Kayseri'de İlk Büyük Adım: TAYYARE FABRİKASI

Kayseri'de İlk Büyük Adım: TAYYARE FABRİKASI

Kayserililer Derneği'nin dergisi, Ocak 2013 sayısında Erciyes Üniversitesi eski rektörü.Prof. Dr. Mehmet Şahin'in bu güne ışık tutacak bir yazısı.Yazıdaki çıraklık okulunu kuran Karamemetlerden Alaeddin Bergman benim babam. İbrahim Karamemet

Bu derginin Kasım 2011 tarihli sayısında yayınlanan “Kayseri’de Üç Büyük Adım” başlıklı yazımda, Cumhuriyetin kurulduğu tarihlerde Kayseri’nin içinde bulunduğu zor şartları anlatmış ve o çaresizliği âdeta bir deprem etkisiyle kökünden sarsan ve bugünün Kayseri’sinin temel taşlarını oluşturan üç büyük adım bulunduğunu belirtmiştim. Bu adımlardan birincisi 1926 yılında kurulan Kayseri Tayyare Fabrikası’dır.


Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânından iki yıl bile geçmeden, 15 Ağustos 1925 tarihinde, Bakanlar Kurulu tarafından, ‘tayyare’ ve ‘tayyare motoru’ imâl etmek amacıyla bir anonim şirket kurulması kararlaştırılmıştır. Kısa bir süre içinde Türk Hükümeti, Türk Tayyare Cemiyeti ve Alman Junkers Firması’nın ortaklığı ile Türk Tayyare ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) kurulmuş, kuruluş yeri olarak Kayseri belirlenmiş ve fabrikanın kuruluş çalışmalarına hızla başlanmıştır.


O tarihte Türkiye’de bisiklet yapan bir fabrika bile yoktur. Kayseri’de ise elektrik yoktur, doğru dürüst bir karayolu yoktur, demiryolu yoktur, mühendis ve sanayi işçisi yoktur. Bu yoklara rağmen Kayseri’ye bir uçak fabrikası kurmaya karar vermek, buna cesaret etmek inanılmaz bir olaydır; iktisat ve işletme mantığına tümüyle aykırıdır. Bunun yegâne mantığı stratejik ve sosyal nedenler olabilir. Stratejik neden, Kayseri’nin o günkü uçakların uçuş menzilinin dışında kalması, sosyal neden ise muhtemelen yeni Türkiye’yi modernleştirme hareketine Anadolu’nun bağrından ve imkânsızı mümkün kılarak başlama anlayışı ve kararlılığıdır.

1925 yılında temeli atılan bu fabrikanın inşaatında kullanılan kum, çakıl, taş vesaire gibi malzemeler hariç diğer tüm inşaat malzemeleri ve makine aksamı ithal edilmiştir. Almanya’nın Hamburg limanından gemilere yüklenen bu malzemeler deniz yoluyla İskenderun limanına, oradan da trenle Ulukışla istasyonuna getirilmiştir. Çok büyük bir kısmı metalden ve çok ağır olan bu malzemeler Ulukışla istasyonundan atlarla, katırlarla, develerle, kağnılarla ve at arabalarıyla Kayseri’ye taşınmışlardır. Bu, birkaç yıl önce siyasî bağımsızlığı için kağnılarla top mermisi taşıyan halkın âdeta iktisadî bir bağımsızlık mücadelesidir.


Fabrika inşaatında çalışan ameleler ve taş ustaları hariç işçilerin ve mühendislerin neredeyse tamamı Almanya’dan ve İstanbul’dan gelmiştir. Çünkü Kayseri’de fabrika inşa etme, makine montajı yapma ve makine çalıştırma tecrübesine sahip ne bir işçi ve ne de bir mühendis vardır. Bu nedenle, Sayın Rıfat Bayrak’ın verdiği bilgiye göre Almanya’dan 120 tane işçi ve mühendis gelmiştir. Türklerin sayısı ise 50 kişidir.

Fabrika kurulduktan çok kısa bir süre sonra 29 Mayıs 1927 tarihinde Kayseri’ye trenin gelmesinden ve özellikle 1940’ların başında Arif Molu tarafından demiryolu hattının fabrikaya uzatılmasından sonra her türlü taşıma işi çok kolay hale gelmiştir.
Kayseri’de elektrik olmadığı için makineler önce birkaç küçük jeneratör vasıtasıyla çalıştırılmış, fabrikaya uzanan tren hattı yapıldıktan sonra da birkaç tane çok büyük jeneratör getirilip kurulmuş, 1959 yılında Kızılırmak üzerindeki Hirfanlı barajı yapılıncaya kadar fabrikanın makineleri bu jeneratörler vasıtasıyla çalıştırılmıştır.
Bu fabrikanım ilk yıllarında Alman Junkers uçaklarının montajı yapılmıştır. Fabrikanın kendi hava alanı 1933 yılına kadar işletmeye açılamadığı için bu uçaklar, 1926-33 yılları arasında, kanatları monte edilmemiş olarak, eski Kayseri’nin daracık sokaklarından at arabalarıyla taşınmak suretiyle Çorakçılar mahallesinin arkasında, şimdiki Aydınlık Evlerin bulunduğu bölgedeki boş alana getirilmiş, kanatları burada monte edildikten sonra uçuşa başlamışlardır. (Sayın Rıfat Bayrak’tan alınan bilgi)

Bu fabrikanın Kayseri’nin iktisadi, sosyal ve kültürel hayatına etkileri de son derece önemlidir. İşsizliğin ve fukaralığın had safhada olduğu, alışverişin asgari düzeye indiği, trampanın yaygın, paralı ekonominin gelişmemiş bulunduğu harp sonrasının Kayseri’sinde bu fabrikanın kuruluşu esnasında piyasaya giren para iktisadî canlanmanın ilk itici gücünü oluşturmuştur. Evvela fabrikanın kurulması ve hava alanı için çok büyük bir arazi kamulaştırması yapılmıştır. Fabrika binalarının inşaatında

Kayserili ameleler, inşaat işçileri ve taş ustaları çalıştırılmış, birçok alet, edevat, kazma, kürek, kum eleği kullanılmış ve taşıma için at, eşek, katır, deve, kağnı ve at arabası kiralanmış, birçok gıda maddesi ve giyecek malzemesi tüketilmiş ve bunların neredeyse tamamı Kayseri piyasasından tedarik edilmiştir. Bunların tedarikini yapanlar ‘tedarikçi taşeronluk’ mesleğini kavramaya, birçok insan fabrika yapmanın ve sanayileşmenin ne demek olduğunu görerek öğrenmeye başlamışlardır. Bunlara ödenen paralar Kayseri’deki iktisadî canlanmanın ilk can suyu gibidir. Çünkü birçok ameleye, işçiye, inşaat ustasına ve nakliyeciye iş kapısı açılmış; birçok bakkal, kasap, manav ve hububatçı gibi esnaflara alışveriş yapma; terzi, yemenici, ayakkabıcı, demirci, bakırcı, marangoz ve keresteci gibi zanaatkârlara üretim yapma imkânı doğmuş, bütün bu insanların eline para değmiş ve paralı ekonomi hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.


Bu fabrikanın yapılışı çok büyük bir sosyal ve kültürel değişime de kapı açmıştır. Tarım toplumlarında zaman kavramı mevsimlerle, hava şartlarıyla ve ibadet zamanlarıyla sınırlıdır. Bu nedenle insanların doğum, ölüm, evlilik tarihleri bile önemli olaylara ve mevsimlere göre belirlenir. Örneğin “seferberlik davulu çaldığında filan kişi dört yaşındaydı, falan kişi doğduğunda kaysılar çiçek açıyordu veya yolcumuz öğle ezanı okunurken geldi” vesaire denir. Sanayi toplumunda ise insanlar makinenin temposuna tâbîdir; dakik olmak ve bu nedenle de zamanı, ayı, günü, saati ve dakikayı bilmek zorundadır. Belirli saatte iş başı yapmak, belirli saatte paydos etmek, belirli günlerde tatil yapmak çok büyük bir kültür ve zihniyet değişimine yol açar. Özellikle, senede bir defa hasat zamanında ve miktarı önceden kestirilemeyen bir gelir elde etmeye şartlanmış olan tarım toplumu insanları için belirli aralıklarla ve belirli miktarda muntazam bir gelir elde etmek olağanüstü bir hadisedir. Öyle ki, şubat ayı 29 gün çektiği hâlde bu fabrikadan yine 30 lira maaş alan biri “ay yirmi dokuz, maaş otuz” diyerek şaşkınlığını gizleyememiştir.

Fabrikanın teknik eğitim almış ilk Türk elemanları İstanbul’dan temin edilmiş, bunlar altı ay veya bir yıl süreyle Almanya’ya kursa gönderilmiş, orada hem teknik bilgi ve hem de lisan öğrenerek döndükten sonra da fabrikada ustabaşı olmuşlardır. Örneğin, benim de bizzat yanında çalıştığım, Teknik resim atölyesinin ustabaşısı olan Ferit Alanman Bebek’ten gelmişti, tam bir İstanbul beyefendisiydi, Robert Kolej mezunuydu, İngilizce ve Arapça biliyordu. Diğer ilk dönem ustabaşıların da çoğu Almanca biliyordu. Fabrikanın kuruluş safhasında hem Almanya’dan hem de İstanbul’dan gelen ve ilâveten yurt dışında kursa katılan elemanların, fabrikada çalışan Kayserililerin hayat tarzlarına ve düşünce yapılarına derin etkileri olmuştur.

Otomobilin bile Kayseri’ye yeni girmeye başladığı bir dönemde halkın ilk defa jeneratörle, elektrikle, motorla, makineyle ve uçakla tanışması da zihinlerde devrim yapacak çok mühim bir olaydır. Zaman zaman fabrikanın hava alanında halka açık uçuş gösterileri yapılmış, halkın uçağı yakından görmesini temin suretiyle havacılığa ilginin artmasına çalışılmıştır. Bu gösterilere dair birçok resim vardır. Örneğin, çarşaflı ve peçeli kadınların bir uçağın yanındaki şaşkın halleri çok enteresan bir fotoğrafla resmedilmiştir.
Almanlarla ortaklık, kısa bir süre sonra, 1929 yılında bozulmuş, Almanya’dan gelen işçi ve mühendisler ülkelerine dönmüş ve fabrika bir devlet kuruluşu haline gelmiştir. Fabrika’nın Kayserili ilk mühendisi Karamemetler’den Alaettin Bergman’dır. Alaettin Bey Almanya’da metalürji ve uçak mühendisliği tahsili yaptıktan sonra 1930 yılında Kayseri’ye dönmüş ve Tayyare

Fabrikasında göreve başlamıştır. Almanların gidişiyle birlikte büyük bir teknik eleman ve sanayi işçisi açığı doğduğunu, Kayseri’de teknik eğitim veren bir okulun bulunmadığını ve bir tarım işçisini sanayi işçisine dönüştürmenin güçlüğünü gören Alaettin Bey 1931 yılında fabrikada bir Çırak Okulu açmış ve yörenin ilkokul mezunu çocuklarını bu okula alarak fabrikanın ihtiyacı olan işçileri eğitmeye başlamıştır. Kayseri’de teknik eğitim veren ilk kurum budur. Bu okul sayesinde fabrikada çalışan Kayserililerin sayısı hızla artmış ve bu okul, ihtiyaca göre açılıp kapanmak suretiyle 1960’ların başına kadar devam etmiştir. 1942 yılında kurulan ve daha ileri düzeyde teknik eğitim veren Erkek Sanat Enstitüsü’nden mezun olanların fabrikada görev almaya başlamasıyla birlikte Kayserililerin etkinliği daha da artmıştır.
Bu fabrikada 1932 yılından itibaren Amerikan Curtiss uçaklarının montajına ağırlık verilmiş, bu nedenle Amerika’dan teknik elemanlar gelmiş ve yerli elemanların Amerika’da eğitimi süreci başlamıştır. 1940’lı yılların başından itibaren de uçak üretimi ve montajı işinden vazgeçilmiş ve burası bir uçak bakım ve tamir (revizyon) fabrikası haline gelmiştir.

Fabrikaya Kayseri’den, Hisarcık, Kıranardı, Talas, Erkilet gibi yerlerden çalışmaya gelenler önceleri yayan veya atla, eşekle gelmişlerdir. Bu nedenle fabrikanın önüne binek hayvanlarını bağlamak için haflar yapılmış ve bunlar 1940’lı yılların sonuna kadar varlığını devam ettirmiştir. Zamanla bisiklete binenler çoğalmış ve bisikleti olmak bir ayrıcalık haline gelmiştir. 1940’ların ortasında Belediye Başkanı olan Emin Molu’nun döneminden itibaren de işçiler belediye otobüsleriyle taşınmaya başlamıştır.

Bu fabrikada çalışanların iş ve gelir garantisi olduğunu gören Kayserili önde gelen bazı âileler çocuklarına burada iş bulmak için adeta yarışa girmişlerdir. Bu nedenle fabrikanın ilk işçileri arasında Kayserili birçok ünlü âilenin mensuplarını görmek mümkündür. Hatta kız istemeye giden analar için oğullarının fabrikada çalışıyor olması bir övünme vesilesi haline gelmiştir. “Oğlumuz Teyyare Pevlikasında çalışır, aybaşı gelince maşallah eteğinen para alır” veya “oğlumuz Teyyare Pevlikası’nın gabırga (kaporta) atelyesinde çalışır, imzasını atmıyıncı teyyareler uçamaz, altında vat vatı da var (klaksonlu bisiklet)” gibi birçok folklorik deyim ortaya çıkmıştır.

Fabrikada iş bulmak için en azından okuma-yazma bilmek ve bir meslek sahibi olmak gerektiğini gören âileler eğitim konusunda bilinçlenmişler ve çocuklarının eğitimine daha çok önem vermeye başlamışlardır. Burada çalışan işçilerin çocuklarından pek çoğu liseyi, endüstri meslek lisesini ve hatta üniversiteyi bitirmiştir. Bunlardan biri de babası Tayyare Fabrikası’nın ilk Kayserili işçilerinden olan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’dür. Ben de 1956-59 döneminde bu fabrikanın

Çırak Okulu’ndan mezun oldum, dışardan sınavlara girerek ortaokulu, erkek sanat enstitüsünü ve liseyi bitirip üniversiteye başladığım 1964 yılına kadar da orada çalıştım. Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüttüğüm dönemde bu fabrikanın bana verdiklerine karşı vefa borcumu ödemek üzere bir Sivil Havacılık Yüksekokulu kurma şansını elde ettiğim için de bahtiyarım.

Orası sadece bir fabrika değil büyük bir eğitim kurumu gibi görev yapmış, oradan yetişen ustaların bir kısmı daha sonra kurulan fabrikalarda çalışmaya başlamış, bir kısmı da şehirde motorcu, kaportacı, tesviyeci, tornacı, firezeci, kaynakçı atölyesi açmak suretiyle Kayseri’deki özel sektör metal sanayiinin temelini oluşturmuşlardır. Özellikle 1958 yılında bu fabrikanın hurdalığının satılması, oradaki alüminyum uçak parçalarının şehirdeki ustalar tarafından eritilerek düdüklü tencere ve dikiş makinesi yapımının başlaması Kayseri’deki metal sanayiinin oluşumuna çok büyük bir ivme kazandırmıştır.

Bana göre, 1926 yılının imkânsızlıkları içinde bu fabrikayı kurmak, bu gün belki onlarca benzeri fabrika kurmaktan çok daha önemli ve destansı bir olaydır. Tarih böyle bir uçak fabrikası kuruluşuna belki de bir daha hiç şahit olmamıştır. Tüm Kayserililerin, özellikle tüm Kayserili iş adamlarının varlığı üzerinde bu fabrikanın şu veya bu şekilde ama asla unutulmaması gereken bir katkısı ve hakkı vardır.