Hem sadist hem mazoşistim

Hem sadist hem mazoşistim

Kontrol dışı, insanı kontrolden çıkaran, yapılması gerekeni yaptırmayan, yapılmaması gerekeni yaptıran bir şey...

Hem sadist hem mazoşistim
Sıra dışı bir adam Hayko Cepkin. Görüntüsünden sesine kadar ürkütücü bir tavrı var. Ama kitlesi müthiş. Samimi olduğu kadar hazırcevap. Son albümüyle aşk otobanına tam da orta şeritten dalıyor. Hayranlarının her yeni albümü çıkarken 'romantikleşmesinden' korktuğu Hayko Cepkin'in bu endişe için yanıtı var: Böyle aşkın ızdırabını... 
 
 
 - Yeni çıkan albümünün adı ‘Aşkın Izdırabını’. Yüklemsiz ve öznesiz duruyor. Önünü ve arkasını dolduralım istersen...
 
 
Olur. Önüne ‘Böyle’ ekleyelim. Arkasını sakın sorma, üç noktanın yerine en çok küfür koyabilirsin çünkü.
 
- O zaman böyle bir aşk nedir senin için?
 
 
Kontrol dışı, insanı kontrolden çıkaran, yapılması gerekeni yaptırmayan, yapılmaması gerekeni yaptıran bir şey...
 
- Peki, ızdırap ne demek onu da bilelim... 
 
 
Sadece aşkta yaşanan değil. Bizzat yaşamın kendisi ızdırap. İnsanoğlu ‘sado-mazo’ denilen tuhaflığa bayılıyor. Yaşarken bundan zevk alıyor.
 
- Sen de sado- mazo musun? 
 
 
Tabii. Yaşadığın bir sürü acıya rağmen hayatı çok lezzetli görüyor ve ondan kopamıyorsan sen de öylesin.
 
- Peki o zaman aşk mı ızdırap mı?
 
 
İkisi bir arada olmalı. Aşk ızdırapsız bir halta benzemiyor. İşin içine acı girince anlamlı oluyor...
 
- O zaman ‘mutlu aşk’ dediği nedir ki şairin?
 
 
O inceden bir ilaçlanma durumu...
 
- Yeri geldi soralım; ‘Hayko kafası’ nedir?
 
 
Vallahi bir karar aldım. Öncelikle zevk almaya çalışıyorum yaşamdan. Şimdi 35 yaşındayım. Ve şunu gördüm ki müthiş bir hızla geçti bu 35 yıl. Önümde yaşayabileceğim bu kadar yıl daha varsa ki yoktur sanırım; kaportaya iyi bakmaya çalışıp, elimden geldiğince onu çalıştırıp, hayattan en büyük zevk alacağım şeylerin peşinden gitme kararındayım.
 
- Bunun içinde herkesi şaşırtmak da var sanırım. Çünkü kitlen “aşk albümü yapmak Hayko’yu bozar” diyordu...
 
Romantizmi standart bir anlatımla karşılarına çıkaracağımdan endişelendiler. Ama kendim gibi ‘sıra dışı’ bir şey çıkarınca hepsi rahat bir nefes aldı
 
- Peki, standart olmak çok mu ızdırap verici senin için?
 
 
Hiç sınırlarını zorlamaz mısın? Standart ve klişe olan şeylerin içinde olamıyorum. Ruhen olmuyor, elim ayağım titremeye başlıyor.
 
- Baban bir konserine gelip “Sahnede böğürüyorsun oğlum” demiş. O böğürmeye ‘brutal’ deniyor sanırım...
 
 
Aslında hepimizin içinde var o seslerden. İlk doğduğunuz andan itibaren vücudunuz size diyaframınızı kullandıran bir makine. Ama zaman içersinde orayı bırakıp akciğerden nefes almaya başlıyoruz. Farkına varmadığımız anlarda, mesela sinirlendiğimizde diyafram nefesine dönüyoruz ve o hırçın sesler çıkıyor.
 
- Sen nelere sinirleniyorsun? 
 
 
Her şeye sinirlenirim ben. Mesela elim çarptı ve bardak düştü yere. O bardağa çok sinirlenirim. “Neden düşerek ahengi bozduğunu” sorarım bardağa. Motosikletim taşa takılır hafif sendelerse konuşurum onunla, küfür ederim...
 
- Albüme aşka filan verdin kendini ama ‘Beşiktaşk’ ne olacak. Bir marş yapacaktın Beşiktaş’a, ne alemde? 
 
 
Zamanı geldi yarın yaparım sanıyorum!