Gladyatör, AKP ve Gezi Parkı

Gladyatör, AKP ve Gezi Parkı

Son günlerde bir Russell Crowe rüzgârı esiyor. Ünlü Hollywood yıldızı, daha çok "Gladyatör" olarak anılıyor. En bilinen ve bol ödüllü filmiyle yani.

Şimdi Türkiye'de. Fethiye'de tatil yaptıktan sonra İstanbul'a gitmiş. Kültür Bakanı Ömer Çelik ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'le, ayrıca Türk meslektaşları Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'la görüşmüş.

Şubat ayında çekimlerine başlayacağı filmi için mekân ve aktör arayışındaymış. Filmde, 1919'da Türkiye'ye gelerek Çanakkale Savaşı’nda kaybolan 2 oğlunu arayan Avustralyalı bir babanın öyküsü anlatılacakmış.

Buraya kadar güzel...

 

*  *  *

 

Ama...

Yeni Zelandalı aktör, İstanbul'da bir yerden başka bir yere giderken Twitter'dan "acayip bir mesaj" göndermiş. Bir salyangoz fotoğrafı eşliğinde "Bu salyangoz, İstanbul trafiğinden daha hızlı gidiyor" demiş.

Hem de İstanbul trafiğinin epeyce rahatladığı şu günlerde...

Hem de Başbakanımız'ın "Bazıları yatıp kalkıp İstanbul trafiğini diline doluyor" diyerek kızmasından kısa süre sonra...

Bu da yetmemiş!..

Cem Yılmaz'la görüşmesinden sonra, yine aynı Twitter'dan "Diren Cem!" diye yazmış.

Yani...

Besbelli ki Gezi Parkı olaylarına gönderme yapmış...

Ah, evet...

Russell Crowe ve Gezi Parkı...

Hatırlıyoruz.

 

*  *  *

 

"Gladyatör", Gezi Parkı direnişi sırasında da "acayip bir tweet" göndermişti. İki tarafa da çağrı yapıyor gibi görünse de, pekâlâ direnişçilere sempati duyduğunu ortaya koyan bir mesajdı o. Sonu şöyle bitiyordu:

- Merhamet dinden üstündür!..

(Birçok kaynak, "Vicdan dinden üstündür" diye çevirerek daha güzel ifade etmişti; ama İngilizce kelimenin tam karşılığı merhametti.)

Ve Russell Crowe'un bu tweeti de, Başbakanımız'ın "Twitter denilen bir bela var. Yalanın, abartının daniskası ve toplumun baş belası” sözleriyle yakın tarihlere denk gelmesi açısından bir "talihsizlik" eseriydi.

Bu adam Türkiye'ye bu kadar merak sardıysa, birileri mutlaka onu "Başbakanımız ve Twitter" konusunda uyarmalı. Hatta eğer filmi için aylarca ülkemizde bulunacaksa, kendine siyasi bir danışman tutmasında yarar var.

 

*  *  *

 

Ne yoğun bayramlaşmalar, ne turistik geziler... Bayramı Ege kıyılarının sakin rüzgârları eşliğinde geçirdiğim için zamanım bol. Onun için de bu yazıyı yazmadan oturdum bir kez daha seyrettim Gladyatör filmini. Ve bir kez daha büyük keyif aldım, duygulandım.

Hayır hayır, bu filmle Başbakan veya AKP arasında bağlantı falan kuracak değilim. Zaten film çekilirken parti henüz ortaya çıkmamıştı ve kuruluş çalışmalarını da Russell Crowe'un öğrenmiş ve filmde "baş belası mesajlar" vermeye çalışmış olması ihtimalini yüksek görmüyorum.

Ama "Merhamet (veya vicdan) dinden üstündür" diyebilen bir adamın bu bol ödüllü filminden o kadar çok mesaj çıkarmak mümkün ki!..

Vicdan ve ahlak, siyasetten de üstün! Ve tabii iktidardan da!..

 

*  *  *

 

Roma İmparatoru Marcus Aurelius, ölümünden kısa süre önce yayılmacı politikaların ve savaşların anlamsızlığı üzerine kederli birkaç cümle telaffuz ettikten sonra yönetimi oğluna değil, dürüstlüğüne güvendiği General Maximus'a önerir. İsteği, onun muhtemel bir karışıklığı bastırdıktan sonra yetkilerini Senato'ya devretmesi ve Roma'nın tekrar cumhuriyete dönmesidir. Ancak Maximus iktidarı kabul etmez.

Tam bir "kifayetsiz muhteris" olan oğul Commodus, babasını boğarak tahtı ele geçirir. Maximus'un karısını ve çocuğunu öldürtür. Ölümden kurtulan General, aldığı yaralar ve ailesinin acısı ile bir dönem anlamını yitiren hayatını bir gladyatör olarak sürdürmek zorunda kalır. Arenalardaki başarısı onu tekrar Roma'ya götürür. Zalim İmparator, halkın sevgisini kazanan gladyatörü yok etmek için türlü yolu dener. Sonunda ona ölümcül bir yara hediye ettikten sonra kendisi de dövüş arenasında Maximus'un ellerinde hayatını kaybeder. Filmin finalinde General son nefesini vererek kendisini bekleyen eşine ve oğluna kavuşurken, iktidar da Senato'ya geçer.

Gerçekten de merhamet ve vicdan; dinden, ideolojiden, siyasetten ve her türlü iktidar hırsından daha üstündür. İktidarı reddedecek ahlaki güce sahip olabilmek çok önemli bir erdemdir.

Ve bütün iktidarlar eninde sonunda halkın sesine kulak vermek zorundadır. İster M.S. 180 yılında Roma’daki büyük Colloseum Arenası’nda olsun, ister 2013 yılında İstanbul'un Gezi Parkı'nda...

 

@AksayHakan