'İktidarın tepesindekiler koynumdan geçti'

'İktidarın tepesindekiler koynumdan geçti'

Siyaset dili ‘yüksek ahlak’, dindarlık, kindarlık nutuklarıyla kuruladursun, kendisine ‘Terzi Yamağı’ diyen ama daha ziyade bir filozofu andıran Barbaros Şansal o pek ‘yüksek ahlaklı’ siyaset alanına aynayı tutuveriyor. Toplumdaki iki yüzlülüğü de unutmuy

Barbaros Şansal’ı sadece moda alemiyle ilgili değil, her konuda sivri diliyle tanıdı Türkiye... Çoğu zaman ona mikrofon uzatmaya çekindiler, kazara mikrofon uzatılınca da söylediklerini yayınlamaları pek mümkün olmadı. Elbise dikerken yaptığının aksine, konuşurken ölçüp biçme adeti yoktu, dengeleri kollamıyordu. Belki de Kral Çıplak öyküsündeki terzinin ve Kral’a çıplak olduğunu bağıran çocuğun her ikisi birdendi o... 

Söylediklerine katılırsınız ya da katılmazsınız ama açık sözlülüğünü ve ‘doğruculuğunu’ hepimizin teslim etmesi gerekir. Siyasete ve aslında tüm topluma hakim olan ‘ahlakçı’ ikiyüzlülüğe hiç iltifat etmeden konuşuyor.

 


Onun açık sözlülüğüne aynı şekilde karşılık veriyoruz. Bugün medyaya hakim olan ‘otosansür’e teslim olmuyor, ‘Terzi Yamağı’ Barbaros Şansal’ın söylediklerini ‘süzgeçten geçirmeden’ yayınlıyoruz.



Topçuluk ya da popçuluk revaçta iken buna bir de modacılık eklendi. Şimdi bakıyoruz makası, kumaşı eline alan modacı oluyor. Bu kadar kolay mı bu iş? Modacılık kocaları zengin olan kadınların mesleği mi oldu? Anadolu'nun bir ücra köşesinde moda tasarım bölümünde okuyan gençlerin şansı yok mu?
Bugün dul milyarderlerin çoğu hosteslikten gelmedir. O zamanlar hosteslik revaçtaydı. Zengin iş adamlarını buldular. Sonra mankenlerin devri başladı. Bugün zengin koca bulmuş mankenler de modaya el attılar. Sonra da halkla ilişkiler uzmanlığı furyası başladı. Mankenler halkla ilişkiler uzmanı oldular. O da bitince modacı oldular. Memlekette metrekareye üç modacı düşüyor ama dikiş dikmeyi bilmiyorlar. Blogger var ya şimdi, herkes yazar, herkes gazeteci, herkes moda fotoğrafçısı, herkes gurme... Herkes bir şey olmuş. Ülkenin siyasetçilerine, bakanlarına baktığınız zaman bu ülkede herkesin her şey olabileceğini görüyoruz. Zaten Cumhurbaşkanımız ne dedi. “Kafamızı kuma gömdük” dedi. Başbakanımız ne dedi. “Başlar ayak oldu, ayaklar da baş.” Kendileri zaten durumu ifade ettiler.

 


Üslubunuz dikkat çekiyor. Kelimeler adeta dans ediyor. Nasıl gelişti bu?
İnsanlar bana o kadar çok zulüm yaptı ki. Buna devlet, asker, polisler de dahil. Çok acılar yaşadım. Hakaretlere uğradım, hâlâ da uğruyorum. Tüm bana yapılan bu kötülüklere karşı ben onlara ayna tutarak cevap vermeye başladım. Böyle gelişti.

 


Bir sürgün vakanız olmuştu sanırım...
1980 ihtilali olduğu zaman siyasal görüşlerim sebebiyle Selimiye'ye alındım. İşkencelere maruz kaldım. Domuz kafesine kondum, Filistin askısıyla astılar. Kulağımda küpe var diye sokakta polis tarafından alındım. Hortumla dövüldüm. Zührevi hastalıklara yollandım. Devlet arkadaşlarımla trene koyup bizi Eskişehir'e sürmeye çalıştı. Bugün de aynı duruma geldik. Askere eşcinsel olduğum için ‘hastadır’ gerekçesiyle alınmadım. Bir insanı hasta ilan ediyorsan, hastayı nasıl cezalandırırsın? Nasıl bir mantıktır bu. Bu ülkenin yıldızları Zeki Müren ve Bülent Ersoy’dur. İkiyüzlü bir toplumuz.


Devrimci bir genç miydiniz?
Ben hâlâ devrimciyim. Evrimi reddeden bir toplumuz. Evrimin olmadığını, Darwin'in palavra olduğunu iddia eden bir toplumuz. O zaman geriye bir alternatif kalıyor. Devrim.


Sizin ‘İktidarın tepesindekiler koynumdan geçti’ diye bir açıklamanız olmuştu. Doğru mu hakikaten?
Evet. İktidarın tepesinde olan bazı adamlar benim de koynumdan geçti. Daha önce şu anda Meclis’te bulunan birden fazla ilişki kurduğum insan var. Şu anda da var milletvekili eşcinsel arkadaşlarımız.

 

Hangi partiden olduğu önemli değil. Her partiden var. Onlar da gençti, ben de gençtim. “Ben yaşamadım, tövbe, günah, yalan,” diyorlarsa, eğer bu konuda yalan söylüyorlarsa, her konuda söylerler. Çıkarsın dersin ki, gençliğimde talihsiz bir tecrübe yaşadım, bana göre değilmiş, pişmanım dersin. Gerçi kimse bunu yaptım, şunu yaptım demek zorunda değil. Eşcinsellik neden bu ülkede bir sorun olarak duruyor? Biz az olduğumuz için mi bu kadar ilgi merkezi eşcinsellik bu ülkede. Karanlıkta, susarak sevişen bir toplumun içinde yaşıyorum.


TÜRKİYE YA SOYUNUYOR YA ÖRTÜNÜYOR!

Bütün milletvekillerini töhmet altında bırakıyorsunuz!
Evet 80 milyon beni töhmet altında bırakıyor. Bırakın ben de 550 tanesini bırakayım.


En iyisi yine modaya dönmek... Moda nedir?
Moda insanların, cinsel, dinsel, fiziksel, kültürel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimine verilen bir sosyal olgunun adıdır. Ergonomiktir. Mimarinin gelişimine paralel olarak o mimarinin içinde yeşeren tüm sanatlara hizmet eder.

 


Türkiye'de modaya bakışta bir değişim, gelişim var mı? Türkler modayı ne kadar doğru yorumluyor?
Türkiye giyinmiyor artık. Türkiye ya soyunuyor, ya örtünüyor. Türkiye'de giyim bitti. 16. Yüzyıl’da tuvaletsiz, lazımlık kullanılan evlerin mimarisi ile günümüzdeki mutfak tezgahı, mikro dalga fırın, binilen spor arabanın standartları aynı değildir. Türkiye'ye bakıyorsunuz. Topçunun karısı, popçunun karısı, şarkıcı, türkücü vs... bunlar giyinmiyor. Don-sutyen video klip çekiyorlar. Havuzlarda, bronz yataklarda kırmızı geceliklerle boy gösteriyorlar. Muhafazakar kesime bakıyorsunuz, kolları fırfırlı, altın düğmeli, önleri fiyonklu, yerlere kadar daracık pardesüler, kafalarının içinde röntgen filmiyle rengarenk eşarplar takarak örtünüyorlar. Giyinmiyor kimse.

Kral çıplak. Halk eğitim merkezlerini, köy enstitülerini kapattıysanız, şapka devrimi yapılmış bir ülkede şapka atölyelerini felç ettiyseniz, modanın temeli olan ipek böcekçiliğini yok ettiyseniz, dut ağaçlarını kesip yerine araba fabrikaları kurduysanız, angutların angus ithal etmelerine izin verip, yün dediğimiz doğal elyafı, hayvancılığı imha ettiyseniz Türkiye'de giyimden söz edemezsiniz.


Kimler rüküş?
Toplum rüküş. Rüküş bir toplumda yaşıyoruz. Sonradan görme mi, yoksa aç tavuk kendini buğday ambarında sanır gibi mi bilemiyorum.

 


İslamcıların modernleşme çabalarına ne diyorsunuz?
Bal tutan parmağını yalar ama ayı balı bol bulunca kıçına sürermiş. Tahrik ve cinsellik olmadığı sürece tabii ki parası varsa istediği gibi harcar ama yapılmış kaşlar, şişirilmiş dudaklar, daracık pardesüler, keten pantolon, yandan yırtmaçlar, platformlu pabuçlar, kırmızı rujlar, tırnaklar... Bunlar İslam'a uygun şeyler değil.

 


Peki bakımlı kadın nasıl olacak?
Temiz olmalı. Bu kadar basit. Güzel bir kadını makyajla ancak çirkinleştirirsiniz. Kozmetik ve farmakoloji monopolleri tarafından sömürülen bir ülkede yaşıyoruz. Dünyada en çok boyananlar Azeriler, Türkler, Lübnanlılardır.

 


İslami burjuva diye bir kavram ortaya attılar...
(Gülüyor)... O ne demek? Burjuva ne demek? Burjuva kentlerde yaşayan sanat ve ticaretle uğraşan orta kesime verilen ad. Kasap, esnaf dediğimiz kesim oluyor.

 


Ama ekonomik anlamda daha üst seviyede olanlar için kullanılıyor. Nişantaşı sosyetesi için mesela.
Onlar da esnaf. (Gülüyor) Ticaret yapıyorlar o kaldırımlarda. Alış-veriş merkezleri...

 


Siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?
Ben siyasetin içindeyim za

ten. Birçok sivil toplum kuruluşu ile koordineli çalışıyorum. Türkiye bu statik ve resesif düşünceden kurtulacaktır. Ben de iki ihtilal, üç harekat görmüş, sürgünler yaşamış, bütün nezaret ve zindanları görmüş bir adam olarak bunları sonraki nesillerin yaşamaması

için aktif siyaset yapacağım zaten. Derdim milletvekili, bakan olmak değil. Hatta asla saçımı boyamayacağım için milletvekili olamayacağım. Milletvekillerinin hepsi pavyon türkücüsü gibi... Üzüm kırmızısı siyahı saçlar, şakaklar beyaz, badem bıyıklar. Ben saçımı boyamayacağım. Çünkü saç boyası kanserojen. Beyine işliyor, bu artık kanıtlanmış bir durumdur.

 


BÖYLE BAŞA BÖYLE TARAK!

 


Siyasette üslup tartışılıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Halkın üslubundan farklı değil.

 


Olması gereken bu mu?
Halk buysa... Böyle başa böyle tarak, biraz da altın varak koyarız olur biter. Üslup diye bir şey yok. Üslup beklemeyin. Sizin milletvekili dediğiniz insanların çoğu, parti içindeki hiyerarşik yapıyla aday gösterilerek atanıyor. Biz nedense halk olarak soru sormayan bir halkız.

 


Peki siz ne sorardınız mesela Başbakan'a?
Sağlığı nasıl diye sormak isterdim. Fiziksel sağlığı nasıl diye sormak isterdim. Allah sağlık versin demek isterdim.

 


Ama kabul etmek gerekir ki çok zor bir makam Başbakanlık. Kolay değil. Bir ülke yönetiyorsunuz sonuçta...
Niye? İstanbul genelevinde çalışan kör bir sermaye kadın var. Onların yaptığı iş de çok zor. TOKİ inşaatında 18. kattan düşerek ömür boyu sakat kalan bir işçi var. Onun işi de çok zor.

 


Bazıları muhalefet yapıyor ama neye muhalif olduğunu bile bilmiyorlar. Siz neden muhalifsiniz?
Erbakan'ı hatırlıyorum, “Bunlar gulu gulu dansı yapıyorlar” diyordu. Rahmetli nur içinde yatsın, çok doğru bir adamdı. Çok tenkit ederler. Çok doğru bir laf etmişti. Bugünkü iktidar için “Bunlar Siyonizme hizmet ediyorlar” demişti. Müthiş tecrübeleri olan biriydi. Milli görüşçü, sağcı olması benim için bir engel değildi. Söyledikleri doğru çıktı. Ben bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ve devletinin Siyonizme hizmet ettiğine inanıyorum.


Peki muhalefet partileri de sizin kadar muhalif bir tavır sergiliyor mu? Nedir düşünceniz?
Nasıl sergilesinler? Onlar da aynı kafadan. Hepsi VIP’ten uçuyor. Hepsinin dokunulmazlıkları var. Meclisin yüzde 68'i müteahhit. Onlar ekranlarda, gazetelerde birbirlerine laf çakıyorlar, ondan sonra lüks sınıf uçaklarda, koltuklarda beraber yemek yiyip, beraber uçuyorlar. Bana kimse muhalefet var diye inandıramaz, kusura bakmasın. Bunu üzülerek söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde ne yazık ki siyaseti üslubuyla yapan tek parti BDP.

 


BDP PKK'nın sözcüsü diyenler var ama...
Bu bir yaftalama. O zaman El Kaide'yi savunan bir iktidar partisi var. O da silahlı terör örgütü. Hamas’ı, Müslüman Kardeşleri savunan bir iktidar var. İçişleri Bakanlığı'nın 18 yıl yetecek gaz depolamış bir polis teşkilatı var. O da silahlı örgüt. BDP doğru veya yanlış kendi idealleri, kendi siyasi görüşleri doğrultusunda etkin ve üslup sahibi bir siyaset yapıyor. Diğerleri gibi fotoğraf vermiyor, siyaset yapıyormuş gibi görünmüyor. BDP’yi biz kurdeleli açılış törenlerinde görmüyoruz. Gittiği yerlerde oranın futbol takımının atkısıyla poz veren adamlar olarak görmüyoruz. İnsanın bir takımı olur. Başbakan’ın 18 takımı var. Kılıçdaroğlu'nun da. Bahçeli'ye bakıyoruz efe şenliğine gidiyor başında kasketi var. Kimsin sen? Ben siyasilerin gerçek kimliğini tanımak istiyorum. Demirel'in fötr şapkası vardı biliyorduk. Erbakan'ın el işareti vardı, Türkeşli MHP’de ülkücülerin bıyıkları vardı. Biz bu adamları biliyorduk. Şimdi kim ne, bilmiyoruz. Bir öyle, bir böyleler.

 


Vatandaş ne yapacak o zaman tüm siyasi partilere bir kulp taktınız?
Vatandaş seçimi boykot edecek. Hiçbiri sandık başına gitmeyecek. Referanduma gidecek siyaset.

 


Siz hep seçimleri boykot mu ettiniz?
Ben hiçbir siyasi partiyi desteklemiyorum. Desteklemeyeceğim. Hayatımda bir kere oy kullandım. Çok pişmanım. MHP barajı geçemeyeck diye son seçimlerde acıdığım için oy verdim. Elim kırılsaydı da vermeseydim. Yaptıklarını, beyanatlarını, nelere destek verdiklerini görünce elim kırılsaydı da oy vermeseydim diyorum. Hayatımda bir kere oy kullandım. O da pişmanlıkla sonuçlandı.

 


Damat olacaksınız. İkinci kez dünya evine girmek nasıl bir duygu?
Gayet iyiyim. İlk evliliğimden 29 yaşında bir kızım var. İsviçre'de yaşıyor. İkinci kez evleniyorum. Çocuk yapmayı düşünmüyorum artık. İsviçre'de doğup, büyümüş bir Türk kızıyla evleniyorum. Onun da 17 yaşında bir oğlu var.

 

 


KIÇINI AÇMAKLA BAŞINI ÖRTMEK ARASINA SIKIŞMIŞ BİR SİYONİZM...


First’ ve ‘second lady'lerimiz Hayrunnisa Gül ve Emine Erdoğan'ın giyim-kuşamı ile ilgili bilirkişi olarak nasıl bir yorum yapacaksınız?
Üç kadın var. İki kişi değiller. Bakan Hayati Yazıcı'nın eşi Semra Yazıcı'yı unutmamak gerekiyor. Üç ‘first lady’ var. İç tüzüğü yazan, AKP'yi yaratan bir hukukçu olan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'nın eşini nasıl saymazsınız. Bu ülke ithalat ve ihracatla yaşıyorsa asıl başbakan bana göre Hayati Yazıcı'dır. Bu üç ‘first lady’ arasında hangisi güzel giyiniyor demek yerine hangisi güzel demek doğru olur. Düşünceleri, fikirleri, hoşgörü ve toleransıyla ne kadar güzel olduğu önemlidir. Kıyafet ikinci bir cilttir. Her gün farklı bir şey giyinmek zorunda kalmış insanlar kendi kimliklerini kaybetmişler. Bir gün Seda Sayan bir gün Marilyn Monroe, Angelina Jolie oluyorlar. Özenti tamamen. Kimse Belgin Doruk, Afife Jale, Cahide Sonku olmak istemiyor. Dolayısıyla ‘first lady’ler ne giymiş ne çıkarmış bu beni hiç ilgilendirmiyor.


İnsanların ne giydikleri ile değil ne yaptıkları ile ilgiliyim. Kadın, imkanı, geçmişi, bilgisi, kültürü doğrultusunda giyinen bir varlık. Pahalı çanta ve pabuç taşıması iyi giyindiği anlamına gelmiyor. Ben ne yaptıklarına, nasıl iletişim kurduklarına bakarım. Ben bir tek Semra Yazıcı'yı yakından tanıyorum. Karşılıklı kahve içtiğim biri. Çok farklı karşıt görüşlere sahip olmamıza rağmen saatlerce sohbet edebildiğim bir hanımefendi kendisi.

O benim için bir ‘first lady’. O da türbanlı ama türbanlı olması sorun değil ki. Türbana endekslenmiş bir siyaset ucuz bir şey. Kıçını açmakla, başını örtmek arasında sıkışmış S...iyonizmi hatırlatıyor bana.

 

IVANA SERT'İN ÜÇ KELİMELİK TÜRKÇESİ


Bir yarışma programıyla popülaritenizi artırdınız. Yorumlarınız ilgi çekiyordu ancak kovuldunuz, sizi nasıl kovdular?
Bugün Ne Giysem adlı programdan Nur Yerlitaş'ı çıkardılar. Beni aldılar. Yaklaşık 20 bölüm bulundum ama sonra çok yanlış bir iş yaptığımı fark ettim. Montajları izleyince hiç bana uygun olmayan bir kimliğin ekrana yansıtıldığını gördüm. Kanalı terk etmeye karar verdim. Bunun üzerine kovuldum. Zaten yanımda üç kelimeyle Türkçe konuşan bir kadın vardı, ne dediğini anlamıyordum. Ben artık ana akım medyada, televizyonlarda konuk olmak istemiyorum. Biraz televizyonlardan uzak olmak istiyorum.

 


Program arkadaşınız modacı Hakan Akkaya sizin kovulmanıza vesile olmuş...
(Gülüyor) Keşke öyle bir şey olsa. Onun olduğu yerden kovulmak bir şeref olur benim için. Bana bir kere saygısızlık yaptı, yönetimle konuştum, uyardılar bitti. Mesleki bilgisi yok, sadece muhalefet yapıp insanları aşağılayan bu sayede ekran unsuru olan genç bir arkadaş.

 


Ivana Sert Türkiye'de popüler bir isim haline geldi. Nasıl oldu bu?
Erkan Özerman Haydar Paşa'nın gelini diye Christine Haydar'ı getirmişti. Maksim Gazinosu'nda sahneye çıkmıştı. Laleli sermayesi... Bu ülkede Nataşa diye bir kavram oldu. Türkler yabancı

kadınlara çok meraklılar. Onların özgür, bağımsız, cinsel özgürlüklerini yaşıyor olmaları ama kendilerinin gizli gizli yaşıyor olmalarından kaynaklanıyor. Ona özendikleri için onları beğenip seyrediyorlar. Tüpçüyle, sütçüyle yani...(Gülüyor)

 


PADİŞAHLARIN ANNELERİNE BAKIN

 


Muhteşem Yüzyıl dizisine Başbakan'ın tepkisi eleştirildi. Başbakan biraz da haklı değil mi?
Biz ne diziler seyrettik. Polat Alemdar vurulunca camilerde mevlüt düzenlendi. Toplum salaksa yapılacak hiçbir şey yok. Bu dizi kurgu, başında da belirtiliyor, hayal ürünüdür deniliyor. Çocuğu olmayan, kocası askerdeyken kocasından boşanıp başka bir adamla birlikte olan bir kadını biz yılın annesi seçtik. Biz bu topraklarda Deprem Dede Ahmet Mete Işıkara ve Mehmet Ali Birand'ı yılın yakışıklısı seçtik. Biz bu topraklarda Başbakan astık. Üniversite gençlerini astık. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan'ı astık. Biz bu topraklarda cinsiyet değiştirmeye karar vermiş Bülent Ersoy'u 10 yıl dışladık. Oturduğu yerden şarkı söylettik. Bu topraklar her şeyi yapan topraklar.

Konu Muhteşem Yüzyıl ise biz neden padişahların eşlerinin kaçının Müslüman olup olmadığını konuşmuyoruz. Siyonizm ne der biliyor musunuz? “Bir gün bütün erkekleriniz öldürülmüş olabilir, bir gün bütün kadınlarınız kirletilmiş olabilir, ama o kadınlardan doğan çocukların hepsi Yahudi olarak doğacaktır” der Kitabı Mukaddes. Hangi padişah Müslüman anneden, hangi padişah Hıristiyan anneden, hangisi Yahudi anneden doğmuştur, bunları neden konuşmuyoruz? Neden Türkler Osmanlı'da hiç kabul gören bir toplum değildi. Ancak devlet memuru olabiliyorlardı. Neden sanat ve ticaretle uğraştırılmıyorlardı. Bunları neden sorgulamıyoruz. Biz Muhteşem Süleyman ata kaç yıl bindi, hangi kadınla beraber oldu gibi boş şeyleri konuşuyoruz.
 

YURT PAZAR (Derya DEMİR)-