"Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu"

"Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu"

Direnişin doktorlarından Sağlık Bakanı'na yanıt: 'Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu'

Sağlık Bakanlığı'nın Gezi Direnişi boyunca gönüllü ilkyardım ve sağlık hizmeti veren hekimler hakkında soruşturma başlatma kararına tepkiler büyüyor.

Direniş boyunca bulunduğu revirde meslektaşlarıyla birlikte yüzlerce insanın canını kurtaran onurlu hekimlerden biri ise, aşağıdaki satırlarla Bakan'a yanıt verdi.

“Hiçbir Korkuya Benzemez Halkını Satanın Korkusu”*

Sağlık Bakanı gazetecilerle yaptığı bir sohbette, Gezi Parkı eylemlerinde ilk yardım uygulayan gönüllü sağlıkçılar için suç duyurusu müjdelemiş. Buna gerekçe olarak da sağlık hizmet sunumunda bir boşluk olmadığını, ilk yardım uygulayan gönüllülerin ve TTB’nin ideolojik ve hukuksuz hareket ettiğini söylemiş.

Bu açıklamada pek çok kilit sözcük var üstüne gidilmesi gereken. Daha birkaç gün önce onurlu avukatlarımız polis tarafından yerlerde sürüklenerek gözaltına alındığından olsa gerek, bizim ilk dikkatimizi çeken “hukuksuzluk” sözcüğü oldu.

Ama alanımıza dönüp, hekimler için ilkyardım uygulamanın neresi ve neden hukuksuz olabilir, onu irdelemeliyiz.
Hekimlerin, ihtisas alanları ne olursa olsun (fiilen hekimlik yapmasalar, uzun yıllar mesleğe ara vermiş olsalar ve hatta emekli bile olsalar) ilkyardım uygulamakla zorunlu olduklarını ortaya koyan pek çok hukuki dayanak var.

Tıbbi Deontoloji Tüzüğü¹, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları², Biyo-Tıp Sözleşmesi³, Türk Ceza Kanunu⁴ilk akla gelenler. Hatta bunlardan sonuncusu, yaralıya yardım etmeyen hekimin ağır para cezasına çarptırılmasına dair Ceza Kanunu maddesi. İşin vicdani sorumluluğu bir yana, “hukuken” ilk yardım uygulamamak bizler için ceza nedeni.

Açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla sayın Bakan revirlerde ve mobil ekiplerce uygulanan sağlık hizmetlerinden bihaber. Öyleyse biraz göz gezdirelim, yaralı direnişçilere neler yapıldı?
Mobil ekiplerin bir kısmı sağlık öğrencilerinden bir kısmı tıp fakültesi diplomasına ve hatta ihtisas diplomasına sahip hekimlerden oluşuyordu. Bu ekiplerin yaşamla bağdaşmayan ölçüde gaza maruz kalınan alanlarda ve kendi beden bütünlükleri tehlike altında iken yapabildikleri şeyler sınırlı fakat hayati öneme sahipti.

Ağır yaralıların kanama kontrolünü sağlamak, ihtiyacı olanlara koruyucu maske sağlamak, alandan uzaklaştırılması gereken yaralıları en yakın acil müdahale yapılabilecek yerlere nakletmekten ibaret olan bu uygulamalar temel ilk yardım uygulamaları olup, tıp fakültesi mezuniyet şartı bile gerektirmez. Öyle ki ehliyet kurslarında bile öğretilirler. Sağlık eğitimi alan gönüllü arkadaşlarımız tarafından illa ki üst düzey bir itina ve ayırıcı tanı perspektifiyle uygulandıklarından, herhangi biri tarafından uygulanmaları ile de kıyaslanamaz. Dolayısıyla alanda gönüllü sağlık hizmeti veren mobil ekiplere yönelik herhangi bir suç duyurusunun neye dayandırılacağı cidden merak konusu olmuştur.

Bakan ne yazık ki revirler konusunda yanılmaktadır. Tıp fakültesi diplomasına sahip hekimlerin görev almadığı bir tek revir bile kurulmamıştır. Dolayısıyla revirlerde uygulanan ilaçlar hekim kontrolünde verilmiş olup, kliniklerimizde olduğu gibi sözlü order gereğine dikkat edilmiştir.

Ayrıca bu revirlerde hayati tehlike arz edebilen komplikasyonlar yaratabilecek hiçbir tedavi uygulanmadığı gibi, kontrolsüz polis şiddetine maruz kalan pek çok direnişçiye yapılan hızlı ve efektif müdahaleler nedeniyle pek çok komplikasyonun, organ fonksiyon yitiminin, organ ve can kaybının, enfeksiyonun da önüne geçilmiştir. Bu süreçte sağlık hizmet sunumunda ciddi bir boşluk oluşmadıysa, tedavi ettikleri yaralı sayısı binleri aşan bu revirler sayesindedir; dolayısıyla kendisi de bir hekim olan Bakandan suç duyurusu ile değil, teşekkür ve takdir ile meşgul olması beklenir.

Performanssız, ek ödemesiz, yeşil kartsız, güvenceye bakılmaksızın son derece titizlikle acil sağlık hizmeti veren sağlıkçıları tehdit ederek asıl kendisinin ideolojik ve taraflı bir tutum sergilediği ne yazık ki ortadadır. Kendisinden beklenen, revirlere yapılan ve hakkında cinayete teşebbüs davaları açılan insanlık dışı polis saldırısına ortak olmaması iken, bağlı bulunduğu partinin yüzünü kara çıkarmayarak meslek etiğini kendisi çiğnemiştir.

Ayrıca alanda gönüllü sağlık hizmeti veren hiçbir sağlıkçı, yaralıların kişisel bilgilerini herhangi bir yere servis etmemiş, yine kendisini bağlayan tüzüklere, kurallara sadık kalmıştır5; Bakan ne yazık ki bu noktada da kendisini bağlayan hukuku kaale almamıştır.
Korkuyorlar. Karşılarında performans, ek ödeme, döner sermaye olmadan gece gündüz arı gibi çalışarak canı pahasına hizmet veren bir ordu var. Korkularını anlamamak mümkün mü; bu gönüllü ordunun canına kastediyorlar, beyaz önlüklüler hiç oralı olmuyor, her gün alanlara destek olmaya devam ediyor. Korkmasınlar mı; revirlere ilaç, yiyecek ve her türlü manevi destek yağıyor, yani yalnız da değiller. Korkmaz olurlar mı; tüm boyun eğmeyenler gönüllü sağlıkçıların varlığından güç alıyorlar. Halkın doktorları ve gönüllü sağlıkçılar boyun eğmiyor, onlar boyun eğmedikçe güçleniyor halkın onurlu direnişi!

* Nazım Hikmet Ran, Korku, 1959
1. Tıbbi Deontoloji Tüzüğü; Yürürlüğe Koyan Bakanlar Kurulu Kararnamesi: No.4/12578 - 13 Ocak 1960, Resmi Gazete ile neşir ve ilânı: 19 Şubat 1960 - Sayı: 10436: MADDE 3 - Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir sebep olmadıkça, ilk yardımda bulunur.
2. Hekimlik Meslek Etiği Kuralları: Madde:10- “Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılmadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.”
3. Biyo-Tıp Sözleşmesi; Madde 1,2,3.
4. Türk Ceza Kanunu: 476/2; Yaralıya yardım etmemeyi ağır para cezasına çarptıran kanun maddesi.
5. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi; Madde4/1; Hekimlik Mesleği Etik Kuralları Madde 9/1-c