Gülen Cemaati'nden 'halkla ilişkiler' sitesi

Gülen Cemaati'nden 'halkla ilişkiler' sitesi

Fethullah Gülen Cemaati kendini tanıtan bir web sitesi kurdu. Sitenin kuruluş amaçları arasında cemaatin Türkiye’deki "sivil toplum hareketleri" içinde ön yargıyla karşılanması ve Cemaate üye olanların "beyinleri yıkanmış kült mensupları" olarak tarif edilmesi yer alıyor.

Fethullah Gülen Cemaati'nin siyaseti etkilediği, yönlendirdiği, devletin kurumları dahil pek çok yapıda örgütlendiği bilinirken örgütün iç yapısına dair pek çok ayrıntı bilinmiyor. Cemaat ise daha "bilinir" olmak adına halkla ilişkiler çalışması olarak yorumlanabilecek bir site kurdu. www.hizmetesorulanlar.org adındaki sitede sorularla "hizmet" diye adlandırılan Gülen Cemaati hakkındaki sorulara yanıt veriliyor.

Sitede ışık evleri, kadına bakış, AB gibi uluslararası örgütlere bakış, AKP iktidarının desteklenmesi, Cemaatin medyadaki konumu gibi pek çok başlıkta soruya cevap yer alıyor.

Ne kadar "fedekarsan" o kadar merkezdesin
"Cemaat mensubu olmak ne anlama gelmektedir? Kim 'Gülenci'dir, kim değildir? Ve Hareket'e giriş ve çıkış nasıl olmaktadır?" sorusuna cevap olarak kesin bir tanım yapılmazken "katılımcıların" hareketin merkezinde ve eşiğinde yer alması şu şekilde ifade edilmiş: "Kim bu hareketin katılımcısıdır, kim değildir, bunu kesin bir dille ifade etmek de zorlaşıyor. Çünkü mesela, kendilerini insanlık hizmetine adayanların önayak olduğu Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin, Somali’de açlık çeken insanlar için yapmış olduğu yardım kampanyasına 5 TL’lik bağış yapan herhangi bir kimsenin yaptığı bu cömertlik de bir insanlık hizmetidir, çok daha fazla fedakarlıklara katlanarak, gelişmemiş ülkelerden herhangi birinde açılan bir okulda, yine çok zor şartlar altında eğitim hizmeti vermek de bir insanlık hizmetidir... Ama bu dairenin kapısının eşiğinde yer almak ile merkezinde yer almak arasındaki farkın, yapılan fedakarlıkla doğru orantılı olması da tabiidir."

"Sempati duyan" öğrenciler ışık evine
Cemaatin öğrenci evleri gerek sınava hazırlama, gerek "şifre sızdırma" olayları nedeniyle kamuoyunda en yaygın bilinen örgütlenmesi olurken sitede öğrencilere yönelik oluşturulan "ışık evleri" hakkında şu ifadeler yer alıyor: "...Harekete 'sempati duyan' öğrencilerin bir araya gelip tuttukları evlerde, sakinlerinin üzerinde mutabık oldukları bir günlük program söz konusudur."

İlerleyen ifadelerde ışık evlerinde alkol, sigaranın yasak olması kalanların "tercihi" olarak sunulurken, evde yemek, ibadet, uyku ve ders çalışma saatlerinin olduğu bir programın uygulandığı, Cemaatin çok sayıda radyo kanalı, internet sitesi, gazete ve dergileri olduğu belirtilerek iletişim araçlarının "seçici bir nazarla" takip edildiği ifade ediliyor.

Gülen'in "siyasette safını belli ettiği tek olay 12 Eylül 2012 Anayasa Referandumu"ymuş
Bir diğer yanıtta Cemaatin, siyasette Gülen’in safını belli ettiği "ilk ve tek olayın" 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu olduğu öne sürülüyor. Cemaatin referandumda "evet" oyu kullandığı belirtilirken, seçimlerde AKP iktidarının desteklenmesi konusunda ise "demokrasi ve insan hakları, mili menfaatler adına camianın büyük bir bölümü halkın genel eğilimine paralel olarak AK Parti’ye oy vermiş olabilir" deniliyor.

"Gülen'e sempati duyan" patronların yeni medya düzeni
Cemaatin medyadaki ilişkileri hakkındaki soruya verilen cevapta ise artık yeni bir medya düzeninin kurulduğu anlatılarak yeni medya patronlarının muhafazakar kimlikleri olduğu ve Gülen'e duyulan sempati hakkında şu sözler ifade ediliyor: "Yeni medya patronlarından ikisi, Ahmet Çalık ve Akın İpek, Gülen’i tanımaları ve muhafazakâr hayat tarzları sebebiyle gündeme geldiler. Ama şu da bir gerçektir ki her iki işadamı da bu medya kuruluşlarını Gülen adına değil, kendi şirketleri adına satın almışlardır. Diğer bir ifadeyle Sabah’ın da Bugün’ün de sahipleri bellidir. Gülen’e sempati duyuyor olabilirler; ancak bu hiçbir zaman bu yayın organlarının Gülen medyası olarak nitelendirilmelerine haklılık kazandırmaz. İkisi de muhafazakâr olan Ahmet Çalık ve Akın İpek’in medya dünyasındaki yükselişleri, biraz da Türkiye’nin yüzde 80’ini oluşturan muhafazakâr kesimin ekonomik ve sosyal olarak yükselişinin bir yansımasıdır, diğer bir deyişle Türkiye’nin normalleşmesinin bir göstergesidir.'

Diğer yandan Gülen ile ilişkilendirilmeyecek ancak Cemaatin medya organları dışında da Cemaate sempati duyanların olabileceği ifade edilerek, yandaş medyanın çeşitli temsilcilerine açıklama getiriliyor:"Sabah Gazetesi’nde Erdal Şafak veya Hıncal Uluç’un, ya da Kanal Turk Televizyonu’nda Reha Muhtar veya Rasim Ozan Kütahyalı’nın Gülen Hareketi ile ne alakası olabilir? Elbette ki diğer medya kuruluşlarında olduğu gibi buralarda da Gulen’in fikirlerine veya harekete sempati duyanlar olabilir. Hatta Çukurova, Doğuş, Fox veya Doğan Medya Gurubu’nda olduğu gibi eskiden hareket ile ilişkili yayın organlarında çalışanlar olabilir. Ama bu nasil ki Doğan Medya Gurubu’nu hareket yanlışı yapmıyorsa, bu medya kuruluşlarını da hareketin medyası yapmaz."

Kadın "dinin gerektirdikleri aşılmadığı sürece" kamusal alana çıkabilirmiş
Cemaatin kadına bakışı ise "Fethullah Gülen’in kadın-erkek meselesine yaklaşımı, rollerin farklılığı üzerine kurulmuştur" sözleriyle ifade edilirken "kadınlara fizyolojik kapasitelerini aşan erkek rollerinin yüklenmesi yasaklanmamakla birlikte tasvip de edilmemiştir" deniliyor. Ayrıca "Kadının kamusal alandaki aktifliğinde Gülen’in çizdiği dini çizgi, kadının dinini yaşayabilmesidir ve bu çizgi aşılmadığı sürece kadın her işi yapabilir" şeklinde kadın kimliğinin din çerçevesinde yorumlanması dikkat çekiyor.

Bu başlıkta Cemaatin "merkeziyetten yoksun özellikleri" olduğu belirtilse de diğer başlıklarda ifade edildiği üzere yapılan "fedekarlık" oranında Cemaatin merkezinde ya da eşiğinde olma gerçekliği bulunuyor.

Cemaat vakıf, dernek ve şirketlerin yönetim kurullarıyla yönetiliyor
"Fethullah Gülen'den sonra hareket ne olacak, yola nasıl devam edecek?" sorusuna verilen cevapta ise hareketin yürüttüğü "hizmetlerin", "Türkiye’nin her ilinde ve dünyanın her ülkesinde birbirinden bağımsız, vakıf dernek ve şirketler üzerinden ayrı mütevelli ve yönetim kurulları tarafından yürütüldüğü" ifade edilirken, Gülen'den sonra da aynı yapının devam edeceği, tarikat yapılanmasında olduğu gibi ayrı bir halife tayini olmayacağı belirtiliyor.