İş Arkadaşım Aziz Yıldırım'ı Birde Benden Dinleyin !

Aziz Yıldırım ile yanında birlikte çalıştığımız patronumuz gerçekten gizli kalmış bir efsane insandır.

İŞ ARKADAŞIM AZİZ YILDIRIM
 
Aslında bu yazıyı çoktan yazmalıydım. Çünkü birazdan okuyacaklarınızın, neredeyse tamamını ilk kez duyacaksınız.

Neden bekledim peki? Başlıktan da anlayacağınız gibi eski iş arkadaşım Aziz Yıldırım hapisteydi, çıktı ama dava sürüyordu. İşler zaten arapsaçına döndürülmüştü, bir de ben konu çıkartmayım diye düşünmüştüm. Dün eski iş arkadaşım Aziz Yıldırım’ın, basın toplantısını iki kez izledikten sonra karar verdim yazmaya, bu hiç konuşulmamış konuları.

Basın toplantısı sonucunda anladım ki, eski iş arkadaşım Aziz Yıldırım, başına getirilenlerden zerre kadar korkup, tırsmamış. Doğru bildiğini, göze aldığını, yapmaya devam edecek. Tıpkı ikimizin patronu, aynı zamanda onun dayısı olan rahmetli Faruk Yalçın gibi. “Oğlan dayıya çeker.” Derdi anneannemin annesi. Basın toplantısında izlerken fark ettim ki doğru tespit.

Aziz Yıldırım gerçekten de hem sima olarak, hem de karakter olarak, neredeyse tıpa tıp dayısı Faruk Yalçın’a benziyor bana göre. Bu nedenle, ben Aziz Yıldırım’ı tanıdığımdan daha fazla tanıdığım, patronum Faruk Yalçın’ı anlatmalıyım önce size.

Yazıyı okumayı bitirdiğinizde sizde anlayacaksınız, neden böyle yaptığımı.

EFSANE PATRONUMUZ FARUK YALÇIN

Aziz Yıldırım ile yanında birlikte çalıştığımız patronumuz Faruk Yalçın, gerçekten de gizli kalmış bir efsane insandır. Hayata nereden başladığı, nereye geldiği konusunda internetten bilgiler bulabilirsiniz. Kurduğu ve miras olarak bu yurdun insanına bıraktığı “Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi” sitesini de ziyaret edebilirsiniz. Ama nedense hayatına dair bir biyografi bulamadım sitede. Eksik bilgilerimi sağdan soldan okuyup öğrendim. (Giriş kapısında ki mozaikleride ben yaptım bu arada)

Ben burada patronum Faruk Yalçın’ın, Aziz Yıldırım'a çok benzettiğim yönlerini öne çıkaracağım sadece. Tamamı kitaplara sığmaz çünkü.
Onun 1963 yılında kurduğu, benim 70 li yılların ortasında personeli olarak, yaklaşık 4 yıl çalıştığım şirketlerinden bahsedeceğim.  Çok fazla yazılmış, çizilmiş aslında ama baktım ki birçoğu uydurma, kulaktan dolma ve ardından Aziz Yıldırım'ı karalamaya yönelik hevesler düzmecesi.

Bazı şeyler doğru kimi metinlerde.  Yardım severliği, hayvanlara ve doğaya aşırı düşkünlüğü, mütevazı ve alçak gönüllü olduğu, magazini ve gazete manşetlerinde görünmekten asla hoşlanmadığı, her nasılsa tüm yazılanlarda bahsedilen ortak özellikler.

Ama iş adamlığı ve patronluğuna dair çok fazla ayrıntılar yok ne yazık ki.  O sözde haber metinlerini yazanlar, sadece Faruk Yalçın’ın dillere destan servetini ballandıra ballandıra anlatmışlar. Servet nasıl edinildi ayrıntı yok tabi ki. Nato müteahhidi Faruk Yalçın deyip kestirip atmışlar. Belli ki, NATO müteahitliği "tu kaka", diğerleri "kutsal."

Öyle yazmışlar ki, sanki NATO, 30 yıl boyunca Faruk yalçın şirketlerine (Yanılmıyorsam 8 şirketti) düzenli olarak milyonlarca dolar göndermiş, Faruk Yalçın’da o dolarların bir kısmını ilk 10 içerisine girecek kadar vergi göstermiş, kalanını da servet yapıp yığmış. Okuyanlar nerden bilsin, yazılanlardan bu sonuç çıkıyor?

Sekiz şirkette binlerce mühendis, tekniker, usta işçi çalışmış.  Yüzlerce şantiye açılmış, bunlar yok.

Çimento, tuğla, seramik, el arabası, beton küreği, kazma ve çividen başka inşaat malzemesi üretilmeyen bir ülkede, NATO standartların da (teknik ayrıntıları inanılır gibi değildir)petrol boru hatları, uçak sığınakları, tank çiftlikleri, askeri havaalanları ve tesisleri yapılmış ve bedelleri tamamen NATO kaynaklarından Türkiye’ye gelmiş. Ve tüm bunları Faruk Yalçın bir elinde viski bardağı, diğer elinde puro, dilinde bir şarkı böyle başarmış sanki.

O zamanın ekonomistleri çok iyi bilirler. Türkiye ekonomisi sürekli teklemekte, enflasyon bir yandan, bütçe açığı derdi öte yandan, dövize, ekmek su kadar ihtiyaç var. Merkez bankamız bilançolarında (bu gün artık yok sanırım) İhracat gelirleri, Turizm gelirleri kalemlerinden bile büyük, NATO gelirleri kalemi var. Ülke, NATO yatırımları ile ekonomiyi dengeliyor bir anlamda.

İşte Faruk Yalçın ve ekibi bunu bir fırsat olarak görüyor. Başta taşeronluk, küçük ihaleler derken, işini büyütüyor. Yetmiyor işin kaynağına gidiyor. Bürüksel, ABD, Almanya, İsviçre Türkiye arası mekik dokuyor. Oralarda ilişkileri geliştiriyor. Girişkenliği ve ikna kabiliyeti ile Bürüksel Karargâhında PP komitelerine kadar ulaşıp, NATO’nun Türkiye’ye yatırımlarını artırması için çabalıyor. Başarıyor da. Birde şimdikiler 5 yılda nasıl zengin oluyorlar ona bakalım, penguen belgeseli bitince?

Gelişmiş ülkelerde yaptığı anlaşmalar ve ortaklıklar ile NATO standardında teknolojinin ülkeye getirilmesine katkı sağlıyor. Elektronik ihalelere bile girip, anahtar teslimi tesisler inşa ediyor. Başlangıçta tek olan şirketinin sayıları 10 yıl içerisinde ihtisas alanlarına göre çoğalıyor. Tabi kazandığı paralarda her geçen gün çoğalıyor.  

Yaptığı işlerin büyüklüğünü anlatabilmek için, şu konuya geri dönmek istiyorum izninizle. Türkiye bütçesinin önemli bir gelir kalemi ve açık kapatıcısı olan NATO kaynaklarından, yaptığı işlerin karşılığı olarak, ciddi bir pay alıyor ve büyük bir servete sahip oluyor. Peki bu işleri beceren insan olarak, nasıl biriydi Faruk Yalçın o konuya gelelim biraz?

FARUK YALÇIN NASIL BİR PATRONDU?

Bu soruyu örnekler vererek yanıtlayacağım. 

Net sayısını bilemiyorum ama Faruk Yalçın şirketlerinin herhangi birinde çalışanların tamamı, ülke ortalamasının çok üzerinde ücret alırlardı. (Orta düzey bir yönetici olan ben, devletin bakanı kadar maaş alıyordum örneğin, primler ekstra harcırahlar hariç)

İşe ilk giren tüm personele Faruk Yalçın’ın kesin talimatı olan şu sözler mutlaka söylenirdi.

Yaptığınız işlerden dolayı devletin herhangi bir kurumundan bir ceza gelirse anında işten atılırsınız. Bu şu demekti.  Tüm çalışanlarca (muhasebecilere özellikle) devletin koyduğu yasalara uyulacak, tek bir gün bile sigortasız insan çalıştırılmayacak, tüm ücretler gerçek usulde vergilendirilerek ödenecek, faturasız hiçbir şey alınmayacak, tek kuruş vergi kaçırılmayacak.

İşten kendi isteği ile ayrılanlara bile (%90 ı böyleydi) kıdem, ihbar tazminatları yasal izin haklarının karşılığı eksiksiz ödenecek, ayrılan personelin kalbi kırık gitmemesi sağlanacak. 

Şirket çalışanların kendi kusurları dahi olsa, başlarına gelebilecek ölüm ya da malullük durumunda ailesi gözetilecek, ölenlerin geride kalanlarına mutlaka destek olunacak. (Böyle birkaç vakaya şahit oldum. Ölenlerin geride kalanlarına ev alındı, çocuklarının eğitimine destek olundu.) Bu liste uzar gider.

Ama Faruk Yalçın aynı zamanda çok otoriter disiplinli ve gözü kara bir patrondu. Bakın Aziz Yıldırım nerden öğrenmiş bu dik başlılığı, kararlılığı? İşte çapıcı bir anektod size.

Bu günün parası ile bir kaç milyonluk bir ihaleye girmiştik, rakipler durmadan fiyat kırmaya başladılar. 2. kez fiyat kırımı istendi idareden. Faruk Yalçın talimat verdi ve biz, "1 TL ye yaparız teklifikoyduk zarfa bir kaç milyonluk iş için." Sonuç tam bir şoktu, hem rakipler için, hemde idare için .

Gazeteler günlerce bu konuyu yazdı. Yani patron para ile mafya tutup kimseyi tehdit etmedi. Rekabetin gereğini yaptı, ihale iptal oldu, NATO parası Türkiye'de kaldı. İş adamı onuruna, ahlakına sahipti, Profosyenel gerek neyse göze aldı. İktidarlara sığınmadı, Rüşvetlere boğmadı. Yılbaşında değerli hediyeler alır götürürdük idare makamlarına hepsi budur. Bazen talepler gelir, üst düzey görevlilerin talepleri ile şirketlere elemanlar alınır ama onlara asla kıyak çekilmezdi.

Kendisi çok az Türkiye’de olur ama yokluğu yönetirdi tüm şirketleri.  Uzun konuşmayı, ayrıntılara girmeyi çok sevmezdi. İçlerinde eski bakanların bile olduğu geniş bir danışman kadrosu vardı, onlar konuları inceler, beyefendiliği ve nezaketi tartışma götürmez kardeşi, Cengiz Yalçın onaylar ve biterdi.

Tabi hepimiz bilirdik ki Faruk yalçın aynı zamanda koyu bir Fenerbahçeliydi.  Fenerbahçe maçları kaybettiğinde, mühendis kadrosu, hemen Aziz Yıldırım’ı arayıp kızdırma girişiminde bulunurlardı. Ama Patron Türkiye’de ise bu girişim asla olamazdı.

Pek kimse bilmez ama Fenerbahçe ile adı özdeşleşen Eski Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu’nun oğlu Yılmaz Saraçoğlu, Patronun en güvendiği danışmanlarından biriydi. Hiç yanından ayırmazdı. Ve hayatının sanıyorum büyük bir bölümü, Faruk Yalçın’ın şirketlerinde geçmiştir.

Hep düşünmüşümdür, bu bir tesadüf mü yoksa patronun Fenerbahçe sevdası mı?

NEDEN BU KADAR UZATIYORUM?

Havada uçuşan haksız iddialara yanıtlar kendiliğinden çıksın diye bu denli ayrıntıya girdim. Aziz Yıldırım hakkında o kadar çok asılsız şeyler yazılmış ki, birebir tanığı olduğum bu olayları ortaya koymak istedim. Aslında çok daha fazla anlatılacak şey var. Ama nasıl olsa sorular gelecektir bu yazıdan sonra. Yanıt olarak yazarım. Varsa ortaya çıkıp," bu yalan" diyecek babayiğit tabi. En çokta uyuşturucu kaçakçısı, silah tüccarı, mafya bağlantısı iddilarına verecek çok yanıt ayrıntısı var. Ergenokon bağlantısı derseniz, o zaten fos çıktı.

İşte Aziz Yıldırım böyle bir patron ve dayının yanında yetişmiş bir insandır. Üstelik kusura bakmasınlar, diğer kuzenler masa başında imza işindeyken, Aziz Yıldırım şantiyeden şantiyeye koşturuyor, işin mutfağında mütahitlik, iş adamlığı becerileri kazanıyordu. O tarihlerde Patronun çocukları, ya eğitimde yurt dışında, ya da küçüktüler. İşe çok sonra dahil oldular.
Ailenin  çoğuna yakınını tanırım, Faruk Yalçın’ın 85 sene süren hayatında ki karizmadan ve başta ahlaki duruşu olmak üzere, yönetim anlayışından, ciddi şekilde etkilenmişlerdir tüm üyeleri.  Alçak gönüllük, yardımseverlik, olgunluk, hemen hemen tüm aileye sirayet etmiştir. (Magazin olaylarına girmiyorum)

Benim çalıştığım dönemde şirketlerin tamamı da iş hacmi olarak zirvedelerdi. O günün koşullarında hayat standartlarında aileden hiç birinin gösterişe merak sardığına şahit olmadım. Faruk Yalçın'ın küçük bir villası vardı, Ankara etlik semtinde.Ve Aziz Yıldırım Fenerbahçe’ye başkan oluncaya kadar da, hiçbir aile üyesini gazete manşetlerinde, TV kanallarında, balolarda görmedim. Her nereye yardım ve destek olunursa gösterişi olmaz, gizlice yapılır, yardım edilen incitilmezdi.

GELELİM İDDİALARIN MANTIĞINA


Fatih Altaylı’nın Aziz Yıldırım’a saldırdığı bir yazısından bahsetmek istiyorum. Üzerinden bir hayli geçmiş ama diğer belden aşağıcılara da yanıt olur böylece.

Diyor ki özetle Fatih Altaylı, " Aziz Yıldırım bu parayı nerden buldu açıklasın?" İşte yanıtı yukarıda, Teke Tetikçi Fatih Altaylı. 

Gazetecisin aç 70-90 lı yılların vergi verenler listesini. Baksan göreceksin nereden bulduğunu.

Bak bakalım bir, Aziz Yıldırım ve ailesinin ödediği vergiyi, stopajı, sigorta primini bir topla üst üste! Hayatında bu kadar parayı bir arada gördün mü? sonra sor nerden buldun diye!

Altaylı, ortalıkta dönen fısıltı dedikoduları ile pırasa gazetecilerin yarattığı uydurma arşive, soru sorarak katkıda bulunma cinliği yapmış.  Al sana bir karşılaştırma imkânı daha.

O yıllarda, Faruk Yalçın şirketleri içerisinde, cirosu en küçük olan proje firmasının müdürü, başka hiçbir yerde çalışmadan aldığı ücretler, tazminatlar v.b ile büyük bir yabancı bankanın, Türkiye iştirakinin kurucu ortağıdır şimdi. Sen çarp, böl hesapla artık servet ne kadar diye! 

Sence, senin değerinde gazetecilerin, kimi büyük güçleri de arkalarına alarak savurduğu hiçbir zaman kanıtlanamamış bu iddiaların hepsine yanıt değil mi, bu kadar açıklama bile?

Şimdi sen yanıt ver? "Sen bu servete sahip olsan, çıkar sağlamak için çete kurar mısın?" 

Bu örnekleri çok çoğaltabiliriz:

Aziz Yıldırım’ı yok etme planı hayata geçirildiğinde ortadan kaybolan, şimdilerde ihale üstüne ihale alan, bir kısım eski Fenerbahçe Yönetim kurulu üyelerinin, Faruk Yalçın’ın o zamanlarda taşeronları olduğunu biliyor muydun? (Bu konuda da ayrı bir yazım olacak gelecekte.)

Ve basit,sade, ekonomik bir paragraf soru ile bitirelim olayı. Uydurma dava dosyaları yazmaya gerek yok.

Şimdi tüm kuşkuda olanlara soruyorum. Ayrıntılarının binde birine girdiğim bu hikayenin kahramanı siz olsanız, Fenerbahçe sevdası yüzünden, olmadık iftiraya maruz kalmaya, hapislere atılmaya, her gün karalanmaya razı olur, onca servete rağmen Aziz Yıldırım’ın bu katlandıklarını yaşamaya göze alır mıydınız?

 
İşte size bir gerçek daha.  Aziz Yıldırım ile iş arkadaşı olduğum doğrudur. Ama o şirketlerde bir, iki kere selamlaşmaktan öte hiçbir tanışıklığımız yoktur. Görse beni, hatırlayacağını bile sanmıyorum.

Üstelik de, ben babadan miras Galatasaraylıyım.  1982 yılında Basın Y.Y.O bitince, o şirketten ayrıldım. Fenerbahçe Başkanı olduğu güne kadar da, ne yaptığından zerre haberim olmadı. Futbol izlemem, maça gitmem, ticaretle uğraşmıyorum.

Tamam, Galatasaray erken yaşta ölen babamın mirası taraftarlık ama takımlardan Çarşıyı tutuyorum, başkanım da Aziz Yıldırım’dır.

Lafı neden bu kadar uzattım onu da söyleyeyim.

Memleket elden gidiyor arkadaşlar ne şikesi?
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar