak ayına odaklanıyor...
 
Bir sevgili arıyorum!
 
Ellerim cebimde, atkım yüzümde, kalın paltom üstümde, yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum…
 
Bazen çay içenlere bakıyorum, bazen el ele tutuşanları izliyorum, bazen de birbirine sokulmuş ısınmaya çalışanlara imreniyorum…
 
Bir sevgili arıyorum!
 
En romantik filmlere gidiyorum, en sükseli yerlere takılıyorum, ağzımdan sigaramı eksik etmiyorum, en cafcaflı gömlek-kazak giyiyorum, sivri burun ve boyalı ayakkabıyı eksik etmiyorum…
 
Bir sevgili arıyorum!
 
Entelektüel takılıyorum, kitapçılardan çıkmıyorum, dergilerin hepsini alıyorum, modayı sıkı takip ediyorum, sanatın her türlüsüyle ilgileniyorum, hatta moda ve sanat dünyasına dair üç beş cümle ezberliyorum ve dimağımda saklıyorum…
 
Bir sevgili arıyorum!
 
En güzel restoranlara takılıyorum, eğlence mekanlarının müdavimi oluyorum, viskiden başka içki yudumlamıyorum, gece yarıları en ön saflarda yerimi buluyorum, dansa ve oynamaya kalkıyorum...
 
Ama…
 
Bir sevgili bulamıyorum!
 
Neden?
 
Ne var bende?
 
Sanki cüzamlı muamelesi görüyorum.
 
Aslında; 
 
Ben de saçını okşamak istiyorum…
 
Ben de elini ısıtmak istiyorum…
 
Ben de gözlerinin için bakmak istiyorum…
 
Ben de yanında heyecanla durmak istiyorum…
 
Ama…  
 
Bir sevgili bulamıyorum…
 
Onunla dertleşmek, sorunlarını paylaşmak, gönül arkadaşı hatta sırdaşı olmak, kalbinde en müstesna yeri işgal etmek, üzerine titremek, çoğu zaman kıskanmak istiyorum…
 
Ama…
 
Bir sevgili bulamıyorum!
 
O ne isterse yapmak, hatta hastası olduğum sigarayı bırakmak, alkolle vedalaşmak, küfür ve argo konuşmamak, çok nazik olmak, kırıcı, incitici hiçbir söz sarf etmemek istiyorum…
 
Ama…
 
Bir sevgili bulamıyorum.
 
Onu her yere götürmek, onu bir gölge gibi takip etmek, onu herkesten korumak ve kollamak, o gülümsediği zaman gülmek, o bağırdığı zaman ağlamak istiyorum…
 
Ama…
 
Bir sevgili bulamıyorum!
 
Bir ışık huzmesi ile kurduğu hayalden kurtuldu. Bir sevgili arıyordu ve onu buluyordu.
 
Ne şans!
 
Ne talih ki beş dakika geçmedi, Yunanlı bayan muhteşem görünümüyle kapıda gözüktü. Sanki içeriye bir yıldız girdi ve her yer aydınlandı.
 
El sıkışıp oturdular. Aperatifler söylendi, beyaz şaraba balık eşlik etti. Karşılıklı iltifatlar havada uçuşuyordu.
 
Yaklaşık iki buçuk saat süren yemekli randevu sona ermişti. Vedalaştılar ve ayrı taksilere binip ayrıldılar. Erkek otele vardı. Hemen odasına çıktı. Uyumak üzere yatağına girdi. En az iki saat uykuya dalamadı. Bir sağa, bir sola dönüyordu. Bu kez erotizm ağırlıklı hikaye gözünün önüne geldi.
 
Şimdi neyi hayal ediyordu?
 
Günlerden cumartesi akşamıydı…
 
Üst düzey diplomatların katıldığı bir davet idi...
 
Davetiyesi ile birlikte yola koyuldu…
 
Trafik sıkışıklığını dikkate alarak erken arabasına bindi...
 
Sigarasını yaktı ve yavaş yavaş ilerledi…
 
Kliması yoktu…
 
Tüm camları açıktı…
 
Arabanın içi püfür püfür esti…
 
Radyosunu açtı…
 
Caz şarkıları çalan bir kanal dinlemeye başladı…
 
Yarım saat sonra davetli olduğu yere vardı…
 
Üzerinde çok şık bir takım elbise vardı…
 
Ev sahipleriyle tokalaştı ve viskisini aldı…
 
Bir köşeye çekildi…
 
Bu arada tüm yabancı diplomatlar gelmeye devam etti…
 
Çinli bayan diplomat, doğru onun köşesine geldi…
 
Konuşmaya başladılar…
 
Sonra Alman erkek diplomat geldi ve selam verdi.
 
Bu şekil ve tarzda yaklaşık iki saat geçti.
 
Sonra davet sahibiyle vedalaştı ve ayrıldı.
 
Arabasına bindi.
 
Yine caz müziği çalan radyosunu açtı.
 
Tam bu sırada Frank Sinatra’nın ‘My Way’ şarkısı çalıyordu.
 
Evi yerine her zamanki barına gitti.
 
Orasını çok sevdi.
 
Orasını huzur yeri olarak gördü.
 
Leziz, kalite, saygın gibi unvanları çoktan saydı.
 
Yine her zaman oturduğu barın önüne ve en son sandalyeye gitti.
 
Viskisi ve meyve kokteyli geldi.
 
Bir yudum aldı ve sigarasını yaktı.
 
On dakika ya geçti ya geçmedi; müthiş görünüm, harika elbise, yapılmış
sapsarı saçlar, ince, uzun ve siyah ayakkabı içeri süzüldü.
 
Hem çok yavaş adımlarla, hem kendinden emim tavırlarla, onun yanına oturdu.
 
Cin-votka söyledi.
 
Bir sigara çıkardı.
 
O hemen çakmağa davrandı.
 
Teşekkür etti ve kendi özel yapım bir çakmakla yaktı.
 
Sonra döndü ve ona baktı.
 
“İsmim F… sizin?”
 
“Şey benim mi? İsmim Ö… tanıştığımıza memnun oldum.”
 
“Bu gece benimle yatar mısın?”
 
“Pardon! Anlayamadım!”
 
“Bu gece benimle seks yapar mısın?”
 
“Şey neden? Nereden çıktı?”
 
“Soru yok, yorum yok, tekrarlama yok, evet mi? Hayır mı?”
 
“Ama ne diyeceğimi şaşırdım.”
 
“Son kez soruyorum. Benimle bu gece geliyor musun?”
 
“Tamam. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın,” dedi ve hesaplar ödendi. Bardan çıkıldı. Arabaya binildi. Karanlık sokaklarda kaybolundu.
 
Yarı hayal, yarı uykulu sabah oldu. Hemen iş randevusu aklına geldi. Kahvaltı bile yapmadan taksiye atladı ve gitti. Neyse, iş olumlu bir şekilde sonuçlandı. Erkek için Atina seyahati sona ermişti. Bu arada telefonu çaldı. Cevap verdi. Karşısındaki Yunanlı bayandı.
 
“Günaydın, nasılsınız?”
 
“İyiyim. Siz?”
 
“Ben de. Ben bugün ayrılıyorum.”
 
Karşıda otuz saniye süren bir sessizlik oldu.
NOT: oKUYAMAYANLAR İÇİN BİRİNCİ BÖLÜM LİNKİ AŞAĞIDADIR..
https://www.haberartiturk.com/Haber/normal-otesi-ask--birinci-bolum-tefrika-.html